Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dr. Özgür Özdamar

Bilkent Üniver-sitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’-nde öğretim üyesidir. Lisansını ODTÜ, doktorasını University of Missouri-Columbia’dan alan Özdamar 2010’da Üniversitelerarası Kurul’dan doçentlik derecesini almıştır. Universtiy of Missouri, Stephens College, TOBB-ETÜ, Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi, Kara Harp Okulu ve Milli Güvenlik Akademisi gibi çeşitli kurumlarda dersler vermiştir. Özdamar Türkiye’nin dış politika ve siyaset bilimi alanlarında bilişim teknolojileri kullanan ilk siyasi öngörü şirketi olan Fortuna Danışmanlık’ı Bilkent Cyberpark’ta kurmuştur. Halen bu kurumda liderlik analizi ve oyun kuramsal tahmin modelleriyle ilgili özgün yazılım projelerini yönetmektedir.

Haberin Devamı


Nisan ayında Lozan’da dünyanın önemli güçleri (P5+1: ABD, Çin, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya) ve İran arasında imzalanan çerçeve antlaşması İran’ın nükleer programı hakkındaki yaklaşık 15 yıllık uzun çıkmazı çözecek gibi gözüküyor. Temmuz ayında gerçek andlaşmanın imzalanması halinde İran nükleer programını sınırlama ve silah üretmeme konularında söz verirken P5+1 ülkeleri de İran üzerindeki ekonomik yaptırımları kademeli olarak kaldıracaklarını ve İran’ın tecridini azaltacaklarını belirtiyorlar. Bu andlaşmanın imzalanması ve uygulanması halinde dünya siyasetinde ve bölgemizde önemli değişikliklere yol açacağı kesin. Peki Türkiye’nin bu andlaşmaya tepkisi ne oldu ve bize etkileri ne olacak?

Üç yönlü tepki
Komşumuz İran’ın savunma politikası Türkiye için her zaman önemli bir dış politika konusu oldu. Türkiye, İran’ın gelişmekte olan nükleer programını ve bu nükleer sürecin ikili, bölgesel, ve küresel yansımalarını 2002 yılından beri yakından takip etmekte. Bu zaman diliminde Türkiye, İran’ın nükleer programı hakkında yürütülen uluslararası pazarlıkları etkileme yönünde çaba göstermiştir. Bunun en belirgin örneği olarak, 2010 yılında Türkiye ve Brezilya’nın İran’ı barışçıl bir nükleer programa sahip olması amacıyla bir nükleer takas antlaşmasına ikna etmiş ancak bu antlaşma P5+1 ülkeleri tarafından kabul edilmemişti. Buna rağmen Nisan ayında İran ve P5+1 ülkeleri arasında varılan yeni çerçeve anlaşması Türkiye’de karar alıcılar tarafından genel olarak olumlu karşılandı; Türkiye’nin bölgesinde nükleer silahlanma yarışına karşı olduğu vurgusu yapıldı. Özelde Türkiye’nin bu anlaşmaya göstermiş olduğu tepki üç yönlüdür. Bunlar güvenlik, ekonomi, ve siyasi konular olarak özetlenebilir.

İsrail’e eleştiri
Güvenlik konusunda Türkiye’yi ilgilendiren temel sorun İran’ın nükleer silah üretmesi halinde bölge çapında bir silahlanma yarışının başlama olasılığıdır. Böyle bir durumda Türkiye kendi hava savunma sisteminin ülkeyi bu türde bir tehdide karşın hangi ölçekte koruyabileceğini ve NATO’nun caydırıcılığının ne derecede ülkeyi savunacağını sorgulamakta. Aynı zamanda Türkiye’nin kendi nükleer programını geliştirmesinin bu tür bir istikrarsızlığa etkin bir yanıt olup olmayacağı soruları da sorulmakta. Bu yüzden Türkiye’nin resmi görüşü “Nükleersiz Ortadoğu” olarak özetlenebilir. Bu anlamda Türkiye İsrail’in nükleer silahlarını da eleştirmektedir.

Altın ve enerji
Çerçeve anlaşmasının ekonomik boyutu İran’a uygulanan yaptırımların dereceli olarak kaldırılması ve bu gelişmenin Türkiye-İran ticaretine getireceği yararlarla ilgilidir. İranlı kişi ve kurumların yaptırım listesinden çıkarılmasının iki ülke arasındaki ticaret hacminin ve finansal alışverişin artmasına; altın ve enerji piyasasında fiyatların düşmesine; ve İran doğalgazının Avrupa’ya transferinde Türkiye’nin enerji merkezi olmasına yardım edeceği öngörülmektedir.

Yeni ittifaklar
Siyasi aritmetikte ise iki risk senaryosu üzerinde durulmaktadır. En iyi durumda, uluslararası topluma entegre olmuş İran’ın Suriye’de barışçıl bir çözümü savunması ve Irak, Suriye, Lübnan, ve Yemen’de devlet dışı aktörlere sunduğu desteğini durdurması İran’ı Türkiye için jeopolitik bir risk olmaktan çıkaracaktır. En kötü durumda da, Batı ülkeleri nezdinde meşruiyeti ve itibarı artacak olan İran’ın, Türkiye’nin bölgesel önemine rakip bir aktör hale gelmesidir. Temelde Türk iç siyasetinde çerçeve anlaşmasına getirilen eleştiri ise Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolünün ve Ortadoğu’yu ilgilendiren meselelerde de ülkenin güçlü ülkeler nezdindeki öneminin kaybolabileceği yönündedir. Bu yüzden Türkiye’nin Mısır, İsrail, Suriye, ve Irak merkezi hükümeti ile olan ilişkilerini düzelterek İran’ın daha önemli bir bölgesel güç rolünü üstlenmesine izin vermemesi gerektiği savunulmaktadır. Bu amaçla, Türkiye’nin Yemen’de Suudi Arabistan liderliğinde kurulan İran karşıtı cepheye katılmayıp, bölgedeki tüm ülkeler ve İran’la dostane komşuluk ilişkisine geri dönmesinin daha yararlı olacağı düşünülmektedir. Sonuç ne olursa olsun, çerçeve antlaşmasının onaylanıp hayata geçmesi halinde Ortadoğu’da bir çok ezber bozulacak ve yeni ittifaklar ortaya çıkacaktır. Türkiye bu riskleri önceden görerek hazırlığını yapmalıdır.