Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Adana Mutabakatı iki ülke arasında o tarihe kadar hiç bir zaman normal gitmeyen ilişkileri adeta mucizevi bir şekilde onarmıştı. Ankara’da o günlerde yaygın olan ‘acaba Esat bu anlaşmaya sadık kalacak mı, yoksa bize karşı zaman mı kazanmaya çalışıyor?’ endişesi kısa bir süre içinde dağılmıştı; çünkü Suriye anlaşmanın gerek lafzına gerekse ruhuna uygun hareket etmekteydi. Hafız Esat’ın ölümüne kadar (2000) Türkiye ile Suriye arasında içi doldurulmayı bekleyen bir barış ortamı oluşturulmuştu.

AK Parti’nin iktidarı fiilen ele almasına (2003 başları) kadar geçecek toplam beş yıllık sürede Türkiye-Suriye ilişkilerinin hızla düzelmeye ve elde edilen barışın içinin ticari ilişkiler ve insan hareketliliği ile doldurulmaya başlandığı gözlemlenecekti. İlişkiler o denli hızlı ilerlemişti ki, Hafız Esat’ın cenaze törenine Türkiye’nin Cumhurbaşkanı (Ahmet Necdet Sezer) düzeyinde katılımının ABD’yi rahatsız etmiş olduğu anlaşıldı; ama Türkiye doğru olanı yaptı ve ilişkileri geliştirmeye devam etti. Doğrusu Suriye hükümeti de bu konuda gayet kararlı görünüyordu

Haberin Devamı

İlişkiler iyi gidiyordu

AK Parti iktidara geldiğinde gayet iyi ilerleyen bir Türkiye-Suriye ilişkilerini devralmıştı. İki yıl hafız Esat zamanında ete kemiğe bürünen iyi ilişkiler (teröre karşı işbirliği, kitlesel gidiş-gelişlerin başlaması vs) üç yıl boyunca da Beşar Esat zamanında gelişmiş ve derinleşmişti. Doğrusu AK Parti bu ilişkilere oldukça büyük katkılar yapacaktı. 2003 yılından savaşın başladığı 2011 yılına kadar geçen sekiz yılda Ankara-Şam ilişkileri iki dost ülkeden adeta iki bölgesel müttefik devlet ilişkisine dönüşecekti.

İlişkilerin bir ayağında artan ticaret, çok sayıda insanın karşılıklı olarak yaptıkları ziyaretler, turizm, ortak yatırımlar ve geniş çaplı işbirliği projeleri, diğer ayağında ise bölgesel konularda birbirine yakın pozisyonlarda duran iki ülke olacaktı. Öyle ki, Wikileaks belgelerinden, ABD’nin bu yakın ilişkilerden rahatsız olduğunu; bunu bir çok kere dile getirdiğini; Türkiye’nin de gayet profesyonelce davranıp ‘ama Suriye bize yakınlaştıkça Tahran’a ihtiyacı ve ilgisi azalıyor bunu neden görmek istemiyorsunuz’ şeklinde izahat verdiğini anlıyoruz.

Haberin Devamı

Maalesef bu olumlu gidişat Arap Baharı olaylarının hızla Suriye’ye de genişleyeceği ve bu ülkedeki yönetimin kısa sürede devrileceği varsayımına dayanan bir politikanın sonucunda allak bullak oldu. Aradan geçen yıllarda Suriye’deki yönetimin zannedildiğinden çok daha geniş bir halk desteğine sahip olduğunu, savaşın kısa sürede sona ermeyeceğini ve sonuçta Suriye’nin bir kaç parçaya bölünebileceğini ve bu parçalarından birinin PYD devletçiğine dönüşmesinin kuvvetle muhtemel olduğu gerçeğiyle yüz yüze geldik

Şimdi ne yapmak lazım?

Doğru yolun adresinin Adana Mutabakatı olduğu açık. Suriye’deki PYD unsurlarına karşı yapılacak bir askeri harekât bile Adana Mutabakatı’nı genişleten 2010 tarihli Türkiye-Suriye anlaşması ile mümkün olabilir. Buna göre, Türkiye terör örgütlerine karşı Suriye topraklarına girebilir (Fırat Kalkanı ve Afrin Operasyonlarında olduğu gibi); ama bunun için Şam hükümeti ile koordinasyon kurması gerekir. Aksi takdirde Suriye Türkiye’nin topraklarını işgal ettiğini düşünerek protesto edecektir.

Haberin Devamı

ABD’nin çekilme kararıyla birlikte Suriye’de yeni bir güç dengesi ortaya çıkıyor. Kabul etmek lazım ki, Suriye bu savaşın kazanan tarafında yer alıyor. Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez Ülkelerinin Şam’daki büyükelçiliklerini açmaya başlaması, bazı Avrupa ülkelerinin hazırlık yapmakta oldukları haberleri Şam’ın savaşın kazananı olduğunu teyit edici haberler.

Türkiye’nin ulusal çıkarlarına dayalı bir politika ile halen kendi kontrolünde tuttuğu topraklar ile İdlib’in Suriye’nin etkin egemenliğine girmesine izin vermesi Şam’ı rahatlatacak ve PYD ile gereksiz bir yakınlaşmaya girmesine mani olacaktır. PYD’lilerin bugüne kadar Şam ile yaptıkları bütün görüşmelerde talep ettikleri geniş çaplı otonomi sözünü alamamaları bunu gösteriyor.

Atılması gereken adımlar

Şam ile normalleşme Adana Mutabakatı temelinde yeniden tesis edilebilir; çünkü orada her iki hükümetin de birbirleri aleyhine faaliyet gösteren gruplara topraklarında yer vermemesi hükmü yer alıyor. Bu çerçevede her iki tarafın da atması gereken adımlar olacağı açık.

Böyle bir başlangıç Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmelerini sağlayacağı gibi, iki ülke arasında Adana Mutabakatı’nın ruhuna uygun bir şekilde ekonomik ve ticari ilişkilerin yeniden başlayacağı anlamına gelir. Böyle bir Suriye’nin yeniden yapılandırılmasında irili ufaklı Türk şirketlerinin ciddi pay alması kuvvetle muhtemel. Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Esat’ı devirmek adına Suriye halkına çok büyük zararlar verdiler.

100 ila 150 milyar dolar parayı radikal gruplara silah vs temini için harcadıktan sonra şartların değiştiği görerek şimdilerde uzlaşmanın yollarına bakıyorlarsa biz de yapabiliriz. Adana Mutabakatı esasına dayanan yeni bir Türkiye-Suriye dostluğu Ankara’yı özellikle Doğu Akdeniz’de içine düştüğü yalnızlık ve diplomatik kuşatmadan da kurtarabilir. Dünyanın güvenlik yapısının oldukça oynak ve Türkiye açısından tehlikeli hale geldiği böyle bir dönemde Suriye ile yakınlaşma ve yaraları sarmaya başlamanın tarihten hak ettiği övgüyü alacağına hiç şüphe yoktur.