Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından 6 ülke tarafından kurulan ve bugün 28 üyeye sahip olan Avrupa bütünleşmesi projesi, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Aday ülkelerden İzlanda’nın mart ayında üyelik sürecinden çekildiğini açıklaması, Britanya’nın önümüzdeki sene yapmayı planladığı Avrupa Birliği (AB) içinde kalıp kalmayacağıyla ilgili referandum, ilaveten İspanya, Portekiz ve de Yunanistan’daki ekonomik kriz...
5 Temmuz’daki referandumda Yunan halkının Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Komisyonu ve Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından sunulan kemer sıkma tedbirlerini yüzde 61 gibi büyük bir çoğunlukla reddetmesi, AB’nin geleceğiyle ilgili yeni soru işaretlerine yol açtı.

Avrupalı kimliği
Temel amacı Avrupa’da kalıcı barışı kurmak olan Avrupa’nın “birlik” oluşturma projesi, büyük başarılar elde etti. Ekonomik entegrasyon için önemli adımlar atıldı. Ulus-devletlerin egemenliklerini paylaşmaları sağlanarak “nev-i şahsına münhasır” bir örgüt oldu. İki kutuplu sistemin sona ermesinden sonra hem entegrasyon sürecini derinleştirdi hem de 16 ülkeyi daha üyeliğe kabul ederek, barış ve istikrar bölgesini, tamamen sivil dış politika yöntemleriyle genişletti.
Bu çerçevede, AB’nin en büyük başarılarından biri kolektif bir Avrupa kimliği yaratmasıydı. Ortak marş, ortak bayrak, ortak kimlik belgesi ve 1999’dan beri ortak para euro’ya sahip oldu.

Meydan okumalar
Ne oldu da, entegrasyon süreci arka arkaya engellerle karşılaşmaya başladı? Ortak Avrupa kimliği yerine ülkeler kendi ulusal kimliklerini daha fazla vurgulamaya başladı? 3 temel neden göze çarpmakta: İlk olarak, 2008’den beri süren küresel krizin Avrupa ülkelerine sıçraması. Ekonomik sorunlar yaşayan ülkelere dayatılan AB ve IMF reçetelerinin orta ve alt sınıfları daha fazla darboğaza sokacak önlemler içermesi ciddi sorunlara yol açtı.
İkinci olarak, ortak reçetelerin farklı ekonomik altyapılara sahip ülkelerde aynı sonuçları verip veremeyecekleri tartışmalı hale geldi. Almanya ve Fransa gibi sanayileşme devriminin tarihsel olarak önde gelen ülkelerinde geçerli olan ekonomik formüller, Yunanistan gibi ekonomisi hizmet sektörüne dayanan bir ülkede ne kadar geçerli olabilirdi?
Üçüncü olarak, euro’nun yeterince kontrol ve denetim mekanizmaları işletilmeden, Yunanlı yetkililerin bazı istatistikleri manipüle ettiği farkedilmeden, olası yan etkileri iyice tartışılmadan ortak kimliğin ve Avrupalılaşma sürecinin daha da derinleştirilmesi adına erken kabul edilmesi.

Artçı etkiler...
Yunanistan’ın AB’yle yaşadığı kriz ortamında Almanya’dan II. Dünya Savaşı işgali nedeniyle tazminat talep ederek geçmişteki yaraları kaşıması yaşanan krizin boyutunu göstermesi açısından önemli. Gelinen noktada iki senaryodan bahsedilebilir:
İlki, entegrasyonun zarar görmemesi ve diğer ülkelerde artçı sarsıntıların yaşanmaması için AB, Atina için daha fazla fedakarlığı göze alacak ve Yunan halkının kaygılarını dikkate alan yeni bir çözüm paketi önerecek.
İkinci senaryo ise, temel kriterlerinden vazgeçmeyerek, Syriza hükümetini bunlara uymaya daha fazla zorlayacak. Herhalükarda, Almanya Başbakanı Merkel’in Yunan referandumundan sonra yaptığı açıklamada Euro Bölgesi’nde 18 demokrasi daha olduğunu hatırlatması, hangi senaryo geçerli olursa olsun Avrupa liderlerinin halklarını da ikna etmeleri gerektiğini ortaya koymakta. Çünkü gelinen noktada Yunan krizi sadece kendisinin değil, entegrasyon sürecinin de krizi. Bu mesele çözüme kavuşmadıkça farklı üye ülkelerde artçı etkilerinin yaşanması kaçınılmaz.

Haberin Devamı

Doç. Dr. Birgül Demirtaş
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Lisans eğitimini Boğaziçi, yükseklisans eğitimini Bilkent, doktora eğitimini Berlin Hür Üniversitesi’nde tamamladı. Çalışmaları Balkanlar, Türk dış politikası, Alman dış politikası ve Uluslararası İlişkiler teorileri üzerinde yoğunlaşmaktadır.