Kadim zamanlardan beri bu bölge, her zaman hareketli ve sorunlu bir coğrafya olmuştur. Ortadoğu tarih boyu birçok medeniyetin kurulduğu, yıkıldığı, yok olduğu ,yeryüzünün en önemli durak ve medeniyet merkezi, insanlığın doğduğu ve dünyaya yayıldığı paylaşılamayan bir bölge olmuştur.
Bunun sonucu olarak anılan coğrafyada cesur, ilkeli, sevilen ve kendini ülkesine adayan devlet adamlarının işi çok zor olduğu gibi, vatansever gözüküp uluslararası aktörlerin yanında ihanet içinde olanlarla mücadele etmesi de oldukça güçtür.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir asra yakın süre parlementer sistemle -buna yarı parlementer sistem diyenler de var - yönetilmekte iken 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halk oylaması ile “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine”(Başkanlık) geçmiştir. Bu köklü ve devrim niteliğindeki siyasal değişim halkın yarısından çoğunun anayasa değişikliğine onay vermesiyle gerçekleşmiştir. Tamamen halka dayanan bu değişim, demokratik meşruiyeti de tartışmasız ortaya koymuştur. İşte bu köklü değişimin istikrara kavuşmasının belli bir süreyi alacağı kuşkusuzdur. Bu sistemin Önder’i (1) ve ekibi çok kısa süre içerisinde bu geçişi en az sorunlu bir şekilde sağlamaya çalışmış ve bize göre başarılı da olmuştur. Uzun yıllar (50 yıl) kamuda görev yapmış bir hukukçu olarak bunun zorluğunu bilirim. Bırakın sistemsel değişimi bazı radikal kanunların uygulanmasının bile sorun oluşturduğu bu toplumda, meşruiyet çerçevesinde siyasal değişim hiç de kolay değildir. Bu başarıyı inkâr etmek makul, mantıklı ve samimi insan topluluklarının yapacağı bir durum değildir.
Şüphesiz bu dönem içerisinde Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi oluşumu gereği, Bakanlıklar ile kurum ve kuruluşlar arasında uyum ve organizasyon sıkıntıları yaşanacaktır. Bu son derece doğaldır. Sistemin radikalliği, seri ve çabuk karar alınması önce kamuoyunda şaşkınlıkla karşılanabilir. “Tek adam” söylemleri olabilir, olmaktadır da. Ancak milletin çoğunluğu devletin hantallıktan, kısır çekişmelerden uzak yönetilebileceğini, halkın çıkarlarına acil çözüm getirildiğini görüyor ve dillendiriyor. Başkan’ın tüm sorumluluğu üzerine aldığı sistem kısaca zaten budur.
Sistemde öne çıkan eleştiri ve iddialar
1.Yürütme ve yargı ihlalleri
Siyasal iktidarı destekleyen, aynı dünya görüşüne sahip aydınlar ve medya mensupları dâhil değişik siyasi ve ideolojik görüş çevrelerince yukarıda tespite çalışılan gerçekler ve ülke yapısı göz ardı edilerek, yürütme organı ve yargı ağırlıklı eleştiriler yapılmaktadır. Şüphesiz demokratik hukuk devletinde insanlar kanunen yasaklanmayan her konuda özgürce fikirlerini söyleyecekler ve yorumlayacaklardır. Bir anlamda sorunların giderilmesi, hukukun üstünlüğünün ve özgürlüklerin bulunduğu demokratik yönetimlerle mümkündür. 07/02/2012 Mit olayı, Mayıs-Haziran/2013 Demokratik hükümete karşı Taksim/Gezi kalkışma organizasyonu, 17-25/Aralık/2013 sözde yargı erki ile meşru hükümeti devirmeye teşebbüs, 16/Temmuz/2016 Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ/PYD) darbeye teşebbüsü, Ağustos/2018” ekonomik terör” saldırısı vb. her “Başkan”ın ve yönetiminin baş edemeyeceği eylemler sonucu spesifik hukuk ve insan hakları ihlalleri, yanlış ve hatalı verilen kararlar vb. olmuştur, olacaktır. O günlerde ülke yangın yeriydi ve öncelikle bu yangının kontrol altına alınması ve söndürülmesi zorunluydu. “Su-i misal emsal alınamaz” bu kuşkusuz ama, bu iddia edilen ihlaller ve hatalar yalnız ülkemizde olmuyor, demokratik kabul edilen diğer ülkelerde de (AB, ABD vb.) fazlasıyla olmaktadır. Buradan hareketle ülkemizi, meşru yöneticilerini dışarıya şikâyet etme, jurnalleme kabul edilebilecek bir davranış değildir. Batılı demokratik ülkelerde olduğu üzere idareye başvuru yanında, yargı organları aracılığıyla (İstinaf, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, AYM, İHAM), varlığına inanılan tüm ihlaller, tazminat dahil giderilebilir, giderilmektedir de.
2.Yargıya güven
“Yargıya güven kalmadı, %30 seviyelerine düştü” eleştirileri mevcut ve bu algı doğru gibi görülebilir. Oysa doğru değil. Ben bu boyutta olduğunu düşünmüyorum: Bu eleştiride büyük oranda ulusal ve uluslararası eylem ve söylem birliği sonucu dezenformasyon var. Yargı erkinin gördüğü davalar sadece siyasi nitelikteki veya darbeye teşebbüs yahut FETÖ ile ilgili davalardan ibaret değil. Yanılma noktası burası. Bu tür bir yaklaşım milyonu aşan ticari, gayrimenkul (taşınmaz), tazminat, ceza, idari, mali vb. davalara özveriyle bakan yargıçlara, savcılara ve yardımcı personele büyük haksızlık olur.
AB ülkelerinin çoğunda olduğu gibi, yargıda yeniden ve son derece demokratik bir yapılaşmaya (En azından kategorik olarak) gidilmiştir. Halka hesap verebilir, tarafsız ve bağımsız bir yargı sistemi oluşturulmuştur. TBMM ve (halkın seçtiği) Cumhurbaşkanı tarafından Hakimler ve Savcılar Kuruluna (HSK) üyeler seçilmiştir. Çoğunluğu hâkim olan HSK üyelerinin, hâkim ve savcılarımızın ilkeli, onurlu, tarafsız, bağımsız, adil ve cesurca görev yapmalarına engel bir mevzuat veya bir mekanizma var mı? Bu gibi ithamlar onlara yapılan büyük bir bühtandır. Korkarak ve yaranma veya ikbal kaygısıyla karar verenler varsa verdikleri bu kararlar önce yargıya sonra da ithamda bulunulan Başkan ve yönetimine en büyük zararı verir. Diğer yönden bu bir vicdan sorunudur. Hukuka, kanuna ve vicdani kanaate göre karar vermek esastır.
Hakim ve Savcılarımız meslekten ihracı gerektirir suç işlemedikçe mesleklerine devam ediyorlar, özlük haklarını koruyorlar: Anayasal güvenceleri var. Her şeyi kolay şekilde HSK ve dolayısıyla sisteme bağlamak sorumluluktan kaçmaktır. Başkan başta olmak üzere Devletimiz, Milletimiz ve Yönetim sadece 80 milyon insanımızın refahıyla değil, ülkemize ve milletimize kurulan tuzak ve oyunlarla da mücadele ediyor. Başkan’ın ülkenin geleceğine ilişkin konular varken her davayı takip edip, iddia edildiği gibi bizzat veya görevlendireceği kişilerle etkileme ve yönlendirmeye ne zamanı yeter, ne de gücü. Sorun Başkan veya sistemde değil, insan sorununda! Biliyorum bu gerçeklere tepki gelecektir. Kızanlar, tabasbusta bulunduğumu iddia edenler, kendisi rahat diyenler olacaktır. Gerçekleri söylemek ne zamandan beri tabasbus oldu? Beni tanıyanlar, yaşımı, karakterimi, yapımı bilirler. Herkesten kahramanlık beklenemezmiş! Bu millet, hâkim ve savcılar dahil kamu görevlilerine her türlü imkanı sağlıyorsa onlar da bunun bedelini ödesin, iddialar karşısında hukuk ve adaletten ayrılmasın. Gerekiyorsa tayin de görsün, kendine güveniyorsa soruşturmaya da hazır olsun.
DEVAMI YARIN
1. Önder: “Güçlü ve ünlü oluşu, inandırıcı yeteneği ya da toplum içindeki yeri dolayısıyla, toplumun tutum, davranış ve etkinliklerine, belli bir zaman ve koşullar içinde değiştirip yöneltme yeteneğini gösteren topluluğa, topluma kılavuzluk eden, toplumu örgütleyen kimse”