Müjdeler olsun toprağıma, taşıma. Halkıma!
Fenerbahçe başkanı sayın Ali Koç’un Galatasaray başkanı sayın Dursun Özbek’ten çok daha yüksek hitabet yeteneğine sahip olduğunu ve bu gerçeğin bizzat Galatasaray ikinci başkanı sayın Metin Öztürk tarafından itiraf edildiğini öğrenmiş bulunuyoruz!..
Aslında, rakip başkandan boyu da uzun sayın Ali Koç’un…
Ayıptır söylemesi, Dursun beyden hayli yakışıklı.Muhtemelen daha zengin.Epey genç.
İyi de… Kime ne?
Her iki muhterem şahsiyet de Fenerbahçe ve Galatasaray gibi devlerin “kulüp başkanlığı” hüviyetiyle karşımızda gün itibarıyla.
Camiaların onlardan beklentisi, ne sahnede “sitcom” yapmaları ne de Elon Musk ve Mark Zuckerberg gibi kozlarını “kafes döğüşünde” paylaşmaları; kulüplerinin başarısı.
Daha ne olsun!.. Hem lige sayılı günler kala iki ciddi “hazırlık maçı” oynadı Fenerbahçe, hem Konferans Ligi’ne bir adım yaklaştı, hem de ülke puanına katkı yaptı.
Ancak rakip ceza sahası uzağında şık işler yapabilen “golcü King” başta olmak üzere, kadro boşaltma listesine yazılacak adaylardaki tereddütleri gidermek de cabası.
Aslında o listeye Crespo’da girerdi ama 32. dakikada yerine giren Mert Hakan Fenerbahçe orta sahasının “varlığını” hatırlatsa da sakatlanıp çıkan adamın ardından konuşmak olmaz.
İkinci yarı takıma vites yükselten Mert Hakan’ın Fenerbahçe beyni Tadic’le aynı dakikaları aldığında, ortaya farklı bir manzara çıktığını yazmıştım, iddiamın arkasındayım. Baskıyı skora çeviren, baskıya verim katan Mert Hakan’dı Moldova’da. Son yirmi dakika ise Tadic ayarında bir İrfan Can çıktı ortaya.
“İki Zimbru maçı arasında ne fark vardı” derseniz… Birincisi İsmail Kartal’ın hücumda Tadic dışında rotasyona gitmesi, ikincisi ise Zimbru’nun kendi sahasında ikinci bir hezimet yaşamamak
Bakmayın siz önüne mikrofon konan her kulüp başkanının futbol pastasını hor görüp yakınmasına.
Küçükmüş… Yetmiyormuş.
Onun meali, yönetme/üretme becerisini bir kenara koyup, sıradanlığı kısıtlı imkanların sırtına yükleyerek “Vereceksin bana sınırsız parayı, bak dünyanın zirvesine nasıl çıkıyorum” kaytarması.
“Halamın bıyıkları olsa” derler halk arasında!
En kolay satılan mal; hayal!.. Bu coğrafyada hayal bile kuramayanlar var.
Kombineleri CEO’ların jestiyon çeki düzeyine çekip tribünün yakasını “mavi”den “beyaz”a çevirmek, sonra da taraftarın oyuna katkısını beğenmemek kolay… Gidip 7,500 lira emekli maaşıyla yaşama mucizesi gösteren emekli bir fanatik taraftara anlatsınlar bunu.
“Al, yine iste” parolası, sadece yoksul ailelerin zengin taklidi yapan ergenlerine has bir alışkanlık değildir; saçını süpürge eden ekonomisi sarkaçlı ulusların “yemeyip yedirilen”, sevgiden harçlığa her bakımdan “öz evlat” muamelesi gören kimi
İyi transfere “pastanın çileği” benzetmesi eski bir Galatasaray başkanının icadıdır ama sezonun ilk resmi maçında ortaya çıktı ki, Fenerbahçe takımı, tıka basa doldurulup İsmail Kartal’a sunulmuş “yeme de yanında yat” güzelliğinde, pahalı, kaliteli bir “çilek sepetidir”!..
Zimbru topçuları ileride çocuklarına Kadıköy’ü “cehennem” benzetmesiyle anlatırlarsa ne teşbihte hata yapmış olacaklar ne de gerçekte!.. İlk yarının son yarım saati dışında kaleye takır tukur gol yuvarlayan bir rakip ve neredeyse ölümcül sıcaklıkta bir havaydı Kadıköy’de gördükleri.
Hiçbiri durduramadı Fenerbahçeli futbolcuları… Ne yeni tanışmış olmaları ne yeni başlıyor olmaları ne de cehennem sıcağı.Kalite böyle bir şey işte. Her türlü parametrenin üzerinde.
Dev cüssesine karşın bir gelincik çevikliği ile rakiplerin arasından sızarcasına geçip orta yapan, anahtar paslarıyla oynadığı kadar oynatmayı bilen, gol kulesi Dzeko mesela... Dün bir, bugün iki; adam yeni geldi ama sadece
Transfer denilen para, itibar ve umut yarışı, üç büyükler arasında yoğunlaşınca nefes nefese bir “turnuva” haline geldi sezon öncesi.
İstanbul’a inen uçaklar “organize atak”, imzalar “fantastik gol” gibi. Meksika dalgası şimdilik muhabbetlerde yapılıyor.
Taraftarı sahadaki futboldan önce heyecanlandıran, sevindiren, bazen de üzen kıyasıya bir futbol mücadelesi devam ediyor ve izlemesi sahadaki oyun kadar keyifli zaman zaman.
Çünkü rekabeti eksiksiz, heyecanı tamam. Henüz bitmedi ama Beşiktaş sonuncu çıktı bu “Transfer Turnuvasından”! Bu saatten sonra “puan farkını” kapatması zor.
Zira rakipler Beşiktaş üzerine oynadı! Eksik olmasın Şenol Hoca da biraz yardımcı oldu onlara ama neyse…
Tadic ve Djiku, Beşiktaş’ın koluna girmiş İstanbul’a gelirken Fenerbahçe kaptı götürdü.
Halil Dervişoğlu, Beşiktaş kulübü eşiğinden atlarken Galatasaray kapıdan çevirdi. Transfer Turnuvası dediğin jübile maçı değil ki… Daha kaç gol yesin Beşiktaş? Peki, turnuvanın şampiyonu kim?
Allahı var!.. Fenerbahçe Başkanı olduğu günden beri Sayın Ali Koç, eylem ve söylemleri ile tam bir “istikrar abidesidir”. Beş sene önce “enkaz” devraldığını söyledi... Fenerbahçe’nin mali sorunları bir arpa boyu düzelmedi, aksine borcu arttı ama hala aynı iddiasını savunmakta ve şevkle Aziz Yıldırım yönetimini suçlamakta.
Seçildiği günden beri Fenerbahçe’nin “hata” değil “hakem entrikaları” sonucu şampiyonluktan uzak tutulduğunu iddia etti... Yakındığı hakemlere görevden el çektirildiğinde operasyonu yapanlara karşı çıksa da, hakemlerin Fenerbahçe’ye düşmanca yaklaştığı ısrarından asla vazgeçmedi! Beş sezonu bir tek Türkiye Kupası ile tamamlarken haziranda yeni hoca bulup, temmuzda yeni takım kurma sistemi ve fedakarlığından hiç ödün vermedi.
Olumsuz falan ama beş sene üst üste “şampiyonluk kazanamamak” başlı başına bir istikrar göstergesi değil mi?
Sadece, göreve geldiği anda muhalefet bayrağı açtığı TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi
Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş’i nasıl bilirsiniz?..
Üstat, eğitme, her daim doğru yolu gösteren bir futbol feneri... Mesleğinde allame, özelinde filozof değil mi?..
Üstelik bu yeteneklerini hiç sakınmayan biri. Hepimize ayar verir sık sık. Kanlı canlı ulusal gururlarımızdandır kendisi.
Lakin, “zırt” dedi geçenlerde!
Transfer bereketinden mi üzerinde durulmadı, yoksa geçmiş muhabbetler adına mı bilinmez ama gerçekten vahimdi.
Depremzede Hatayspor ile Gaziantep’e öyle bir taş attı ki, enkazdan bulup çıkarmaya kırk akıllı yetmez... Elit insan malzememizden gelen bu “gayrı insani” yaklaşım, duyanları kemiklerine kadar titretti.
Vicdan ve adalet ile yoğurulmuş Beşiktaş duruşu nasıl kabullendi, o bilinmez.
18 yaşındaki bir futbolcusunu neredeyse 1 milyara yerkürenin en güçlü ve en karizmatik kulübü Real Madrid’e yollayan Fenerbahçe Başkanı’nın yapabileceği en son şey, o topçunun kulüple, taraftarın o topçu ile bağlarını yıpratan sözler sarf etmesidir.
İnanılacak gibi değil… Sayın Ali Koç nasıl “Arda kalmak istemiyor” diyebilir?
Bunun meali “silin Arda’yı gönlünüzden” değil de nedir?
Niye silsinler?.. Kaldığı sürece gözlere ve gönüllere ziyafet çekmiş ve yerine bir servet bırakıp çekip gitmiş Arda. Bu ülkenin insanlarını, özellikle Fenerbahçeli olanlarını gururlandıracak okyanuslara yelken açmış.
Neyin nesidir Arda’nın Fenerbahçe kimliğini buruşturmaya çalışmak?
Keşke “herkes” onun gibi olsa!
Fenerbahçe’yi kahreden Fenerbahçe aşıkları o kadar çok ki!..