Nükleer antlaşmaya Türkiye’nin bakışı ve İran ile ilişkiler

1 Temmuz 2015

Dr. Özgür Özdamar

Bilkent Üniver-sitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’-nde öğretim üyesidir. Lisansını ODTÜ, doktorasını University of Missouri-Columbia’dan alan Özdamar 2010’da Üniversitelerarası Kurul’dan doçentlik derecesini almıştır. Universtiy of Missouri, Stephens College, TOBB-ETÜ, Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi, Kara Harp Okulu ve Milli Güvenlik Akademisi gibi çeşitli kurumlarda dersler vermiştir. Özdamar Türkiye’nin dış politika ve siyaset bilimi alanlarında bilişim teknolojileri kullanan ilk siyasi öngörü şirketi olan Fortuna Danışmanlık’ı Bilkent Cyberpark’ta kurmuştur. Halen bu kurumda liderlik analizi ve oyun kuramsal tahmin modelleriyle ilgili özgün yazılım projelerini yönetmektedir.


Nisan ayında Lozan’da dünyanın önemli güçleri (P5+1: ABD, Çin, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya) ve İran arasında imzalanan çerçeve antlaşması İran’ın nükleer programı hakkındaki yaklaşık 15 yıllık uzun çıkmazı çözecek gibi gözüküyor. Temmuz ayında gerçek andlaşmanın imzalanması halinde İran nükleer programını sınırlama ve silah üretmeme konularında söz verirken P5+1 ülkeleri de İran üzerindeki ekonomik yaptırımları kademeli olarak kaldıracaklarını ve İran’ın

Yazının Devamı

Çağdaş toplum-2

12 Haziran 2015

Ülkemizde anne-baba çocuk ilişkisine, iletişim biçimine göre beş aile tipi saptanmıştır. Bunlar önem etkinlik ve yaygınlık sırasıyla: ataerkil aile; gevşek aile; tutarsız aile; ilgisiz aile; demokratik-bilgili, ilgili aile.

İlk sırada yer alan, en eski ve yaygın olan geleneksel ataerkil sert ve sıkı aile yapısının özünü, temelini birincil toplumsal kurumlar oluşturur. Bunların başında inanç sistemi, gelenek, görenek, töre yer alır. Kuran-ı Kerim’ de yer almayan, akılla, bilimle çatışan dini uygulamalar; geleneğin, göreneğin, törenin, baskıcı, cezalandırıcı, sert, sıkı yönleri aile yapısına yansır.

Ataerkil-sert, sıkı aile yapısında egemenlik babadadır. Aile ilkelerini, kurallarını, değerlerini, yaşam biçimini baba belirler. Çocuğun ve gencin kimliğine, kişiliğine değer vermez. Aile ilkelerini, kurallarını çocuğun ve gencin kimliğine, kişiliğine değer vermez. Aile ilkelerini, kurallarını çocuğun ve gencin yaşına, zekâ düzeyine, becerisine, yetisine, yeteneğine göre değil, kendine göre acımasız, değişmez, katı, sert tutum içinde aktarmaya çalışır. Amacına ulaşmak için kendince hatalı, kötü gördüğü davranışları hiçbir açıklama, anlatma gereğini duymadan, fiziksel cezalandırma, dayak

Yazının Devamı

Çağdaş toplum-1

11 Haziran 2015

İnsanlık tarihi boyunca bütün toplumlarda bütün insanlar, yaşam boyu mutluluğu aramışlardır. Günümüzde de bu arayış sürmektedir. Mutluluk, insanın içinde bulunduğu doğal ve toplumsal ortamda; yaşamını sürdürdüğü koşullarda, ilgi, sevgi, güven, neşe, sevinç, umut gibi duygu durumlarını içeren, insana haz veren iyilik durumudur.

Bireysel ve toplumsal olarak mutlu olabilmek için çağdaş yaşama uyum sağlamak gerekmektedir. Bilindiği gibi ülkemiz, yıllar boyu gelişmekte olan ülkeler arasında orta sıralarda yer almaktadır. Çağdaş birey ve toplum olmak için, çocuğun, gencin yaşadığı, geliştiği ortak toplumsal kültürün çağdaş algıyı, bilgiyi, görgüyü, değeri özümlemesi gerekmektedir.

‘Çağdaşlık’ kavramı

“Çağdaşlık” kavramı “Aydınlanma Çağında” John Locke’un (1634 1704) görüşlerinin ışığı altında ortaya çıkmış, gelişmiş ve yayılmıştır.

Aydınlanma çağı insanı, insanın doğada, dünyada evrende, toplumda, değerini, durumunu, rolünü, yerini, saygınlığını önemsemiştir.

Başta, inanç, din olmak üzere gelenek, görenek, töre gibi birincil toplumsal kurumlarda aktarılan sınırlandırmaları, bağımlılıkları, baskıları, korkuları, art niyetleri, önyargıları, akıl yoluyla aşmayı önermiştir. Anlama ve kavrama

Yazının Devamı

Dil bilinci

7 Haziran 2015

Edebiyatımızın anıt kitaplarından biri olan “Memleket Hikâyeleri”nin yazarı Refik Halit Karay, Türkiye Türkçesi için şöyle diyor: “Türkiye Türkünün ahenkleştirmekte gösterdiği en mühim muvaffakıyet kendi lisanında tecelli etmiştir. Türkçe Asya’da bir çağıltı, bir tokurdama, bir gürültüdür. Verdiğimiz ahenk sayesinde biz onu bir kakofoniden besteye çevirdik.”

Yahya Kemal’in “Bu dil ağzımda annemin sütüdür” diye eşsiz bir lezzet olarak nitelediği dil, işte bu dildir.

Gerçekten Cumhuriyet sonrası Türkçemiz, yaşadığı bazı sıkıntılara rağmen her türlü duygu ve düşüncenin kendisiyle ifade edilebileceği bir dil haline gelmiştir. Bugün eskiden karşılığı olmayan birçok terim ve kavramı karşılayacak söz varlığına kavuşmuş durumdadır. Yakın bir gelecekte bugün karşılığı olmayan bilimsel ve teknolojik terimlerin karşılıklarına doğal akışı içinde kavuşacağından hiç şüphe edilmemelidir. Ahmet Haşim’in dilin canlılığı, yenilenebilirliği ile ilgili çok güzel bir saptaması var: “Lisanlar ağaçlar gibi mevsim mevsim rengini kaybeden ölü yapraklarını dökerler ve tazelerini açarlar. Lisanın yaprakları kelimelerdir.”

Her dil gibi Türkçe de dolaşımdaki vadesi dolmuş kelimeleri atıyor ve yerine yenilerini

Yazının Devamı

‘27 Mayıs’ın bilinmeyenleri-2

28 Mayıs 2015

27 Mayıs 1960 Darbesi’nin tasarruflarından birisi de, bir müddet kullanılıp sonra unutulmaya terkedilen “2.Cumhuriyet” esprisi içinde “Yeni Türkiye” kurmak ve bunu bir “Yeni Anayasa” ile tescil etmekti. Çoğunluğu belirli yüksek idareciler ve muhtelif kademelerdeki siyasetçileri ile Yassıada ve Balmumcu Kışlası’na “tıkılan” Demokrat Parti’nin siyasî rakibi olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) mensuplarından oluşan bir Kurucu Meclis, “kardeş kavgasını önleme” iddiaları ile iktidarı gasp eden iradenin temel görüşlerini “1961 Anayasası” belgesine yerleştirdi. Bu görüşler, CHP’nin 1959 Kurultayı’nda belirlenen “İlk Hedefler Beyannamesi”nin hemen hemen aynı idi. “Yeni Anayasa’da”, millet iradesinin kullanılması, millet iradesine hesap vermesi söz konusu olmayan “organlar” ile paylaşıldı. Çifte Meclis (Büyük Millet Meclisi ve Senato) getirildi. Senato’ya, hayat boyu üye olmak üzere, Meclis’in açılması ile hukuki varlığı sona eren Milli Birlik Komitesi üyeleri yerleştirildi; halk bunlara “temelli senatörler” adını verdi. Anayasa’ya, sivil siyasetle eşdeğer bir ağırlık kazanan kurum olarak, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) yerleştirildi. Danıştay ve Yargıtay’a yürütmeyi sınırlandırma imkanları

Yazının Devamı

‘27 Mayıs’ın bilinmeyenleri-1

27 Mayıs 2015

MEHMET DÜLGER (22. dönem Antalya Milletvekili)

1940 yılında İstanbul’da doğan Mehmet Dülger Cenevre Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden sonra, Paris Şehircilik Enstitüsü Şehircilik İhtisası yaptı. DPT Uzmanlığı, Müsteşarlık Müşavirliği, Başbakanlık Başmüşavirliği, Tercüman Gazetesi Genel Müdürlüğü, Galatasaray Eğitim Vakfı Mütevelli Heyeti Üyeliği, SIA (İsviçre Mimar ve Mühendisler Odası) Üyeliği, TURKAB Kuruculuğu, Büyük Türkiye Partisi ve Doğru Yol Partisi Kurucu Üyeliği, 22. Dönem Antalya Milletvekilliği ile TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanlığı yapmıştır. Evli ve 1 çocuk babasıdır.

Yarım yüzyılı arkasında bırakan, etkileri bugüne kadar devam eden ve siyasî istismarın ortasında yer alan 27 Mayıs, hakkında ayrıntılı olarak hâlâ fazla bir şey bilinmeyen ve sistematik olarak hâlâ araştırılmamış, - bana kalırsa da- bir şeyler bilinmesi ve derinden araştırılması pek de istenmeyen bir askerî müdahalenin adıdır.

Müdahalenin hemen akabinde çıkarılan “Tedbirler Kanunu” ile darbenin mağduru Demokrat Parti (DP) hakkında, olumlu izlenim bırakabilecek hiçbir konudan bahsedilmemesi, 27 Mayıs sorumlularını sorgulayacak hiçbir konunun dile getirilmemesi, söz konusu bu kurallara riayet

Yazının Devamı

Siyasete giden paranın lafını neden edelim?

21 Mayıs 2015

SEDA KIRDAR

Seda Kırdar 2005 yılında Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. 2010 yılında aynı zamanda araştırmacı olarak görev yaptığı American Üniversitesi “Uyuşmazlık Çözümü” Programı’nı tamamlayarak yüksek lisans derecesini aldı. 2008 yazında American Üniversitesi ile George Mason Üniversitesi’nin İsrail ve Filistin’deki staj programına devam eden Kırdar, bu çerçevede Tel Aviv’de bulunan Arap Birliği (Al-Rabita)’nde “Democratic School of Jaffa Projesi”ni yürüttü. Kırdar, Aralık 2013’ten bu yana İstanbul Politikalar Merkezi’nde Denge ve Denetleme Ağı’nın sekretaryasında görev alıyor.

Siyasetin nasıl ayakta kaldığı bizi ilgilendirmeli mi? Bir adayın banka hesabı seçim afişi kadar görünür olsaydı, ona da bakar mıydık? Oyumuzu kullanırken tüm bunları hesaba katar mıydık?
2015 Genel Seçimleri’ne çok az bir zaman kaldı. Bu seçimlerde de plan ve projeler anlatılıyor, seçim vaatleri dile getiriliyor. Yürütülen kampanyalar, öncekilere kıyasla biraz daha farklı. Seçim vaatlerine baktığımız zaman ağırlıklı olarak ekonomi ve sosyal yardımların öne çıktığını görüyoruz. Seçim beyannamelerinde en fazla emekli maaşı ve asgari ücret konuşuluyor. Bununla

Yazının Devamı

Havacılık ve Hava Şehitleri Günü

15 Mayıs 2015

PROF. DR. CENGİZ KUDAY

1942’de İzmir’de doğdu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okudu. İstanbul’da tıp öğrenimimi bitirdikten sonra Hacettepe Tıp Fakültesi Nöroşirurji Bilim Dalı’nda ihtisas yaptı. 1974 yılında öğretim görevlisi olarak Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne tayin oldu. 1981 yılında Türkiye’nin ilk beyin cerrahı olan Prof. Dr. Feyyaz Berkay emekli olduktan sonra klinik başkanı oldu. 1989 yılında Nörolojik Bilimler Enstitüsü’nün kurucu başkanı oldu.


“Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde ... icabında vatan, Cumhuriyet ve vazife uğrunda hayatımı seve seve feda eyleyeceğime..” diyerek yemin etmişler ve bu güzel vatan için şehit olmayı şeref bilmişlerdir.
Bugün 15 Mayıs; son birkaç yıl evveline kadar bugün Hava Şehitlerini Anma Günü olarak biliniyor ve bir takım etkinlikler resmi olarak yapılıyordu. Son birkaç yıldır bütün kuvvetlerin anma günleri (Hava, Kara, Deniz) tek bir tarihte yapılmaya başlandı! 25 Şubat 1914’te İstanbul-Kahire uçuşunda şehit olan Yzb. Sadık Bey ile aynı mesafe uçuşunda 11 Mart 1914’te şehit olan Tğm. Nuri Bey Türk Hava Kuvvetleri’nin ilk şehitleridir.
Bu ilk hava şehitlerinin anısına İstanbul

Yazının Devamı