Güler yüzlü disiplini ve vatansever titizliği ile sadece görevini yapıp mesleğini onurlandırdığı için kimse “heykelini dikelim” önerisi getirmese de insanın hukuka güvenini geri döndüren Fenerbahçe Kumpası Başsavcısı Fuzuli Aydoğdu’nun davetine icabet ettim geçenlerde...
O sordu, ben anlattım, katip Selçuk kardeşim yazdı.
Bir iki hoş-beşten sonra, 3 Temmuz 2011 ertesinde Bağdat Caddesi’nde yürüyüş düzenleyen Fenerbahçe taraftarlarına “Yanlış adrestesiniz; Vatan Caddesinde yürümelisiniz” diye yazdığımda zıpkın yemiş gibi beni arayan Mehmet Baransu ve bazı şube müdürleri ile görüşme ayrıntılarımdı konu.
Telefonda “Hedef gösteriyorsunuz” diye çıkışan Baransu’ya “Sana ne, sen gazeteci misin, polis misin” demiştim; sayın Başsavcı da aynı fikirdeydi...
Yine de Baransu için üzüldüğümü eklemeden edemedim.
***
Zeki ama gariban bir Anadolu genci olarak Fetö tezgahında işlendikten sonra tetikçiliğe soyunan ve kısa sürede edindiği gücün sarhoşluğuna kapılarak kendini “her şey” sanan talihsiz bir insandı o da...
Onun da “Türkiye’de hiçbir şahıs ve kurum hakkında ulaşamayacağı bilgi yoktu” bir zamanlar.
Hatta icap ederse sahte bilgi bile ürettirebilirdi.
Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın, MİT müsteşarının önüne giden dosyaların kopyalarını muhtemelen onlardan önce ediniverirdi lazımsa.
***
Servetin de gücün de olgunluğa ulaşması ya ikinci nesilde ya da yaşlanınca mümkün olur ya… Bu kaynağı, süresi, sebebi bilinmeyen, akla mantığa uymayan gücünü abartarak hissettirmekten zevk alırdı o da.
Yaratmaya çalıştığı “Ben bir yana, Türkiye bir yana” tavrına ilk ve en çok inanmış olan kendisiydi.
Onun da problemi Aziz Yıldırım’ın şahsıyla ilgiliydi... Ya da yüreğine yerleştirilmiş toplum mühendisliği idealinin kestirme yolu olarak kullanıyordu... Türkiye’deki her melaneti, her musibeti Fenerbahçe Başkanı ile ilişkilendirmeye çalışırdı o da.
Bir cevap gelirse, bin katı karşılık verirdi. Çünkü bilirdi ki, sistemin polisi, savcısı, hakimi, bürokratı kendi ekibindendi...
Acayip kahramandı görünüşte.
***
Tekniği malumdu…“Ben her şeyi söylerim. Bana bir şey söyleyeni işinden aşından edemezsem ekrandan rezil ederim. Varsa aynısını becerebilecek birileri çıksın karşıma”!
O da yüklenirdi, hakaret ederdi, belge bulurdu ki, Aziz Yıldırım eceli gelene kadar zindanda kalsın. Tek çekincesi Aziz Yıldırım’ın arkasında duran Fenerbahçe taraftarıydı. Ara sıra Fenerbahçe’ye pansuman yapmışlığı bu yüzdendi.
O da siyasetin alet çantasındaki aparatlardan keyfe keder bir “yan keski” olduğu halde topluma futbol penceresinden seslenmenin çok daha verimli, kolay olduğunu kavramış, ekrandaki futbol programlarına “negatif kahraman” kimliği ile reyting taşımaya başlamıştı.
Merak edilen söyledikleri değil, nereye kadar gideceğiydi onun da.
***
Ve onun (“da” yok) saltanatı başladığı şekilde aniden sona erdi!..
Ahlaka, edebe, hukuka, demokrasiye aykırı ve toplumun değil kişilerin veya cemaatlerin bekası için çalışan her gazeteciyi bekleyen son gibi.
Niye yazdım bunları?
Kameraya sallanan MİT dosyası, bana sayın Başsavcı Fuzuli Aydoğdu’nun önündeki ansiklopedi kalınlığındaki Baransu dosyasını hatırlattı; o yüzden.
Bir zamanlar belgeleri bavulla taşıyan Mehmet Baransu’nun hakkındaki belgeler de bavula yaklaşıyor şimdi.
Gözünü sevdiğimin hukuku!..
Ne güçten çekinir, ne şirretlikten.