Şenol Güneş’ten sonra Beşiktaş’a “öz evlatlarından” bir teknik direktör mü ilaç gibi gelir, yoksa “öz evladıyla birlikte” Mircea Lucescu mu; onu kestiremiyorum ama misak-ı milli sınırlarımız içinde tecrübeli Rumen Hoca’ya çatır çatır bir “ırkçılık” uygulandığını adım gibi biliyorum!..
Evet, “ırkçılık”...
Vakti zamanında “çeribaşı” bile dediler adama.
Türkiye’de Lucescu’ya “İyi hocadır” diye hakkını veremiyorsunuz mesela... Pat diye “Lucescu aşığı” yaftasını yapıştırıyorlar. Yahu ne aşık olacağız; sapık mıyız?.. İstatistik biliminin verilerine bakıyoruz. Kariyerine göz atıyoruz.
Neredeyse gittiği her takıma ya kupa kazandıran ya da o takımları Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligleri’nde önemli yerlere taşıyan Türkiye’de Galatasaray ve Beşiktaş takımlarına şampiyonluk yaşatan hocaya “futbolu bilmez” mi diyeceğiz kimi salaklar gibi?
Nereden çıktı bu “anti Lucescu” saplantısı biliyor musunuz?
Zamanında şampiyon yaptığı Galatasaray’dan son derece haksız ve dayanaksız olarak, sadece kimi “Lucescu takıntılıların” dırdırından kurtulmak için postalanmasından.
Bakınız; hâlâ aynı adamlar hâlâ nefret eder Lucescu’dan... Bir de onların şerrinden korkan veya fikirsizliği belli olmasın diye tesadüfen o kanaat önderlerinin (!) fikrine yapışanlar.
Ve “fikri takip” icabı hiçbir yaptığını beğenmiyorlar.
“Milli Takım’ın Lucescu devri nasıldı” diye sorun... “Çok şükür kurtulduk Lucuescu’dan” yanıtı garantidir.
Ayıptır... Milli Takım’ı Lucescu’ya teslim etmek Yıldırım Demirören Federasyonu’nun yaptığı en mantıklı, en kritik ve takdir edilmesi yıllar sonrasına kalsa da en başarılı operasyonudur...
Neden?.. Çünkü Fatih Terim’i bile yiyen “papazlardan” Milli Takım’ı kurtarabilecek ve bunu yaparken futbolumuzu yakından bildiği için minimum zarar verecek tek adamdı Lucescu.
Ve başardı... Aldı, temizledi, teslim etti...
Beyler oturup ücretini, yaşını, tercihlerini konuştu... Sanki bizim hocalar Ay-Yıldız’ı bedava giyiyormuş, sanki delikanlı çağından yeni çıkmış, sanki geçen yıllar cildi kırıştırsa da dimağa birikim ve tecrübe kazandırmazmış gibi.
Tercihlerine gelince... Görevi oydu birader.
“Gemide isyan” gibi Milli Takım’ı ele geçirmiş tayfalardan temizlemek. Var mıydı bizde becerecek?
Bizim hocalarımızın gücü yetmeyeceğini nasıl biliyoruz?.. İşte, Şenol Güneş daha siftahta Gökhan Gönül’ü, Emre Belözoğlu’nu, Burak Yılmaz’ı çağırıverdi.
Kötü futbolcular mı? Hayır...
Ama bizim anılarımız kötü...
Neyse...
Dönelim Beşiktaş ve Lucescu meselesine.
Aslında, bu birlikteliğin önündeki tek engel, “ırkçı” kanaat önderlerimiz ve onların beyinlere nakşettiği “kanımızı emen Lucescu” imajıdır şu anda.
Milli sporumuz bu işte!.. “İmaj yaratma” veya “toplum mühendisliği” falan değil, çok ötesinde; “gerçeğin tam tersini belletmek”.
El insaf... Keşke herkes Lucescu kadar aldığı paranın karşılığını verse. İnanmayanlar orta yaşı aşkın Galatasaraylılara, Beşiktaşlılara sorsun.
Evet, Beşiktaş’a “cuk oturacak” hocalardan biridir Lucescu...
Çünkü gelecek sezon parasızlığın güçten düşüreceği, yıldızlarını sattıracağı Beşiktaş, ancak Lucescu’nun savunmacı formatıyla iş yapabilir bir dönem.
Tabi kulüp ve tribünler bazılarının ırkçılığa varan ön yargılarına direnebileceklerse.