İçerde mapus yatarken “darağacında olsak son sözümüz Fenerbahçe” diyebilen, dışarıda biber gazı soluyup cop yerken Fenerbahçe’ye evlat gibi sarılıp onu yere düşürmeyen tepeden tırnağa Fenerbahçeli, elbette “Fener Olacaktır” alaca karanlıktaki sevdiceğine...
Para ne ki?
Ama fenerin ışık akısı kaç lümen olacak; orası önemli!
Fener var dibini aydınlatmaz, fener var stadı bayram yerine çevirir...
Para, yoğunlaşmış enerji olduğuna göre, milyonlarca taraftarın enerjisi isterse Saracoğlu’nu süpernova yapar da... Ne kadarı, ne miktar enerjisini Fenerbahçe’ye katar acaba?
“Fener ol” kampanyasında “püf noktası” tabirini kullanmak istemiyorum; kampanyanın tek “bilinmezi” bu...
Ve yönetecek tek erk, Başkan Ali Koç.
Fenerbahçe’nin “eşi benzeri görülmedik” bağış kampanyası başlamak üzere...
Eşsiz ve benzersiz olması sadece beklenen muazzam rakam nedeniyle değil... Bazı “yap işlet devret” modellerindeki gibi “garantili” olmasından!
Kim katılır kim katılmaz, henüz belli değil ama kampanya sonucu toplanacak para garanti!
60 milyon dolarlık UEFA açığına 30 milyon yeni transfer kaynağını ekleyin; yarım milyar lira eder...
Yeter... Allah bereket versin.
HHH
Yaratılan imaj bu. Doğmamış çocuğa don biçmeyi de geçtik, diploma vermek gibi bir şey!
Tamam... Mührün Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz ve arkadaşlarının elinden alınması ne ilahi ne doğa ne de hukuk kurallarına aykırıdır.
“Veren” alır.
Ama Galatasaray Genel Kurulu dün iltifat gösterip yetkilendirdiği Sayın Cengiz’i bugün neden “kolunu bükerek” azlettiğini açıklamak zorundadır.
Çünkü şu ana kadar ortaya konan “gerekçeler” Galatasaray gibi dev bir camia ile asla uyuşmayacak kadar plan, proje ve yeterlilik bağlamında uzaktır; kişisel alınganlıkların sonucu tepkisel karar boyutundadır.
En ciddi, en deneyimli Galatasaray ağızlarından Sayın Faruk Süren, Mustafa Cengiz döneminin kapanma sebebini sadece “kürsüden isterseniz mali açıdan da ibra etmeyin dedi” şeklinde izah edebiliyorsa, ya olayın altı “çok derindir”... Ya da Galatasaray Genel Kurulu’nda tıpkı Hakan Şükür ve Arif Erdem’in “üyeliklerinin devamına” karar verdikleri o vahim toplantıdaki gibi eksantrik fikirlere sahip kişiler “çoğunluk” oluşturmuştur cumartesi günü.
Evet... Gücün ve mülkün sahibi “patron” durumundaki Genel Kurul’a “gider” yapılmaz.
Ancak, hiçbir aklı başında patron da kızgınlığın şehvetine kapılarak gücüne ve mülküne zarar verecek kararlar almaz.
Şenol Güneş’ten sonra Beşiktaş’a “öz evlatlarından” bir teknik direktör mü ilaç gibi gelir, yoksa “öz evladıyla birlikte” Mircea Lucescu mu; onu kestiremiyorum ama misak-ı milli sınırlarımız içinde tecrübeli Rumen Hoca’ya çatır çatır bir “ırkçılık” uygulandığını adım gibi biliyorum!..
Evet, “ırkçılık”...
Vakti zamanında “çeribaşı” bile dediler adama.
Türkiye’de Lucescu’ya “İyi hocadır” diye hakkını veremiyorsunuz mesela... Pat diye “Lucescu aşığı” yaftasını yapıştırıyorlar. Yahu ne aşık olacağız; sapık mıyız?.. İstatistik biliminin verilerine bakıyoruz. Kariyerine göz atıyoruz.
Neredeyse gittiği her takıma ya kupa kazandıran ya da o takımları Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligleri’nde önemli yerlere taşıyan Türkiye’de Galatasaray ve Beşiktaş takımlarına şampiyonluk yaşatan hocaya “futbolu bilmez” mi diyeceğiz kimi salaklar gibi?
Nereden çıktı bu “anti Lucescu” saplantısı biliyor musunuz?
Zamanında şampiyon yaptığı Galatasaray’dan son derece haksız ve dayanaksız olarak, sadece kimi “Lucescu takıntılıların” dırdırından kurtulmak için postalanmasından.
Kimse kusura bakmasın; bu maçın kestirme analizi, kadim ama amiyane bir tekerlememizde var. Hatta tam karşılığı:
Biraz rötuşlarsak; “25 haftada dağıttığın puanlar, Kadıköy’de böyle taşikardi yapar”!.. Anlayan anlar.
Evet, kötü oynamadı Fenerbahçe.
Fena mücadele etmedi.
Tribünler kadar olmasa da istekliydi.
Ancak niyeti gerçeğe dönüştürecek beyin-kas koordinasyonuna bir engel vardı; panik.
Pozisyonsuz ama sıkı mücadele ile geçen maçın ilk yarısında “kim iyi oynadı”nın cevabı Fenerbahçe’dir. İkinci yarı, aynen. Ama telaşlı bir üstünlük... Med-cezir gibi değişken bir üstünlük... Kaleye yaklaşamayan bir üstünlük... Hatta acemiliklerle bezeli, zararı kendine bir üstünlük.
Kıyamet alametleri arasında “nehirlerin tersine akması” var mıdır bilemiyorum ama adına taraftar denilen “insan selinin” mevsim normallerini bu kadar şaşması, tribün alışkanlıkları ve mantık kurallarını bu kadar aşması hayra alamet değil!..
İki sezon şampiyon olmuş, Avrupa’da çeyrek final oynamış Beşiktaş, üçüncü sezonda şampiyon olamasa da zirveye tutunmaya çalışırken tribünler kasıp kavuruyor ortalığı.
“Yönetim istifa... Şenol Güneş istifa”!
Yahu Şenol Hoca Beşiktaş’ı yolda bırakıp rakip takıma mı gidiyor? Ne oldu hocasını Milli Takıma gönderen takımın gururuna?
Bu yönetim değil mi “feda”dan iki şampiyonluk çıkarırken “istifa” protestolarınız net duyulsun diye akustiğini bile gözeterek stadı yeniden yapan?
Öte yandan, kadim Fenerbahçe, tüm tarihinin skandal rekorlarını ipe dizip kümede kalma hesapları yapıyor, taraftardan tam destek.
“Dik dur başkan arkandayız”!
Fenerbahçe son zamanlarda “geri dönüşleriyle” meşhur ya... Başakşehir karşısında da çok gayret etti geri dönmek için ama sadece “tıpış tıpış mağlup olduğu” sezon başındaki eski günlere dönebildi.
Allah sonunu hayretsin!
Teknik direktörlerin “rakibe göre yaptığı tercihler” maçın yol haritasını çizmişti ve bu haritaya göre yolun sonu karanlıktı Fenerbahçe için!
Neyse ki, ilk yarı sonunda o hatalı haritayı yırttı attı Ersun Yanal... Yenisini çizdi. Kaybetse bile Fenerbahçe’yi “mahkum” durumdan “savaşan” hale getirdi. Hiç yoktan iyidir mutluluk çıtası iyice düşmüş Fenerbahçeliler için.
Ersun Yanal formdaki Valbuena yerine Eljif’le başladı maça... Niyeti Başakşehir’in Visca’lı bitirici sağ akınlarını engellemek olsa da, tercihinin ne kadar yanlış olduğu bir devrede ve bir gol yedikten sonra anlaşıldı. Son anda sakatlanan Mehmet Topal’ın yerine Jailson’u koymak ise hata olmasa bile, niyet belirtisiydi:
Yani bir puana “Allah bereket versin” demişti Fenerbahçe.
Abdullah Avcı ise Başakşehir’in “stratejisini” değiştirmişti... Ama korkuyla değil, sonuca kolay gitmek için.
Kadıköy’de... Full tribünler önünde... On kişi kalmış rakipten beraberlik golü yiyip... Rizespor’u güç bela bir penaltı golüyle yendi ya Fenerbahçe!..
Maçtan sonra ne dedi Fenerbahçe teknik direktörü?
“Bir takımın iskeletini saydığınızda takım olursunuz. Ben de dahil birçok arkadaşım bu iskeleti sayamayız takımda.”
Yanlış!..
Apaçık ortada Fenerbahçe’nin iskeleti...
Kaburgaları sayılıyor tek tek.
Öylesine kadit durumda ki... Kadıköy’de, tıka basa tribünler önünde, on kişi kalmış rakibi yenip üç puan almasına sebep olan penaltıyı bile yakıştıramadılar Fenerbahçe’ye.