Birileri “sen işine bak” dese de...
Terör “korku” ile beslense, kanını “çarpan yüreklerden” sömürse de...
Konuşmak, korkuyu yaygınlaştırmak ve terörün piarını yapmak anlamına gelse de...
Sormak kaçınılmaz oldu:
Yüzlerce kilometrelik sınırımızdaki bölücüsünden radikal dincisine teröristler ve onların yurtiçi uzantıları her gün can almaya, yeni dullar yetimler yaratmaya devam ederken, futbolun “ayrı bir telden çalıp oynaması” ne kadar gidecek acaba?
Ya da bizlerin çalıp-oynamaya ritim tutması... Ne zamana kadar?
Bu koşullarda “Fenerbahçe’nin bir transfere, Galatasaray’ın defansif orta sahaya, Beşiktaş’ın hareketli kanatlara ihtiyacı var” derken sapına kadar “marjinal” mi oluyoruz yoksa?
Fenerbahçe’nin, Shakhtar’a farklı yenilerek elenmesini “sahadan atılan Pereira’ya bağlamak” gece yarısı gazeteyi baskıya yetiştirmek için ilk bahaneye sarılmak gibi geldi bana...
Eğrisi doğrusuna denk gelip goller kale değiştirse, “kendini attırarak takımı ateşlemek büyük hocaların sıra dışı planları arasındadır” mealinde ahkamlar kesiliyordu şimdi.
Fenerbahçe’nin oyun yapısından elenme yorumlarına kadar, mesele herkesin bildiği gibi gelip “zaman” kavramında düğümlendi aslında.
Pereira’nın da dediği gibi Fenerbahçe henüz “bebek”, hatta “ana karnında”.
Futbolda takımın “takımlaşmamış” olması, beklenen sonuçlara ulaşmanın somut engelleri arasında önemli bir maddedir.
Lakin Pereira’nın oynatmak istediği futbolda, her şeydir...
Eksikse, emekleyen bebekten, hatta ana karnındaki fetüsten farkı kalmaz yıldızlar topluluğunun.
Çünkü, 4-1-4-1 gibi gözüken, ama pratikte beş önde-beş arkada, hatta ileri çıkan iki kanat savunmayla çılgın gibi gol aramaya, baskı kurmaya niyetli, bu arada gol yemeyi pek dert etmeyen Pereira modeli var ortada.
Galatasaray, İbrahimovic’i transfer edebilir mi?..
Elbette... Tüm görkemi, şatafatı, sansasyonu ve küçük sinir topuzu ile Fransa’dan kalkar Florya’ya gelir Dünya yıldızı.
Hem de bayıla bayıla...
Tabi, yılda 40 milyon lirayı avucuna sayarsanız.
Kulüp falan ayrı.
Peki Galatasaray’da bu kadar para var mı?
Elbette hayır.
Artık “temenni”den “tahmin”e evrilen, ardından “gerçeğe” dönüşmesi beklenen bir durum var Fenerbahçe ile Shakthar arasında!..
Fenerbahçe ikinci Shakhtar maçından müjdeli bir haberle dönecek gibi geliyor bana...
Zaten ta en baştan “ilk maçı boş verin, rövanşa heveslenin” diye yazmıştım.
Neden?
Yüzde seksen yenilenmiş Fenerbahçe, iki aydır istim üzerindeki Shakhtar ile ilk resmi maçını yapacaktı.
Birbirlerini iyi tanımayan adamlarla “çayda çıra” bile oynanmazdı.
“İki maç arasındaki bir hafta kısa gibi görünebilir. Lakin Fenerbahçe’nin takım olma sürecine ciddi katkı yapacaktır” demiştim...
Genç basketbolcu Göktürk Ural’a tokat atıp özür dilemek için bir ay beklediği süreçte kıyasıya eleştirdiğim Galatasaray ve A Milli Basketbol Takımı Baş Antrenörü Ergin Ataman için “acaba kantarın topuzunu kaçırdım mı” duygusuna sahiptim düne kadar...
Şimdi anladım ki, eksik bile yazmışım!
Neden mi?..
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Divan Kurulu’ndaki konuşmasında “antrenörlerin kulüp ve milli takımlarda aynı anda görev almasına karşı olduklarını” açıkladı.
Kişiselleştirmeden... Ergin Ataman’a değil; onun bulunduğu pozisyona karşı olduklarını.
Fikir hürriyeti var... “Ergin Ataman gitsin, Milli Takım’a bizim hoca gelsin” demediğine göre, böyle bir sistemin faydadan çok zarar getireceğine inanıyor demek ki. Çıkar, Basketbol Federasyonu Başkanı sayın Harun Erdanay gibi “Yüksek kaliteli hocaya gidip ‘10 ay yat, 2 ay çalış’ diyemezsin. Benim de gönlümden geçen Ergin hoca ya da başkasının sadece milli takım hocası olması. Ama bu ortamda bunu uygulamak kolay bir şey değil” gibi “teknik” bir yanıt verirsin; amenna...
Lakin, zihnin tokatlamak, ezmek, çiğnemek türünden Neandertal atalarımızın davranışlarını emrediyorsa... Ve bunlar imkansızsa... Fiziksel şiddete en
10 günde 4 asker (Dün gece binbaşı Aslan da eklendi 5 oldu), 4 polisimizi şehit vermişiz...
32 vatan evladı Suruç’ta parça parça olmuş.
Jetlerimiz Kuzey Irak’ta PKK’yı, Kuzey Suriye’de IŞİD’i bombalıyor.
Ordu’da durum teyakkuzu aşmış.
Otuz yıllık filmin fragmanlarını izler gibiyiz.
İki örgütün de uyuyan hücreleri uyanır, uyanık militanları savaşı ülke sınırlarına taşımaya çalışır diye kalp çarpıntıları ile gerginlik arasında gidip geliyoruz.
Küüt, bir bomba daha!..
Fenerbahçe, Avrupa Şampiyonlar Ligi Üçüncü Ön Eleme Turu için rakipler arasında “keski bıçak” Shakhtar Donetsk’e tosladığında “aman enseyi karartmayın” diye yazmıştım.
Üstelik kuradan bir gün önce Kadıköy’de Dnipro’ya 1-0 yenilmişti Fenerbahçe.
Yeni transferleri Simon Kjaer, Şener Özbayraklı, Jose Fernandao, Abdoulaye Ba, Fabiano Ribeiro, Luis Nani ve Josef de Souza, ilk defa Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nın çimlerine maç için ayak basmış, Bruno Alves kendi kalesine gol atmış, Nani çıldırmıştı.
Manzara berbattı.
Millet homurdanırken on günde on kat düzeleceğini nereden çıkartmıştım Fenerbahçe’nin?
Çok basit... Kaliteli adamlarla ne kadar kötü futbol oynanabilirdi ki?..
Zaman önemliydi.
Ölümcül iş kazalarında...
En adaletsiz gelir dağılımında...
Facebook sansüründe Dünya ikincisiyiz!..
Benzin fiyatında Dünya Şampiyonu.!
Liste uzar ama yüreğiniz daraldı değil mi?
O zaman spor konuşalım!.. Şöyle, spordaki Dünya derecelerimizi ballandıralım:
Mesela dopingdeki Dünya ikinciliğimizi.