Orta sahadaki dalgakıranı Fred ile dört stoperi “sakata” gelmiş Fenerbahçe, konumu, iddiası ve performansından bağımsız en büyük belalısı, en azimli rakibi Trabzonspor’a nasıl bu kadar kolay teslim oldu Kadıköy’de?
Hançeresi yırtılan 50 bin seyircisi önünde hem de!..Neden durgundu takım? Nasıl ikinci yarının ilk iki dakikasında iki gol yedi?
“Büyük kaleci” Livakovic hiç maç kazandıramayacak mı?
Niye ilk isabetli şutunu ancak 3 gol yedikten sonra 57. Dakikada attı ligin en iyi futbolunu oynayan takımı?
Bunlar 19 maçını da kazanmış Fenerbahçe için doğal mı?
Her şeyi Djiku- Becao-Fred eksikliğine bağlamak doğru mu? Yoksa taktik ve motivasyonda mıydı asıl eksik?
Evet… Abdullah Avcı resmen ezdi İsmail Kartal’ı… Dengesini bozdu. Oyun ve oyuncu tercihinden sonra hamlelerinde de açık hatalar yaptırdı. Takımını kendinden güçlü rakibe karşı motive etmiş olan maçı kaosa çevirip parsayı toplayan Avcı’ydı.
Fenerbahçe en çok gol atıp en az gol yiyen takım olmasını sağlayan iki “şeytan üçgeninden” kaleye yakın olanını “şeytan aldı götürdü” resmen!..
Becao-Djiku-Fred öyle kısa bir sürede sakatlanıp tribüne çıktı, Fenerbahçe savunması o kadar kısa sürede boşaldı ki, herkes şoke oldu.
Tabi, “İsmail Kartal ile yürümez” iddiasındakiler hariç…
“Fikri takip” açısından, onlar için bulunmaz bir fırsat bu. Sakatlıkların faturası kesilecekse, adam aramaya bile gerek yok.
Hazır… Önlerinde İsmail Kartal var.
Zaten, tribünleri apartmandan Pendik sahası kötü değildi… Becao’nun, Fred’in ilk yedi dakika içinde sakatlanmasında darbe de yoktu… Olsa olsa sorun antrenmanda, futbolcuların özbakımında, oynatılma planlamasında, ısınmasında, yani İsmail Kartal’da!..
Olmadı mı?
O zaman, yine suçlu Kartal…“Bu günleri hesaplayamadı”! Avrupa kadrosuna Samet yazılsaydı Djiku sakatlanmayacaktı mesela!
Bu kadar kibarca uyaran, topluma örnek sunup kötü niyetli bireylere ayar veren bir nasihati, hem de sadece yaptığı işte değil, ömür boyu insanlık modeli olarak teklif eden bilinç, sadece Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dehaya ait olabilirdi:
“Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” !..
Ne yapsaydı Gazi?.. Hakemleri, VAR’ı, MHK’yı, yöneticileri, yetkilileri, yazarı, çizeri tek tek saysa mıydı? Bazıları henüz ihdas edilmemişti bile o zamanlar. Ya da uyarılması gerekmeyen nahif insanlardan oluşuyordu.
Bu boşluğun hakkını veriyor günümüzün kulüpleri, hakemleri, takımları! Hakemi, VAR’ı, MHK’sı “zeki,çevik, ahlaklı”dan pay çıkarmıyor kendine. Sporcular en iyisi; işlerine bakıyorlar… İstisnaları tenzih ederiz ama diğerleri vıcık vıcık.Kendileri söylüyor futbolda üçkağıtçılık döndüğünü ve sürekli haksızlıktan şikayetçiler; bu haksızlıklar ulaşılamaz, durdurulamaz gizli bir uluslarüstü organizasyonun işiymiş gibi…
Neden?
Üç nedenle sızlanır
Tribünleri görünce, fantastik Fellini sinemasına taş çıkaran “muazzam görsellik ve alçak uçuştaki F-16 Falcon desibelinde ahenkli kıyameti” kendileri için sanıp dehşete kapılmış olmalı Ludogorets!..
Kolay mı?.. Ekran başındakilerin bile tüyleri diken diken oldu Fenerbahçe’nin Cumhuriyeti kuranlara saygı duruşuna.Keşke önceden uyarsalardı, “Üç gün sonra Cumhuriyetimizin 100. Yılı ve Fenerbahçe o Cumhuriyet’i kuran Atatürk evlatlarından aynı çatı altında toplanmışların en kalabalığı” diye.
Aslında, Fenerbahçe’nin Avrupa takımı da Süper Lig takımı da birinci kalite. Rakip sahada en çok top oynayan, rakibin pozisyon bulmasını minimumda tutan, bireysel yetenek çıtası yüksek, tempolu, akıcı, uyumlu takımlar.
Ancak, Ludogorets karşısına çıkan “iki takımın karması”, ilk yarı uyum ve konsantrasyon sıkıntısı yaşadı. Evet İsmail Kartal, kaleyi sakatlanan Livakovic yerine İrfan Can’a teslim etti. King’de yırtık olduğu için Tadic’i, İsmail’in yerine Fred’i ekledi, Serdar
Mütevazı futbol mahallemizde büyük maliyetle projelenen, sezon başı temeli atılan, milyonların gururla izlediği “Fenerbahçe Gökdeleni”, işinin ehli “mühendisleri”, maharetli “ustaları” ile müthiş bir tempoya ulaştı, neredeyse “haftada iki kat çıkarak” kendi rekorunu kırdı.
Evet… Ligde 9’da dokuz, Avrupa dahil 17’de on yedi galibiyet, Fenerbahçe’nin en iyi başlangıç rekoru ama ömrü birkaç günlük büyük olasılıkla. İlaveten puan cetvelinde zirve ve yarışta psikolojik üstünlük cepte.
Beklenenin aksine maça baskıyla başlamadı Fenerbahçe… Ancak bunun erken gol için bir plan olması kuvvetle muhtemel. Çünkü yumuşak Fenerbahçe’yi gören Hatayspor hücum paslarına başladığında, henüz 7. dakikada kaptığı topu Szymanski ile ilk gole çevirdi Fenerbahçe.
Oysa, Hatayspor’un bu kadar güç ve beceri farkı olan Fenerbahçe’ye karşı Kadıköy’de puan almak için maçı gol yemeden
Kimsenin gözü yok!.. Artsın, azalmasın… Lakin böyle giderse, Süper Lig’in “Fenerbahçe-Galatasaray şampiyonluk ringine” dönüşmesi, diğer takımların sadece “üç puan tedarikçileri” haline gelmesi kuvvetle muhtemel.
Çünkü her ikisi de standart üstü, büyük yatırımlı, kaliteliler.
İşin “rantabl” olup olmamasına bakılmadan, dış rekabete uygun, ithal girdisi yüksek ihraç malı gibi özenle imal edildiler.
Ligin geride kalan sekiz haftasında tüm maçlarını kazanan yeşil sahaların definecisi Fenerbahçe 24, sadece ilk maçta berabere kalıp yedi maçı üçer puanla tamamlayan yenilmez Galatasaray 22 puanda. En yakınlarındaki 7/5 puan aşağıda.
Aralarında Beşiktaş ve Trabzonspor gibi “kronik” şampiyonluk iddiasına sahip takımların da olduğu takipçilerden ve “akut” şampiyonluk adaylarından şimdilik ayrıldılar, çok yakında kopacaklar.
Tabi, işler böyle giderse!..
Futbolun istatistikleri, bir sezonu her maçı kazanarak bitirmenin, hatta birkaç beraberlik
Cumhuriyetimizin bir asrı geride bırakacağı 29 Ekim günü, bir ulusun dirilişi uğruna ölen, gençliklerini, hayatlarını ve çabalarını kahramanca bu vatanın ayakları altına serenlerden “futbola gönül vermişlerin” torunları, şimdi adına “futbol camiası” dediğimiz tuzu kuru kalabalık ne yapacak acaba?..
Ey, ataları kelle koltukta işgal altındaki İstanbul’dan Anadolu’ya silah/mühimmat kaçırmış, Çanakkale’den İzmir’e kadar gaziler şehitler vermiş, tepesine çökmüş yabancı postallara sahaları dar edip Harington kupasını generalin elinden almışların nesli…
Ey, güzide kulüplerimiz, başkanlarımız… Hocalar, eski/faal futbolcular, kurumlar, vakıflar, çimene basanlar, koltukta oturanlar… Ne yapacaksınız Cumhuriyet’in 100. Yılı ebediyete intikal ederken?
Cumhuriyetin yarattığı kıt kaynakları Euro’ya çevirip eloğlunun yetiştirdiği yıldızları ithal etmek, sonra kırk yılda bir kazanılan kupayı Türk Milleti’ne armağan etmek kolay…
Zor olan vefa.
29 Ekim günü, 100. Cumhuriyet Bayramı sabahı, herhangi
Teknoloji şaheseri avcı uçağı yapılır, onu avlayacak füze eş zamanlı satışa konur… “Durdurulamaz” tankın “mayını-tanksavarı” zaten hazırdır. Lakin bu sezon “Koç-Kartal üretim bandından” öyle bir Fenerbahçe çıktı ki, Avrupalı veya yerli her rakibi harıl harıl bir “Anti-fener” arıyor, kimse bulamıyor.
İster çelik şemsiye gibi savunma, ister amansız baskı; adeta durdurulamaz bir makine Fenerbahçe.
2024’de “Antifener” icat eden, kesin Nobel adayı olur!
Dün de Kasımpaşa kendine göre “fantastik” planlarla, saha ve seyirci avantajıyla şansını denedi…
Sonuç; Fenerbahçe’nin 2009-10 sezon başlangıcındaki “üst üste 8 maç galibiyet rekoru” egale… Avrupa maçlarıyla birlikte 16 maç 16 galibiyet.
Açık ve net… Sürprizlerin takımı olsa da Kasımpaşa’nın onur mücadelesi dışında yapacağı pek bir şey yoktu Fenerbahçe karşısında.
Henüz 6. dakikada Dzeko’nun golünden sonra ev sahibinin merkezi kapatıp Fenerbahçe’yi