Bülent Akarcalı
Prof. Dr. Hasan Ünsal uzun yıllardır tanıdığım, Türk dış politikasına derinden sahip, sakin mizacıyla keskin analizler yapabilen dolayısıyla gerçekçi öneriler geliştiren akademisyenlerimizden biridir. Milliyet’te yayınlanan röportajında, ABD ve AB’nin tek devlet ısrarının altında yatan ve şimdiye kadar üzerinde pek düşünülmemiş çok önemli bir noktaya değindi:
ABD ve AB’nin niyeti
Türkiye’nin vetosundan dolayı NATO’ya üye yapılamayan mevcut Kıbrıs’ın eğer KKTC ve Türkiye kabul ederse, Federe de olsa tek devletli Kıbrıs’ın NATO’ya alınarak, ABD’nin Orta Doğu’ya daha da hakim olmasına, İsrail’e daha çok güvence verilmesine hatta ileride, ortam elverirse, NATO’ya üye yapılmasına, Irak’ta PYG/YPG’nin siyasi bir yapıya dönüştürülmesiyle bölgede hem ABD’ye hem İsrail’e kalkan görevi yapacak devletçiklerin oluşturulmasına yol açabileceğini çok net olarak belirtti.
Bu oyuna gelmemek için, KKTC’nin Devlet
Dr. Zeki Hozer / Medicalpark İzmir Hastanesi Başhekim Yardımcısı
Dünyayı aleve veren SARS-CoV-2 virüsünün çapı 100 nanometre yani, bir metrenin yüz milyarda biri kadar. Bu satırları kaleme alırken koronavirus tarafından enfekte edilen vaka sayısı 194 milyon 846 bin 281 idi. İki yıldan bugüne kadar hastalığı geçirip iyileşenlerin sayısı da 176 milyon 788 bin 329. Maalesef kaybettiğimiz insan sayısı da 4 milyon 175 bin 431. Ve bugünlerde ‘Delta’ dahil yeni mutrasyonların tetiklediği küresel bir dördüncü dalgadan bahsediliyor!
Boşluk hissi...
Bir pandeminin belirsiz ve kırılgan doğasının getirdiği sosyopsikolojik etkilenimleri hepimiz yaşadık. Anladık ki sadece duygusal ve entelektüel değil, fiziksel sağlığımız için de çevremizde etkileşim içinde bulunduğumuz sosyal ilişkilerin önemi çok büyük. Bireysel boyuttaki zorunlu izolasyon kaygı ve yalnızlık ekseninde depresyonumuzu tetikledi. Gününün çoğunu sosyal medyada geçiren çağımız ergenleri bile, bir süre sonra aylarca sörf yaptıkları iPad’lerinde digital
Dr. Cavid Veliyev - (Uluslararası İlişkiler Analizler Merkezi/Bakü)
Bakü Beyannamesi’nde üç ülke arasında askeri ve savunma sanayi alanında iş birliğine de vurgu vardır. Şuşa Beyannamesi, Azerbaycan ile Türkiye arasında devam eden askeri tatbikatlara üçüncü ülkelerin de dahil edilmesini kararlaştırmış ve yakın gelecekte Azerbaycan-Türkiye-Pakistan üçlü askeri tatbikatlarının yapılması planlanmaktadır.
Savunma sanayi teknolojisi alanında Azerbaycan’ın Pakistan’dan satın aldığı Muşşak askeri eğitim uçağı ve Türk-Azerbaycan ordusunun hava kuvvetlerinin bir de askeri tatbikatları Azerbaycanlı pilotların askeri eğitimlerinde önemli rol oynadı. Türk yapımı milli bir gemi olan MİLGEM, Pakistan için dört adet üretiyor. Gelecekte Azerbaycan-Türkiye ortak savunma sanayi teknolojileri üretimine Pakistan da katılarak üçlü iş birliğine dönüştürülebilir. Fakat bu üçlü iş birliğini bazı merkezler sadece askeri iş birliği olarak sunmakta oysa ki, bu bakış açısı oldukça eksik ve
Dr. Cavid Veliyev / (Uluslararası İlişkiler Analizler Merkezi/Bakü) - 27 Temmuz’da Bakü’de Azerbaycan-Türkiye-Pakistan parlamento başkanlarının imzalarıyla Bakü Beyannamesi imzalandı. Üç ülke parlamento başkanları düzeyinde ilk toplantı Azerbaycan’ın önerisiyle Bakü’de yapıldı ve önümüzdeki yıl İslamabad’da yapılması planlanıyor. Bu üçlü iş birliği her üç ülkenin tarihi, dini ve kültürel yakınlıklarının yanı sıra ortak çıkarlarla birleşmesinden kaynaklanmaktadır.
Bakü Beyannamesi’nde parlamentolar arası iş birliğinin önemine ek olarak, bölge ve ikili ilişkilerle ilgili diğer konulara da değinildi. Küresel ve bölgesel bazda karşılıklı çıkarların olduğu konularda ortak faaliyet, ülkeleri hedef alan yanlış enformasyonlara karşı ortak mücadele, İslamofobi ile mücadele ve birçok ülkede yaşayan Müslüman toplulukların haklarının korunması, üç ülke halklarını birbirine yakınlaştıracak girişimlerin desteklenmesi, toprak bütünlüğü,
Bülent Akarcalı
Göç, mülteci, göçmen, sığınmacı... Bu kelimeler, önümüzdeki dönemde ve uzunca süre sık sık kullanacağımız, okuyacağımız ve duyacağımız sözlüklerin başında gelecektir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği rakamlarına göre şu anda Türkiye’de, yaklaşık 3.6 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra 320.000 kadar diğer uyruklardan oluşan mülteci var.
Buna ek olarak İçişleri Bakanlığına bağlı Göç İdaresi verileri yaklaşık 1.167.000 resmi ikamet belgesine sahip yabancının ülkemizde oturduğunu belirtiyor. Bu rakam ülkemizde eğitim gören öğrencileri, iş adamlarını, ev satın almış olanları, Antalya-Alanya-Kaş-Kalkan-Fethiye-Didim gibi yerlerde turistik amaçlı yaşayanları, vs. kapsıyor. Bu kişiler genelde Türkiye’ye yük olmayan hatta tam tersine para bırakan kişiler diye tanımlanabilir. 604.000 İstanbul’da, 115.000 Antalya, 105.000 Ankara’da. Ancak bu grubun 2017’de 461.000 olduğunu düşünürsek 3.5 yılda 2.5 misli (%250) bir artışın dikkat çekici olduğu
Mustafa Kemal Ulusu
Adana toprağında yetişen kıymetli bir öğretmen, yazar, memleket, vatan sevdalısı rahmetli Muzaffer İzgü’nün kaleminden alıntı.
“Babam bir ev yapmış bize, tahta parçalarından… Adana’ya yapılan ilk gecekonduydu. Ondan önce gecekondu bilinmiyordu, dam çinkoydu, babam eskiciden almış, üstünü çamurla sıvamış, tek oda… Yatak odası, yemek odası, oturma odası, misafir odası, mutfak, hatta banyo, hepsi o oda… Annem bizi leğende yıkardı. Bir kova su getirir, bir de maşrapa, ben leğene otururdum, annem su dökerdi kafama. Havlu yoktu, annem eski fanilaları birbirine dikip bi şey yapmıştı, onunla bizi kurutur, köşeye oturturtu. Yer yatağına, yere sıralanır yatardık, en başa babam, yanına annem, ablam, öteki ablam, ağabeyim, en uca ben, üç kişiye bir yorgan düşerdi. Tekir vardı, kedimiz, kim çok üşüyorsa, annem Tekir’i onun üzerine koyardı. Tekir ısıtırdı sabaha kadar… Gece yağmur yağarsa, tıp yağmur damlası tam da benim burnumu bulurdu. Şubatta odun kömür biterdi ama, hepimiz birbirimizi
Hikmet Sami Türk
5. Değerlendirme
Böyle bir istifa, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147. maddesi anlamında “Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren ıskat veya vazifesini görmekten cebren men etmek” suçu ile bağlantılı sayılamaz.. Aynı söz, 147. maddenin yerini almak üzere 26.9.2004 tarih ve 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesinde öngörülen “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçu bakımından da söylenebilir. Zamanlama bakımından Başbakan Prof. Dr. Erbakan’ın 18 Haziran 1997 günü istifa etmesini kamuoyu baskısı da etkilemiş olabilir; ama kendisine ve başında bulunduğu Hükümete karşı “cebir ve şiddet” olarak nitelenebilecek bir baskı yapılması söz konusu değildir.
Aynı gün istifayı kabul ve o güne kadar “yürütülmüş memleket hizmetleri için teşekkür” eden Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, o
Mustafa Kemal Ulusu - kulusu@hotmail.com
Vasilis Dimitriadis, 1955-1984 yılları arasında Selanik’te bulunan Makedonya Devlet Arşivi’nin müdürlüğünü yapmış, Girit Üniversitesi’nden emekli olmuş, bir tarih profesörüdür. 2010 yılında 80 yaşındayken Yunanistan’daki arşivleri didik didik tarayarak yazdığı “Bir Evin Hikâyesi; Selanik’teki Mustafa Kemal Atatürk’ün Evi ve Ailesi Hakkında Türkçe ve Yunanca Belgeler” adlı çalışması altı yıl sonra basılmıştır.
Kitaptan kısa bir bölümü sizlerle paylaşıyorum.
“Atatürk 1881 yılında Selanik’te doğmuştur. Profesör Vasilis Dimitriadis, Selanik Ahmed Subaşı Mahallesi Numan Paşa Sokak No: 6’daki meşhur Pembe Ev’in arşivlerde izini sürerken sadece evle ilgili değil, Atatürk ve ailesi hakkında da ilk defa ortaya çıkan ve bugüne kadarki pek çok şehir efsanesini bitirecek belgelere ulaşmıştır. Halen Selanik’te Atatürk’ün doğduğu ev olarak ziyaret edilen ama bazı yerlerde ‘aslında o Atatürk’ün evi