Fenerbahçe için Kadıköy’de Ankaragücü’nü uzatmalarda güç bela 2-1 mağlup edip, an itibarıyla “faydası belirsiz” galibiyetten daha önemli bir mesele var teknik direktör ile futbolcu ilişkisi bağlamında.
Arda!
Sezon sonu mu olur, bir sonraki sezon sonu mu bilinmez ama Jorge Jesus gelecekte buralardan gittiğinde, sakın “Arda benim talebemdi” demesin kimselere!.. O sırada, Arda, Avrupa futbolunu kasıp kavuracaktır çünkü. Tanışanlar şöhretinde kendine yer arayacaktır.
Açıkçası hiç de iyi bir hoca olamadı Arda’ya Jesus... Hem sorarlar adama, “Fenerbahçe gibi dev bir kulüpte bu kadar müthiş bir futbolcuyla nasıl şampiyon olamadın?” diye.
Bir sezon boyunca en kötü şekilde kullandı Arda’yı. Dün, ilk on bire koyduysa, sebebi konserle maça seyirci çekmeye çalışan Amerikan tarzı spor karşılaşmalarında olduğu gibi küskün ve ayakları geri geri giden taraftarı tribüne çekmek içindi.
Evet... Hoş görünmek, şampiyonluğa inanmayan taraftarın gönlünü almaktı maksat. Gerçekten Arda’nın üstün yeteneklerini kullanmak isteyen bir hoca, sol ayaklı genç yeteneği Hanousek gibi güçlü fizikli Ankaragücü sol bekinin karşısına sağ kanada mı hapseder, yoksa Alex gibi serbest bırakıp kilit paslar, ekstra şutlar atacağı, oyun kuracağı santrfor arkasına mı koyar?
Çift santrfor ilahi hüküm müdür?
Değildir ama ilahi adalet her yerde geçerlidir!
Arda girdi, Jesus’un başı belaya girdi aslında!.. Bugüne kadar niye doğru dürüst oynatmadın sorusunu yeniden gündeme geldi. Aldığı topların tamamını doğru değil mükemmel kullandı Arda. Jesus, bir gün işin aslını Brezilyalı gazetecilere anlatsa da öğrensek!
Maç başladı ve Fenerbahçe oyunu ele aldı. İlk devreleri harcadığı son maçlarına göre daha dikkatli, daha hırslıydı ev sahibi. Ancak Rossi yokları oynayıp Serdar Dursun açıkçası kullanılmayınca, Zajc ortalıkta gözükmeyince ilk yarının son on dakikasına kadar istediği baskıyı kuramadı.
Çünkü, Tolunay Hoca’nın Ankaragücü’sü, hızla topun arkasına geçen, tatlı sert futboluyla Fenerbahçe’yi orta sahada durdurmayı beceren bir takımdı. Gol ümitlerini ise Fenerbahçe çıkarken yaptıkları şok presle kazanacakları toplara, hatta Fenerbahçe’nin yaptığı geri pasları sonuna kadar kovalamaya bağlamışlardı.
Maçın golsüz ilk yarısında sahadan tribüne heyecan dalgası yayan, Szalai ve Samet’in üst direkten dönen şutlarını bir kenara bırakırsanız, en başta Arda’nın topla yaşadığı aşktı! Fena halde romantik bir ilişkisi var bu çocuğun topla. Ona çok nazik, zarif davranıyor, karşılığında ne istese yapıyor meşin yuvarlak. Topuk pasları, ara toplar, doksana muz şutlar, bir vücut çalımıyla üç defansı yatırıp kaleciyle karşı karşıya kalmalar; hepsi ondaydı.
İkinci yarı iki takım da birer değişiklikle başladı. Ne pas istasyonu yapılan, ne santrfor gibi pasla doyurulan Serdar Dursun’u kenara alıp bugüne kadar hiçbir şey yapmayan Pedro’yu aldı yine Hoca. Tolunay Kafkas ise santrfor arkası Zahid ile Dukovic’i değiştirdi.
Karşılığında Ankaragücü’nün gol atma ihtimali arttı sadece. Aktif oynayıp Fenerbahçe’nin baskısını kırmaya, kalesine gitmeye başladı.
Ve Jesus’un aklına maçın başından beri bir işe yaramayan Rossi’yi değiştirmek geldi. Emre Mor girdi oyuna. Arao zaten kontenjandandı. Fenerbahçe’de asıl eksik olan çabuk oynamaktı. Topu Arda ile buluştursalar mutlaka bir şeyler oluyordu ama artık Ankaragücü’ne karşı savunmaya da önem vermeleri gerekiyordu.
Maçın son 20 dakikasına girerken Arda ve Zajc’ı alıp küskünlüğü bir kenara bırakmış futboluna odaklanmış İrfan Can ve Fenerbahçe’yi ipten alan galibiyet golünü atacak olan Crespo’yu oyuna koydu.
Lakin bir dakika sonra Fenerbahçe yüklenirken boş kalan arka tarafta perişan durumdaki Fenerbahçe stoperleri arasından yaptığı sprintle Sowe’un golü geldi.
Ardından İrfan Can’a Ankaragücü ceza sahasında yapılan faul ve biraz da hakemin ikramı ile penaltı vardı ve Valencia skoru 1-1 yaptı da evindeki son dört maçının ikisini kaybeden Fenerbahçe’nin Kadıköy karnesi 5’te 3 olma ihtimali ortadan kalktı.
Uzatmalarda Crespo skoru 2-1 yapmasa, deprem olurdu Fenerbahçe’de deprem!