Fenerbahçe için Kadıköy’de Ankaragücü’nü uzatmalarda güç bela 2-1 mağlup edip, an itibarıyla “faydası belirsiz” galibiyetten daha önemli bir mesele var teknik direktör ile futbolcu ilişkisi bağlamında.
Arda!
Sezon sonu mu olur, bir sonraki sezon sonu mu bilinmez ama Jorge Jesus gelecekte buralardan gittiğinde, sakın “Arda benim talebemdi” demesin kimselere!.. O sırada, Arda, Avrupa futbolunu kasıp kavuracaktır çünkü. Tanışanlar şöhretinde kendine yer arayacaktır.
Açıkçası hiç de iyi bir hoca olamadı Arda’ya Jesus... Hem sorarlar adama, “Fenerbahçe gibi dev bir kulüpte bu kadar müthiş bir futbolcuyla nasıl şampiyon olamadın?” diye.
Bir sezon boyunca en kötü şekilde kullandı Arda’yı. Dün, ilk on bire koyduysa, sebebi konserle maça seyirci çekmeye çalışan Amerikan tarzı spor karşılaşmalarında olduğu gibi küskün ve ayakları geri geri giden taraftarı tribüne çekmek içindi.
Evet... Hoş görünmek, şampiyonluğa inanmayan taraftarın
Fenerbahçe yine “rotasyon mağduru olarak” ilk yarısını ziyan ettiği bir maçı, ikinci yarıda Jesus’un neredeyse yeniden kurduğu takımla kazanarak hedefe zor güç tutundu ama Olimpiyat Stadı’da misafir takım için ayrılan biletlerin ancak % 10’unu alan Fenerbahçeli için lig bitmiş sanki!
Sürdürülemez bir durum var ortada.
Şampiyonluktan bahseden takımın seyircisi eriyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Belli ki, tribünler protesto değil alkış isteyen Jorge Jesus’u artık iplemiyor. Bırakın alkışı İstanbul’daki hayati maça gelen bile yok.
Neyse… Maç neredeyse Arao’nun kafa gölüyle başladı ama bu gol Karagümrük ceza alanında Samet’in Rayyan’a yaptığı faul yüzünden iptal edildi. Samet faul yapmasa Rayyan’ın topa dokunması falan imkansızdı. Ama faul fauldür.
Tamam…
Tamam da adalet de adalettir!.. Maçın 35. Dakikasında Emre Mor sağdan Karagümrük ceza alanına girerken yağlı güreş jargonuyla önce elense yedi, ardından tırpan ile ayakları yerden kesildi. Tam ceza alanı çizgisi
Fenerbahçe takım değil de adı “Sarı” soyadı “lacivert” bir adam olsa, öyle uzun uzun muayeneye, konsültasyona falan gerek yok; Beşiktaş ve Kayserispor’a karşı etki ve tepkilerine, reaksiyonlarına bakan bir psikiyatrist, raporu yazar:
Bipolar!..
Maazallah, kişinin duygudurumundan başlayıp, enerjisinde ve sosyal aktiviteleri tamamlama yetisinde sıkıntılara neden olan bir arıza yani.
“Hastanın” ne yapacağını şaşırmış ve kendisi de tuhaf davranışlara başlamış ailesi ise taraftar.
Öyle ya… Dört gün arayla içine kapanık, işini gücünü etkileyen depresyondan, kazanan bir hale nasıl gelebilir insan? Aşık olduğu kulübünü kazanırken durdurmaya nasıl uğraşabilir tribünler?
Lakin söz konusu birey değil, bir düzineden fazla kültür ve davranış özelliğinden gelmiş futbol takımıysa, ve bu takımın gerçek potansiyeli Kayserispor maçında aldığı skordan fazlasıysa, tribün üçte bire düşmüş ve deplasman tribününe dönmüşse, git-gellerin nedeni başka adreslerde ve farklı motivasyonlarda olmalı.
İsteyen
Beşiktaş açısından ne kadar değerli, sıra dışı, özel bir zafer ise Fenerbahçe için o denli feci, tarihi, yıkıcı bir hezimettir dünkü derbi.
Mazeretsiz, kaytarmasız, futbolcuları, teknik kadrosu ve yönetimi ile birlikte tükenişi ve bu sezonu kapatışıdır.
Yenilenin, hatta berabere kalanın aynı zamanda sezonu kaybedeceği bir derbi olunca endişe, korku baskın çıktı, maç futbolsuz başladı… Sık sık oyun durdu; öyle ki ilk çeyrekte toplasanız beş dakika futbol oynanmadı. Sahadaki aksiyonlar sadece faulle sınırlı kaldı.
Fenerbahçe biraz daha baskın gördüyse sebebi Şenol Güneş’ten sadece “önde basın, arkaya top atın” taktiği almış gibi oynayan Beşiktaş’ın bu iki eylemi de hakkıyla yapa- mamasıydı. Sebeplerden ilki çok etkisiz bir 45 dakika oynayan Ghezzal’dı ki, ikinci yarıda yerini Maxim’e bıraktı.
Jorge Jesus, kadroyu yaparken Arda’yı ilk kez bir derbide onbire koyup, Zajc-Crespo- İrfan Can kenarda otururken Mert Hakan’ı orta sahaya, etkisiz santrafor Pedro’yu Valencia’nın yanına koyarak yeni eleştiri alanları
Bu hüzünlü sezonu Süper Lig’den çekilen Gaziantep ve Hatayspor ile oynanan maçlardaki puanların “bir silindiği, bir de silinmediği iki ayrı puan cetveliyle” bitirip, iki ayrı hesaptan “biri resmi, diğeri gayrı resmi iki şampiyon” çıkarırsak kimse şaşırmasın!
Ve sonsuza kadar sürecek sonuçsuz münazaralara, münakaşalara, münasebetsiz iddia ve ithamlara hazır olsun herkes.
Neden?..
Çünkü “altyapı” hazır.TFF “basiretli görüneyim” derken aculluk etti, jet hızıyla rakiplerinin Antep ve Hatay’la oynayıp aldığı/alamadığı puanları geçerli saydı, oynanmamış maçlarda ise rakiplerine üçer puan yazdı.
Kimi kulüp ellerini ovuşturdu kiminin içine sinmedi doğal olarak.Büyük felaketin acıları tazeyken küçük hesaplar peşinde gözükmemek için Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi dışında kimse ağzını açmadı; o da Beşiktaş taraftarından bile tepki aldı en başta.Ancak araya şampiyonluk hesapları girince yas kısa sürdü. Açık söylemek lazım;
Sizler… Tek zararı, yapana değil kirlettiği çevresine veren “yastık savaşına” girişmiş Başkanları yüzünden şaşkına dönen Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar!
Sporumuzun kutup yıldızları ülkemizin gurur bayrakları bu muazzam kulüpler, sayenizde koca bir asrı şan ve şerefle geride bıraktılar, maddi/manevi olarak sayenizde varlar.
Yani, söz konusu sizin kulübünüzse hem velinimetsiniz hem de gücün tek kaynağı ve asıl sahibi olarak gerçek otorite sizsiniz. Yönetimler vekiliniz.
O zaman cevabı malum şu basit soruya yanıt vermelisiniz;
-Sayın Ali Koç, sayın Dursun Özbek, sayın Ahmet Nur Çebi başkanlarınızı nasıl bilirsiniz?
Cevap soruda var zaten;
“Başkan” seçmişsiniz onları.Yani kulübün teslim edildiği adam.
Gerçekten dramatik başladı maçın ilk yarısı ve tamamı aynı şekilde devam etti. Hani “32 kısım tekmili birden” derler ya. Aynen öyle!
Henüz 4. dakikada Koulouris’in golüyle 1-0 geriye düştü Fenerbahçe ki, Alanyaspor’un ilk yarıdaki tek pozisyonuydu bu.
İlk çeyrek dolmadan Oosterwolde durduk yerde sakatlandı, yerini Osayi’ye bıraktı. Osayi ile Ferdi mecburen kanat değiştirdiği ve Fenerbahçe hücumları sağdan sola taşındığı için Jorge Jesus’un ilk 11’ini ve oynatmak istediği futbolu eleştirme şansı da kalmadı.
Ancak santrfora yerleştirdiği ve maçta var mı yok mu bir türlü anlaşılamayan sakatlıktan çıkmış Pedro tercihi için herkes istediği kadar eleştirebilir Portekizli hocayı. İkinci yarı onun yerine sokup yine herkesle birlikte pişman olduğu sakatlanıp çıkan King için eleştirilebilir pekala.
Jesus, “kimi koysam oynuyor” diyordu ama sonuca kimin etki ettiğini umursamıyordu sanki. Muhtemelen yedek kulübesi sahadakilerden daha verimli olabilirdi. Hele öndeki Galatasaray’ın 3 puan kaybedip arkadaki Beşiktaş
Popülizme gerek yok. İlk yarıda bir gol bulduktan sonra ikinci devre maçı penaltılara taşıyacak, hatta farklı kazanacak baskıyla oynayan Fenerbahçe, turu kaybettiyse, sebebi tribündür.
En azından tribünlerin bir kısmı. Çünkü tam da ikinci gol kıvamına girdiği anda tribünden rakip futbolculara yabancı madde yağdı. Zaten amiyane tabirle İstanbul’a “çamura yatmak” modunda gelen Sevilla, bu olayı çok iyi değerlendirdi, oyunu soğuttu, Fenerbahçe’nin futbolu tepe noktasındayken zaman kazandı ve tabelayı 1-0’da tutup turla döndü.
Gerçekten yazık oldu. Jorge Jesus’un Arda, İsmail ve Oosterwolde’yi ekleyerek kurduğu 11 daha maçın 16. dakikasında değişti ve kasığından sakatlanıp sahayı sedye ile terk eden Batshuayi’nin yerine ilk maçın gol kaçırma rekortmeni King girdi.
Bir şey değişmedi, çünkü hem Fenerbahçe hem de Sevilla son derece kontrollü oynuyor, az pozisyon buluyordu. Hatta Sevilla’nın gol atmak gibi bir derdi yok gibiydi ilk yarı.