Ezeli rakibi Şampiyonlar Ligi’nde Dünya Devi’ne Manchester’i dar edip 14 x 14 fiyakasını gölgeleyince, Fenerbahçe’nin yüreğine kar yağdı. Tadı kaçtı resmen.
Fenerbahçe Yönetimi ezeli rakibe ekrandan salvo yaparken, Fenerbahçe takımının Spartak Trnava’ya tam saha pres değil, tam saha hücumla saldırması beklenirdi.
İçeride/dışarıda “Tora Tora” bunu gerektirirdi…
Lakin, “ederi” Fenerbahçe’den çok az olmasına karşın Spartak Trnava “kağıt helva” değildi. Savunma yaparken hızlı kanatları ile her an kontrataka hazırdılar.
Tadic, Dzeko, Syzmanski, Fred, Djiku, Ferdi hatta kaleci Livakovic yedek kulübesindeyken, Fenerbahçe’nin kalitesi değil Spartak Trnava’nın beşli savunma önüne koyduğu dörtlü set ile Fenerbahçe’ye şut fırsatı bile vermemesiydi ilk yarının hikayesi.
Tabi bir de Alman hakemin temaslı ve sert oyuna formadan çekmeyi, dirseği, boğaz sıkmayı ekleyen Spartak Trnava’ya göz yummasıydı.
Oysa Fenerbahçe Zajc-Crespo-Mert Hakan’dan kurulu
Galatasaray’ın muazzam zaferi hepimizin gözleri önünde yaşandı, İngilizler dehşetle izledi, Dünya şahit oldu.
Yine, yeniden gururlandırdı bu ülkeyi Galatasaray.
İki asır önce başlayan ve hiç bitmeyecek olan “Büyük Roman”ın “Şu Çılgın Türkler” bölümüne bir cilt daha eklendi.
Manchester Zaferi, sadece kapılarını ve kalbini açmış hasretle bekleyen Galatasaray Müzesi, yeni Avrupa Kupası’nı kucaklarsa önem sırasında bir basamak iner, son zaferin şanlı bölümlerinden biri olur... Ama her durumda nesiller boyu okunur, okutulur.
Sıra dışı bir vaka çünkü Old Trafford’da Manchester United’in her golüne yanıt verip maçı bir fazlasıyla tamamlamak.
Yazıldı, daha çok uzun süre yazılacak, anlatılacak bu maçın ayrıntıları.
Ezberlenecek.
Harikaydılar gerçekten!.. Sadece sahadaki alan ve zamanın tek sahibi, oyunun tartışmasız hakimi, tempo, baskı ve akıl üreten, adeta tek kale oynayan Fenerbahçeli futbolcular değil, 5-0 kaybetmelerine karşın direnmeye çalışan, en azından Başakşehir kadar kolay teslim olmayan Rizesporlular da harikaydı.
Futbol, duygularına hakim olamayıp sevinçten ağlamış olmalı Kadıköy’de!Harikaların istisnası, hakemler ve VAR odası.
Fenerbahçe’nin galibiyet serisinden, farklı skorundan bağımsız, anlatır mısınız ne yapmak istiyor bu hakem takımı?
Hayır… “Fenerbahçe’nin 3 penaltısını göz göre göre yediler” demiyorum. Lakin, ortada somut bir durum var:
39. dakikada Fred asist yaptı, Dzeko Fenerbahçe’nin ikinci golünü attı. Olaya VAR el koydu. Taa pozisyonun başında, Fenerbahçe yarı alanında Osayi’nin topu kazanırken elle teması ortaya çıktı. Gol iptal edildi. Sabah kahvaltısında hakeme sinkaflı laf etmiş duyumu gelseydi Osayi kırmızı kart bile görebilirdi yani!
İyi… Ama iki dakika önce Syzmanski Rizespor ceza alanında sırtına yediği omuzla
“Pek yakında”, “az sonra” falan demeden, sezona bir düzine zaferle Süper Lig kayasına saplanmış “Ekscalibur Kılıcı” gibi giren ve yerinden sökülmesi -şimdilik- imkansız görünen Fenerbahçe, Başakşehir’i ezerek “emanetteki” liderliğini geri aldı!
Üstelik beklediğinden de kolaydı.
Çünkü, Fenerbahçe’nin ideale yakın kadrosu karşısında, “gecikmiş transferin” bedelini ödeyerek beş yeni futbolcusunu tribünde bırakan Başakşehir’in, ne kağıt üstünde kazanma şansı vardı ne de müstakbel adıyla “Fenerbahçe Atatürk Stadı” çimenleri üstünde.
Dua etsin yine de Başakşehir; üçüncü haftada ertelenen maç sırasında teknik direktörü Emre Belözoğlu’ydu diye, yeni hocası Çağdaş Atan’ı da tribünde oturtmamıştı yönetmelik!
Aslında Başakşehir maçı İsmail Kartal için tam anlamıyla bir “ev ödeviydi”!..
Fenerbahçe gücünün kilit taşı “rakip sahaya yerleşerek atak
Fenerbahçe’de “imkansızı” başarmak biraz vakit alıyor ama “zorun” üstesinden gelmek en çok doksan dakika sürüyor.
Hatta, kazanmakta zorlansa da Süper Lig’in “yenilmezlerinden” Alanya karşısındaki gibi, sadece bir devre. İkinci gol gelmeyince maçın uzatma dakikalarında Alanya baskısı yiyor Fenerbahçe ama tek gole de üç puan veriyorlar!
İşin aslı, Fenerbahçe takımı değişse de kalite değişmiyor. Mesela, Tadic gibi beklentilerin gerisinde kalanlar olsa da arkasındaki bıraktığı yerden devam eden Ferdi, gittikçe grafiği yükselen diğer kanattaki İrfan Can, sadece gol değil aynı zamanda topla rakip arasına girme ustası Dzeko, oyunun iki yönünü iki ayrı kişi gibi oynayıp takımı 12 kişi yapan Fred, uzaktan şutlarla rakibi bezdiren Syzmanski çıkıyor, galibiyet serisine yeni bir tuğla koyuyor.
Belki takım önde ağır baskı yapmak yerine set ve pas oyunu oynuyor ama bu yöntemle de maçı kazanmayı biliyor. Belli ki, bu gidişat “derbilere” kadar sürecek. Bu sezonun şampiyonunu derbilerin
Ne dersiniz!.. Galibiyet serisine rağmen, hiç sektirmeden, sürekli İsmail Kartal’ın kulağını çekmek, akıl vermek, nasihat etmek huyumuzdan vazgeçmenin zamanı gelmedi mi artık?.. Hoca, Avrupa’da 7’de 7 yaptı. Süper Ligi de katarsanız 11’de 11… Rakipleri dize getiriyor, “o niye var-bu niye yok” bilgiçlerinin elinden kulağını kurtaramıyor bir türlü.
Bariz hatalar olur; dökülen adamı çıkarmaz, rakibin açtığı koridoru görmez, tamam. Ama gelmeyince karalar bağlanan 6 numara da dahil her bölgede 3-4 kaliteli adam olan bir takım için “sahada olmayanı” işaret etmek, kof kolaycılık değil de ne? İkaz ile paylama arası buyurgan tavsiyeler biraz ayıp olmuyor mu? Buyurun işte, Bükreş’i, Partizan’ı gol yemeden geçerek gruba yükselen Nordsjaelland karşısına bir takım çıkardı; Ne Tadic ne Dzeko ne Becao ne Ferdi ne Szymanski var kadroda… Maçtan önce bir “Küçük Jesus” lakabı takmadıkları kaldı Kartal’a!
Kritik ve önemli ilk grup maçında “rotasyon değil
Futbol bu yüzden güzel ve gözde işte!.. Fenerbahçe’nin Süper Lig’de henüz hiç galibiyeti olmayan rakibi karşısına kesin favori olarak çıktığı maç, Antalyaspor’un direnci, iştahı, disiplini ve özellikle ilk yarıda önde baskısıyla, tam anlamıyla bir “derbi” kadar zorlu-zevkli geçti, Fenerbahçe 10’da on’a güçlükle ulaştı.
Beş buçuk sene sonra yeni transfer Livakovic ile kalesini ilk kez yabancıya teslim etmiş (en son Kameni), bu yüzden stoper Djiku’yu kulübede tutup üçüncü yerliyi Serdar Aziz yapmış Fenerbahçe’nin, ilk yarıda en kritik ve en çok aksayan yeri savunmaydı. Çünkü maç orada oynanıyordu!
Bir de Zajc mı, Fred’mi belli olmayan 6 numara vardı ki, “6 kapısını almadan bileğine güvenen” tavlacı gibi, ilk 45 dakikada az daha “mars” olacaktı Fenerbahçe!
Evet… Maç Fenerbahçe için şokla başladı Kadıköy’de. Az değil, yaklaşık 40 dakika sürdü şok. Neredeyse paniğe
S ekiz yıl önce Fenerbahçe stadında “Şükrü Saraçoğlu” adı ötelenip önüne “Ülker” markası eklenmesine en keskin muhaliflerden biri olarak “körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz” durumudur benimki! “Fenerbahçe Atatürk Stadı” öyle mi? Harika… Mükemmel… Muazzam bir öneri.
En azından benim için tabi… Zira yazarken yüreğimin kabardığı, söylerken gözümün önünden siyah-beyaz “zafer ve devrim” görüntüleri akan, ağzımdan umut, kıvanç ve derin bir özlem ile çıkan isimdir Atatürk.
Sadece ben mi?.. Sığınılacak bir liman oldu onu görmese de çok iyi tanıyan bizim nesil için her zaman.
Ta Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının tahliye edildiği Temmuz 2012’de hak etmişti bu ismi Fenerbahçe.
Aslında zamanın Fenerbahçe yönetimi de haklıydı… Cumhuriyetin başına gelen en büyük felaket, en keskin direnci gösteren Fenerbahçe’yi perişan etmişti. Örgütün rezil