Peşindekiler ve peşinde olduğu kazanırken tüm kredisini geçtiğimiz altı maçın üçünde harcamış Fenerbahçe, Ümraniyespor’u ıkına sıkına yenerek sadece haftayı kurtardı, sorunları öteledi. Skoru bilemem ama oynadığı oyun sadece şampiyonluk yarışındaki rakipleri tarafından beğenilmiş olmalı.
Jesus’un sağ beke Ferdi’yi, sol beke Lincoln’u koyduğunu görenler, Fenerbahçe’nin hücumda çizgiye çıkacak savunması ile önde çoğalıp Ümraniye’yi erken tuşlayacağını sandılar ama ilk yarının ancak ilk çeyreğinde baskın bir Fenerbahçe vardı.
Zor çözülen, her rakibine zorluk çıkaran Ümraniyespor karşısında Dünya Kupası öncesi nostaljisi ile başlayan Fenerbahçe’nin 9 ve 13. dakikalarda kaleci Orkun’a takılan olası gollerinden sonra işler tersine döndü.
Çünkü rakip Ümraniyespor orta alanda basıyor, alan daraltıyor, topu kaybederse kalesi önünde çoğalmayı biliyordu. Hatta Fenerbahçe kalesini yokladıktan sonra önde kalan
Son beş maçın üçünü kaybedip Kadıköy’deki derbide hezimet anlamına gelen yenilgi almışsın…
Liderliği ezeli rakibine ellerinle hediye etmişsin.
Süper Lig’in ilk perdesini kapatan maçta Gaziantep gibi aile boyu krizler içindeki rakip karşısında ne beklenir şampiyon adayı Jesus’un Fenerbahçe’sinden?
Hem oyun hem skor anlamında büyük bir güç gösterisi, ses getirecek reaksiyon, muhteşem bir geri dönüş değil mi?
Hayır… Tam tersi. Tatsız tuzsuz moralsiz, adeta travmayı atlatamamış bir Fenerbahçe vardı sahada.
İlk devreyi 1-0 önde kapattı ama golün asıl sahibi Valencia değil Gaziantep kalecisi Günay ile stoperi Ertuğrul’du. Kaleci çıktı savunmacıyı da bozdu boş kaleye yolladı Valencia.
Golden sonra Valencia’nın soğuk tavrı Fenerbahçe’nin ruh halini mi yansıtıyordu, Fenerbahçe’den gitmesi söz konusu diye tepkisel miydi, yoksa golün adeta hediye edilmesinden mi rahatsızdı bilinmez…
Antalya’daki Fenerbahçe maçına dakikalar kalmış… Yayıncı kuruluş ayrıcalığını kullanıp sahaya çıkmak üzere olan takımların teknik sorumlularından son röportajları alıyor.
Sıra Jorge Jesus’ta… Hocalara kendi takımı ve rakip hakkındaki rutin soruların arasına, maça ilişkin bir merakını sıkıştırıyor muhabir:
“Antalya sahası biraz sorunlu, özel önlemleriniz olacak mı”?
Merak edilmeyecek gibi değil… Gerçekten de Antalya sahası feci durumda. Maçtan sonraki eleştirimde “çamurun üzeri yeşile boyanmış gibi” şeklinde betimlemem abartı olabilir ama abartı vahametin altını çizmek için bir ifade şeklidir.
Evet… Zemin Vefa Bozası kıvamında!
Ne yanıt veriyor Jesus biliyor musunuz? “O konuda bilgim yok” !..
Yat yarışına barometreye bakmadan çıkan kaptan sanki. Yahu maça yarım saat var. Konuk takım bastığı yerin farkında değil.
Bir derbiden beklenmeyecek hızda başlayan sezonun temposunu yaparak süren maçın en başından belliydi Fenerbahçe açısından felakete döneceği.
Çünkü Okan Buruk’un Fenerbahçe oyununu farklı bir şekilde çözdüğü ortadaydı.
Okan Buruk santrforları kulübede bırakmış Kerem, Barış Alper ve Rashica gibi hızlı adamları öne koymuş, takımı sadece Mertens’in, Oliviera’nın Fenerbahçe’nin arkasına atacağı toplara odaklamıştı.
Elbette riskti. Galatasaray yenilip liderliği Fenerbahçe’ye teslim etse genç hocaya Icardi-Gomis-Torreira’dan ünlü bir “darağacı” kurulması muhtemeldi. Gittikçe çaresi bulunan oyunu temcit pilavı gibi tekrarlayan Jesus’a göre cesaret işiydi Okan Buruk’un girişimi.
Topa sahip olmak derdinde değildi Galatasaray, Fenerbahçe’yi geriye koşturarak hızını azaltmak ve Altay’la karşı karşıya kalmak kadar basitti amacı. Gerçekten de Fenerbahçe kalecisi stopere döndü takım önde baskı yapmaya çalışırken
Hani işleri yolunda giden, tuttuğu altın olanlara “yıldızı parladı” denir ya… Pazar günü Kadıköy’de oynanacak ve muhtemelen Süper Lig’in eskizini ortaya koyacak Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde tam tersi!
Önce “yıldızları parlayacak” Fenerbahçe veya Galatasaray’ın ki, işleri yoluna girsin… Altın değerinde ve altı puana eşdeğer ganimetle yoluna devam etsin. Camianın gözleri ışıl ışıl olsun, moral üstünlüğü ele geçirsin.
Evet, bu derbinin kaderini iki takımdaki yıldızların performansı belirler ancak.
Neden?..
Henüz zaman makinesi icat edilmediği ve Pazar gecesine gidip dönmek mümkün olmadığı için düne, bugüne bakıyoruz kaçınılmaz olarak.
Geçmiş diyor ki, Fenerbahçe ile Galatasaray pek çok üstünlükleri yanı sıra vahim zaafları olan takımlar. Elbette kusursuz takım yoktur ama iki kadim kulübün defoları, bırakın güçlü ezeli rakipleri, mütevazı takımlara bile puan verdi, maç kaybettirdi.
Derbide tekrarı, sezonda hüsran demek.
Antalya’da limonata gibi bir Akdeniz akşamıydı ama futbol havada değil sahada oynanıyordu. Sanki çamurun üstü yeşile boyanmış gibiydi Antalya sahası ve Fenerbahçe üç pastan fazlasına ulaşmakta zorlandı. Adı “süper” olan lige oynadıkça ağırlaşan saha yazıktı, günahtı, abesti.
Zaten deşifre olmuş ve Trabzonspor tarafından çözümü ortaya konmuş Fenerbahçe oyunu karşısında, hücumda pres yapan, uzun toplarla rakip savunmayı hazırlıksız yakalayan, Fenerbahçe’yi kendi silahı ile vuran bir Antalyaspor vardı bir yandan.
Müthiş agresif, tam anlamıyla konsantre başlayan, örneğin Crespo’ya kalabalık basmak için ya da soldan Fenerbahçe savunmasını hallaç pamuğuna çevirmek gibi mikro taktiklere sahip akıllı Antalyaspor’da yardımlaşma da doruk noktadaydı.
İlk yarı Fenerbahçe’nin King ve Serdar ile direkten dönen şutları, Fenerbahçe’nin topa sahip olduğundaki etkili oyunundan değil, sert Antalyaspor savunmasının faulle veya kornerle kestiği toplardandı.
Fenerbahçe orta sahasının pas bağlantılarını
Nefes aldığı sürece, insanoğlu ile en güzel “alışveriş” ilişkisi kuran insanlardan biriydi Pele.
Sadece “alışgidiş” yapmadı yani.
Tanrı’nın verdiği yetenekle bu gezegendeki türümüze en güzel en estetik süreçleri yaşatmış, yüreğindeki insan sevgisi ile aldıklarını paylaşmış, saygın oynamış, saygın yaşamış, kendi kuşağı yavaş yavaş tükense de abide olarak kalacak bir zarafettir rahmetli.
Söz konusu futbolsa, Pele’yi anlatmak için kimsenin Wikipedia veya Google “malumatfuruşluğuna” ihtiyacı yok.
Adı kafidir bulunduğu “zamandan bağımsız” zirveyi tanımlamaya.
Futbol adına ne kadar “en” varsa, odur Pele.
Zamanın Brezilya hükümeti tarafından “ihraç edilemeyecek kadar kıymetli ulusal değer” kararı alınmıştır onun için.
Kadıköy’de kırmızı kart yok, heyecan, keyif ve dört gollü pembe bir tablo vardı. Liderliğe dönüş bile başlı başına olaydı!
Aslında altı haftadır yenilgi almayan Volkan Demirel’in Hatayspor’u karşısında maça hiç de iyi başlamadı Fenerbahçe… Art arda iki mağlubiyetin, son üç maçta üç kırmızı kart görüp ancak iki gol atabilmenin ağırlığı vardı sanki. Artık deşifre olmuş ve Trabzonspor tarafından çaresi bulunmuş önde baskıyla hataya zorlama oyununu unuttuğu gibi dörtlü çizgi defansının arkasına iki kez adam kaçırdı.
Ancak, Valencia olmasa da orta sahada Zajc, solda Rossi ve iştahlı futbolun resmini çizen kanat bekleri Ferdi ile Osayi, adeta takımı zorladı ve Jesus’un futboluna döndürdü 10 dakika içinde.
Bu “sahada toparlanma” sürecinde King’in kornerden gelen topu kaleyi göndermesiyle ve özellikle Ferdi’nin müthiş oyunuyla daha ilk yarıda kendini aştı Fenerbahçe.
İlk golün ardından King’in ziyan ettiği, Rossi’yi ligin en çok kurtarış