10 günde 4 asker (Dün gece binbaşı Aslan da eklendi 5 oldu), 4 polisimizi şehit vermişiz...
32 vatan evladı Suruç’ta parça parça olmuş.
Jetlerimiz Kuzey Irak’ta PKK’yı, Kuzey Suriye’de IŞİD’i bombalıyor.
Ordu’da durum teyakkuzu aşmış.
Otuz yıllık filmin fragmanlarını izler gibiyiz.
İki örgütün de uyuyan hücreleri uyanır, uyanık militanları savaşı ülke sınırlarına taşımaya çalışır diye kalp çarpıntıları ile gerginlik arasında gidip geliyoruz.
Küüt, bir bomba daha!..
Nerede?.. Avusturya’da.
Ses bombası falan, bizim durumumuzdaki adama “boom” diye bağırsan, neyi hatırlatırsın, ne yanıt alırsın?
Şimdi, Galatasaray-Udinese maçını yarıda bıraktıran sevgili soydaşlarımızın futboldan “eşek şakası” ile eğlence çıkarmayı tercih ettiklerini varsayalım:
Bizi bağlamaz... Burada terörü hatırlarız yüreğimiz hoplar ama Almanya’da, İngiltere’de olduğu gibi Türk seyircisi yüzünden Türk takımlarına hazırlık maçı yasağı geliverir Avusturya’da da.
Maçla kalmıyor ki iş... Ertesi gün fabrikadaki TC vatandaşı da, komşu TC vatandaşı da “yaratık” olarak algılanıyor sonra.
“Vay efendim Avrupalı bizi dışlıyor”...
Kendi imajını düşüren ağlamaz.
Tabi bu kadar masum olamaz hadise.
F-16’Larımızın bombaladığı örgütlerin destekçileri de olmalı aralarında.
Bir iki meşale, biraz ses bombası falan... “Kulak bükme” ile “her işi bozarız” arasında bir tavır olabilir pekala.
Kendileri bilir.
Gurbetçilerimizden biri atıyor, öbürü kulağının üstüne yatıyor ve “yapma” demiyorsa, gitmez takımlarımız Avrupa’ya.
Böyle olacaksa, gitmesinler zaten.
Futbol bu yükü taşıyamaz.
‘Bizi ligden atın bakalım’!..
Biz hesabı futbol üzerinden soruyoruz ama sayın Aziz Yıldırım’ın “asıl hesabı” adına amatör denilen branşlarda...
Futbola verdiği milyonları ya ödülle, ya satışla, ya kirayla bir şekilde “tapi”liyor en azından. Lakin Basketbol, Voleybol ve diğer branşlar, kara delik gibi hortumluyor parayı...
Geri dönen miktar, fitre-zekat kadar tutmuyor.
Fenerbahçe’nin futbol dışı branşlara harcadığı paranın 20 milyon Euro’larda olduğunu bana kendisi söyledi sayın Yıldırım.
Ve uçup gittiğini.
Fenerbahçe Divanı’nda Basketbol ve Voleybol Federasyonları’na çatması bu yüzdendir.
“Bizi ligden atın da görelim” kısmı, Aziz Yıldırımca bir resttir ve tahrik kokmaktadır ama ciddiyetin ve durumdaki vahametin ifadesi olarak kabul edilebilir.
En azından Basketbol ve Voleybolda Fenerbahçe başta olmak üzere her kulübe kaynak aktarımı gereklidir.
Çünkü bu kulüpler yüceltiyor basketbolu, voleybolu...
Seyirciyi onlar bağlıyor salonlara.
Milli Takımlarımız iddialı ekipler haline geliyorsa, milletçe bize gurur veriyorsa, basketbolun anavatanına transfer olan sporcularımızla onurlanıyorsak, altında Fenerbahçe’nin “kaz gelecek futboldan tavuğu esirgeyip” bu branşlara feda etmesi ve basketbol/voleyboldaki rakiplerinin türlü çeşitli sponsorluklarla ayakta durmaya çalışması yatmaktadır.
Aziz Yıldırım’ın “atın bizi ligden” restine takılıp kalmayarak, konunun özündeki haklılığını anlamak, çözümler bulmak gerekir.
Rize olayı “duble yol” olur...
Futbolumuzu silahla yaralayan Rize olayını, kısaca söyledi geçti Aziz Yıldırım...
“Suçlular bulunsun” dedi.
“Kapatılmaya çalışılıyor” iddiası getirdi.
O kadar!
Futbolun en dehşetli, Fenerbahçe tarihinin en feci saldırısını neden hatırlatmakla yetindi Aziz Bey?
Sorumluluktan...
Futboldan çok düşündüğü ve üzüldüğü -şu dönem- ülkemizin içinde bulunduğu ahval ve şerait yüzünden.
Sayın Yıldırım’ın üstü kapalı verdiği mesajdan benim anladığımı yazayım:
Terörün hortlama ihtimali çok kuvvetli bir dönemden geçerken, Fenerbahçe’ye yapılan silahlı saldırının “faili meçhul” kalması, aynı yöntemlerin her kulübe uygulanma ihtimalini kat kat arttırır. Bu sebeple, olayın aydınlatılmasında her hangi bir ihmal varsa, masum değilir, tersine; kasıtlı olmalıdır.
İtirazı olan var mıdır?
Faili ölene, faili yakalanana bile tahammülümüz kalmamış; faili meçhul hem ağır geliyor hem de teröre “duble yol” olma ihtimali var.
Çuvaldız!
Uzmanlık alanları çok farklı iki dostumun “herkesin uzmanlığı futbolda” sıkı bir tartışması içine düştüm geçen hafta.
Biri hukukçu Mehmet Çakıcı ki, kronik Fenerbahçelidir... Diğeri Asya’yı inşa eden şirketlerden birinin genel müdürü Erol Taş... Onun da Galatasaraylı olduğu bilinir.
Futbol kimliklerini yazdım, çünkü konuyla ilintilidir.
Taş, Çakıçı’ya diyordu ki; “Van Persie ve Nani’ye para var, devlete yok” öyle mi?..
Boş konuşmuyordu... Her yazarına tek tek saygı duyduğum, hak adalet peşindeki bir gazetenin yazarıydı referansı.
“Yurtdışından getirdikleri yıldız futbolculara milyonlarca Euro transfer parası ödeyen futbol takımları SGK’ya 138 milyon lira borç taktı. SGK borç liginde, Van Persie, Nani gibi isimleri alan Fenerbahçe ilk sırada yer aldı” diye yazmıştı sayın o gazetenin ekonomi uzmanı.
Mehmet Çakıcı dostum “İmkansız, Fenerbahçe’nin bilançoları var bende. Olamaz öyle bir borç” diye bastırıyor, çabaları Fenerbahçeliliğine veriliyordu.
Her iki taraftan bana yönelen soruları “Hakikaten mi ya”, “Nasıl olur” falan diye geçiştiriyordum. Çünkü, “olmasa yazmazdı o saygın gazete”!
İddia gerçekse Fenerbahçe adına, değilse medya adına rezaletten bahsediyorduk; dikkatli olmak lazımdı.
Fenerbahçe resmi sitesinde yalanlama yayınlamadan, Mehmet Bey bürosuna ulaştı, araştırdı ve bana “yok öyle bir şey” diye telefon açtı.
Devamı malum...
Fenerbahçe “Hem Persie’ye, hem Nani’ye, hem de Devlet’e var” açıklaması yaptı. Gazeteyi kınadı.
Ne SSK ne de vergi borcu vardı Fenerbahçe’nin.
Eee, düzeldi mi iş?
Hayır... Sezon sonunda bile duyarsınız tekrarını.
İki yıl sonra bir rakip başkan Fenerbahçe’yi işaret ederek “Devlete SSK’ya borcunu ödemeyip yabancı yıldız toplamakla olmuyor ama” derse şaşırmayınız.
Hepimiz hatalar yapıyoruz futbol yazarken... Lakin yorumlarda kişisel hatalar...
Böylesine matematiksel ve belgeli bir konuda hata, fanatik taraftarlığı gazete sütunlarına taşımak gibi geliyor bana.
Hepsini geçtim; Taş ve Çakıcı dostumun kaybettikleri zamana, yükselen tansiyonlarına, bir de medyaya laf söylendiğinde vereceğim yanıtların azalmasına yanıyorum ben.