Mustafa Kemal Ulusu
Değerli okurlarım, eğitim sistemi deyince, tabiki ilk akla , bu konunun duayen yazarı sevgili kardeşim sayın Abbas Güçlü gelir. Benim yazacaklarım ise, 81 yıllık hayatımın 74 yılında bizzat yaşayıp, gördüğüm bazı tecrübelerimden olacaktır.
İlk örneğim ünlü hocamız Prof. Kurthan Fişek’ten. Ünlü hocamızın yüksek okulda ilk durağı Orta Doğu Üniversitesi, fakat orada bir türlü istediği sonuca ulaşamıyor, bu konu üzerinde çok hoş bir anısını var. Kurthan hoca ODTÜ’de mühendislik fakültesinde, ama kafası hiç basmadığı için derslerle baş etmeye çalışıyor, fakat ne yapsa nafile, notlar hep kötü. Erdal İnönü de Fizik hocası. Bir gün hocasına gidiyor ve “Hocam üniversiteden kovulacağım, lütfen bana yardımcı olun, şu notlarımı biraz yükseltin” deyince, Erdal hoca ona, “Gel şöyle karşıma otur bakayım” diyerek Kurthan Fişek’i karşısına oturtuyor ve önüne de imtihan kağıtlarını çıkarıp masanın üzerine koyarak şöyle diyor:
Bülent AKARCALI - Turizm ve Sağlık eski bakanı Devlet olmak gerçekten zordur; en azından köklü bir tarih, asırların getirdiği bilgi, beceri ve deneyime dayalı bir yönetim ve idari yapı ile bu şuura sahip bir millet gerektirir. Hele ciddi devlet olabilmek daha da zordur.
Yunanistan, bir yandan bu zorluğu hala aşamamış ham bir devletçik öte yandan bağnaz, Türk düşmanı bir kilisenin tamamen esiri olmuş cüce bir toplum olarak varlığını sürdürmektedir.
Daha birkaç ay önce ABD’den gelen kullanılmış askeri yardımı beğenmeyen bu ülkeye, bir ABD generali hak ettiği cevabı vermişti “dilencinin beğenip beğenmeme hakkı yoktur” diye.
Bu devletten ziyade devletçik olan yapının sivil ve askeri yöneticileri, siyasetçileri yıllar önce 19 Mayıs’ı Pontus Soykırımı ilan etmişlerdi. 15 Mayıs 1919’da İzmir’i önce işgal sonra yağmalayıp daha sonra da Ankara-Polatlı yakınlarına kadar, onlarca şehir, yüzlerce kasabayı ve binlerce köyü yakıp yıkan ve sonunda denize dökülürken İzmir’i yakan sanki bunlar değildi!
Uşak’ta
Prof. Dr Cengiz Kuday - Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
21 Mayıs 1864’te başlayan Çerkes göçü çok güç şartlar altında yapıldı. Binlercesi, yollarda ve denizde öldü. Osmanlı’ya gelenler onlara vaat edilen şartları bulamadılar. Pek çoğu asker oldu kadın ve kızları saraylara ve konaklara satıldı. Çok az kısmı ülkenin değişik yerlerine iskân edildi. O zaman Osmanlı’nın gücü bu kadar idi.
Meşhur Rus yazarı Lev Tolstoy’un (Harp ve Sulh kitabının yazarı ve aynı zamanda Şeyh Şamil’in naibi ve sonra rakibi olan meşhur Hacı Murat’ın yazarı) Kafkas trajedisi için yazdığı (kendisi o zamanlar çarlık ordusunda bizzat olaylar içindedir) sahneler o kadar korkunçtur ki köylere gece karanlığında dalıvermek Ruslar için âdet haline gelmişti. Rus askerlerinin ikişer üçer evlere girmesini izleyen dehşet sahneleri öylesineydi ki bunların hiçbirini rapor görevlisi aktarmaya devam edemezdi. Yollarda zorla bindirildikleri gemilerde yolcuların büyük bir kısmı, gemilerin Karadeniz’in hırçın
Prof. Dr Cengiz Kuday - Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
Toplumların hepsinin tarihinde savaşlar, acılar, başarılar vardır. Tarih ve toplum bilincine sahip halklar bu olayları unutmazlar. Başarılarını, sevinçlerini ve kahramanlıklarını değişik şekilde bazen şarkı, bazen şiir, kitaplar ve filmler ile bir sonraki kuşaklara naklederler.
18 ve 19. yüzyıllarda süren Kafkas savaşları biz Çerkeslerin ulusal varlığımızı da yok olma sınırına getirmiştir.
Kafkas Savaşı 1829 yılı sularında özellikle Kuban yöresinde başlatılmıştır.
Savaş, Rusya ile Osmanlı devleti arasında imzalanan 1829 tarihli Edirne Antlaşması sonrası şiddetlenmiştir. Edirne Antlaşması’nın 4. maddesine göre, Adige toprağı/Çerkesya Rusya’ya verilmiştir.
Bu hukuk yönünden yanlıştır. Çünkü Çerkesler Osmanlı devletine bağlı değildi. Rusya’ya da bağlı değildi ve bağlanmak istemiyordu.
1830 yılında çarın orduları ülkemize girdiler ve kanımızı akıtmaya başladılar.
Ulus bu acımasız düşmana karşı kahramanca direndi. Çar imparatorluğu ve onun sınırsız güçleri karşısında vatanını koruyan savaşçılar
İsmail Özcan - Eğitimci Yazar
İsrail devletinin kurulduğu 1948’den bu yana Filistinlilere uyguladığı zulüm ve barbarlık hiç ara vermeden devam ediyor. Şimdiye kadar sayısızca zirve yapan bu zulüm 2021 yılı Ramazanının son günlerinde bir defa daha zirve yaptı. Her zaman olduğu gibi yine hiç ayrım yapmadan kadın, çocuk, yaşlı bütün Filistinliler bu zulme, bu barbarlığa hedef oldular. Ramazan bayramının 1. gününün akşamında İsrail’in hava saldırılarında 24’ü çocuk olmak üzere 107 Filistinli hayatını kaybetmişti. 400’den fazla da yaralı vardı. Mescid-i Aksa çevresinde İsrail asker ve polisinin müdahalesinde yaralanaların sayısı ise 1000’i aşıyordu.
Nereden bakılırsa bakılsın şu anda dünyanın en mağdur ve en mazlum halkı Filistin halkıdır. Kendi öz topraklarında paryalardan bile daha feci muamelelere, görülmemiş aşağılamalara maruz kalıyorlar. Bu dünyada her şey için bir
son olabiliyor; ama İsrail zulmü için bir son olmuyor. Yaklaşık
5 milyon Filistin halkı 73 yıldan beri bu zulüm altında inim inim inliyor. Temsili
Bülent Akarcalı
Batı ve Museviler
Musevi toplumu, insanlık tarihinde ve özellikle bugünkü Batı toplumunun kökenini oluşturan Roma İmparatorluğu ve onu takip eden Hıristiyanlık döneminde, ABD dahil, Portekiz’den Rusya’sına kadar, tüm batı ülkelerinde, en çok zulme uğramış, dışlanmış, sürülmüş, katledilmiş ve sonunda soykırıma uğramış toplumlardan biridir.
Kudüs’ün 1099’da Katolik Haçlı orduları tarafından fethinde Müslümanlarla birlikte kılıçtan geçirilerek aynı sonu paylaşmışlardır.
Müslüman Kudüs
Batı’nın, Musevi zulmü milattan önce 63 yılında Roma İmparatorluğu’nun Kudüs’ü ele geçirmesiyle başlamış, dönem dönem Bizans ile devam ederek milattan sonra 638’de Hazreti Ömer’in Kudüs’ü fethine kadar sürmüştür.
Bu tarihten, Haçlı seferleriyle başlayan, katliam ve zulüm yılının esas başlangıcı olan 1099’a kadar tam 461 yıl İslam devletleri yönetiminde olan Kudüs’te huzur içinde yaşayıp gelişmişlerdir.
Kudüs,1
AYBARS KUDAY - aybarskuday@yahoo.com
Türkiye’de maçların, spor programlarının, özellikle futbolun bu kadar çok ilgi görmesinin sebebini yukarıda görmüş olduğunuz başlıkla özetleyebiliriz. Aslında sporun güzelliği estetik goller veya hareketler veya rekabet odaklı değil. Çoğunlukla magazin odaklı. Bu konuyu bir örnekle çeşitlendirelim. Bir ara bu sektöre çok yakın çalışma şansım olmuştu. O dönemin reytinglerine göre Türkiye’de en çok seyredilen televizyon programı Survivor’dı. Hatta daha da ilginci; ikinci sırada da Survivor yarışmasının tekrarı yer alıyordu. Yarışma içindeki sportif aktiviteler, çemberin içinden hızlı geçmek, top vb. gibi bir şey atarak hedefleri devirmek, toplarla bir takım beceri vb. yarışmalardan çok izleyicilerin ilgisini genelde entrika ve tartışma gibi konular çekiyor; Ahmet Mehmet’e şöyle dedi, Ayşe Fatma’ya öyle bir şey yaptı ki, Hasan Hüseyin’e haddini bildirdi. Şu bunun adamı, bu ötekinin adamı o yüzden bu ötekini eleyecek vb. İzleyicilerin
Mustafa Kemal Ulusu - kulusu@hotmail.com
Bundan tam 102 sene evvel, 16 Mayıs 1919 günü sabah erken saatlerde Galata rıhtımında coşkulu bir kalabalık vardır.
Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a götürecek olan Bandırma vapurunda paşaya refakat edecek askerler ve sivil personelin eşleri ve dostları onları yolcu etmeye gelmişler vedalaşıyorlar hatta helalleşiyorlardı, çok tehlikeli bir yolculuğa çıkılmaktaydı, zira gidip dönmemekte vardı.
İşte bu kalabalık içinde, Bandırma vapurunun 1. Kamarotu rahmetli dedeciğim Hacı Tevfik kaptanı yolcu etmeye gelen eşi, rahmetli babaanneciğim Şükriye hanımla,14yaşında oğlu rahmetli babacığım Nuri de vardı.
Küçük Nuri çok okuyan ve işgalinden çok etkilenen bir çocuktu, babasına ısrarla kendisini Paşa ile tanıştırmasını isteyince dedeciğim dayanamaz ve rıhtımdan bir sandala binerek vapura giderler.
Paşa kamarasında istirahattedir. Dedem kapısı tıklatır ve giriş için müsaade ister ve içerden ‘gir’ komutu gelince babamla kamaraya girerler.
Paşa kamarasında yarı yatar vaziyettedir, onları görünce hemen