Kelela, ilk stüdyo albümü ‘Take Me Apart’la bir bomba gibi düştü... Daha ilk parça ‘Frontline’la büyüleyici bir atmosfer yaratıyor ruhta... Çoksesli yer yer patlayan soul vokallerin ardında uçan syhthe/beat ritmler, dinleyeni alıp götürüyor. Yeni bir ses Kelela, tüm albüm farklı vokallerin bir soul, caz, ambians müziğiyle harmanı... Tarzı, ‘ritm and soul müziğin, progresif elektronik müzikle birleşmesi’ olarak tanımlanabilir. Daha önceki yıllarda iki miks tape ile kendini tanıtan şarkıcı, ilk stüdyo albümünün uzun sürede çıkmasıyla ilgili olarak, “Her şeyi duygu ve müzik olarak deneyimledikten sonra kaydettim” diyor. İlk 3 şarkı ‘Frontline’, ‘Waitin’ ve ‘Take Me Apart’ tek bir şarkı formatında müthiş bir atmosfer yaratıyor.
Geleceğe yön verecek
Kelela Mizanekristos, Washington DC doğumlu. Caz eğitimi alırken kulüplerde şarkı söylemeye başlıyor. Şimdiki tarzını 2010’da Los Angeles’a taşındıktan sonra geliştiriyor. Netten ücretsiz olarak indirilen ‘Cut 4 Me’ ile tanınmaya başlanıyor. İlk 2015’de fiziksel olarak kendini sahnelerde göstermeye başlıyor. DJ Spinn, MC Bin Laden, Spoting Life ve Air Max 97, ilk remikslerinde Kelela’yla birlikte çalışan isimler.
Tekrar albüme dönecek
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa en büyük mülteci dalgasını yaşıyor. Finlandiya sinemasının en tanınmış yönetmeni Aki Kaurismaki ‘Umudun Öteki Yüzü’yle bize buruk bir mülteci hikâyesi anlatıyor. Kendine has sinik anlatımıyla, ülkesinin steril sisteminden etkileyici insan portreleri sunuyor. Kaurismaki gerçekçi hikâyelerini umutlu sonlara bağlamayı, gerçeği istediği eğip bükmeyi seven bir yönetmendir. Bir kez daha karanlık içindeki mağdurlara yardım eden insanları, dostlukları tarif ediyor.
Finlandiya’ya bir yük gemisinin kömür yığını içinde kaçan Halepli Halid, polis tarafından mülteci sığınma merkezine gönderilir. Burada Mazdak adında başka bir Iraklı mülteciyle tanışır. Öykünün kırılma noktası, yerel mahkemenin Halid’in iltica talebini “Halep’e artık barış geldi” gerekçesiyle reddetmesiyle ortaya çıkıyor. Halid’in kaçarak Finlandiya sokaklarına karışması yeni tehlikelere ve dostluklara yol açar.
Kaurismaki iğneyi de çuvaldızı da özgür ülke olarak tanımladığı Finlandiya sistemine batırıyor. İfadesiz yüzlerin, makine intizamında verdikleri kararların eşit haklar söylemlerine ters düşmesini, ırkçılığın alıp başına yürümesini etkileyici bir ironi içinde işliyor. Onun
Yapay zekâ aşağı, yapay zekâ yukarıya, geleceğimiz nasıl şekillendirecek sorusunun yanıtı için uzun yıllar beklemek gerekiyor. Bildiğim tek gerçek, birçok konuda geleceği şekillendirmemize yardımcı olacak verilerin bugünden mevcut olması.
Müzik endüstrisinde yapay zekanın yapabileceği şeyler ise beni hiç memnun etmiyor. Nedeni, ortada müziğin her katmanında çalışan birçok müzik adamını işsiz bırakabilecek gelişmeler var. Her şey sıradanlaşıp sadece kar prensibi üzerine şekillenen bir müzik geliyor. Çok satan parçalar üzerinden yapay zekanın yapacağı bir derin araştırma nelerin beğenildiğini nelerin çok satabileceği ortaya kolayca koyuyor.
Weav adlı firmanın geliştirdiği programla şarkılar artık tamamen kişiye göre şekillenebiliyor. Sevdiğiniz şarkıcı size özel besteler yapabiliyor. Nasıl mı?
Sevdiğiniz şarkılarından ilham alarak. Sony Music ve Warner Bros AI tabanlı çalışan iki sunucuya yatırım yaptı. Bu firmalardan birisinin adı Amper. Sosyal medyadaki videonuz için size özel müzik besteliyor. Diğeri ise Popgun.
Popgun, yapay zeka destekli yeni nesil bir yaratıcılık deneyimi sunuyor. Hedefi çok satacak şarkı yaratmak. Bu program besteciye beğenilecek şarkı yapması için yol gösteriyor.
Cannes’dan Altın Palmiye alarak dönen ‘Kare’ batılı insanın vermek istediği imaj ve gerçek yüzü arasındaki uçurumu eleştiren bir film. Kibir, önyargı, bireysellik, duygusuzluk içinde kıvranan bireylerine ayna tutuyor, İsveçli yönetmen Ruben Östlund.
Halbuki konu, insani yardımdan açılınca “Mangalda kül bırakmıyorlar” diyor. Öyküsünde modern sanat müzesinin başküratörü Christian, farklı anlayıştaki sanat eserlerini sergileyen, en önemlisi ifade özgürlüğüne değer veren entelektüel sanat adamıdır.
Son sanatsal seçkisi ise Arjantinli bir sanatçının 4mx4m boyutlarında kare bir alanıdır. Bu alan içine giren insan güvence altındadır, eşittir en önemlisi yardım istediğinde mutlaka yardım edilecektir. Mülteci sorunuyla birlikte büyüyen duyarsızlığa tepkiyi yansıtan birçok sekans filmin mesajını destekliyor.
Östlund ayrıca modern sanatın kapitalizmin bir uzantısı olduğunu ve bunu destekleyen zenginlerin de sanata değer vermekten çok sosyal statü uğruna yaptıklarını resmediyor.
***
Film şaşırtıcı sahnelerle batılı ikiyüzlülüğü göstermeye çalışıyor. Seçkin bir davetli topluluğu önünde sergilenen provakatif bir ‘maymun adam’ gösterisi sonunda olanlar veya Christian’ın çalınan telefonu ve cüzdanı
Londra O2 Arena’da, 22 ve 24 Ekim akşamı iki konser veren Metallica, Londra’dan başlayarak son dünya turnesinin İngiltere ayağını sürdürdü.
Son albümleri “Hardwired” şarkılarını ön plana çıkaran bir set listesiyle gelen Metallica hala en büyük olduğunu bir kez daha kanıtladı.
25 bin kişilik arenanın ortasına kurulan 360 derece sahnede konser veren grup, bu şekilde hayranlarına daha da yakın çaldı, söyledi.
360 derecelere bayılıyorum, müzisyenlerle yakın temas sağlayan mükemmel sahneler. O2 gibi konser alanları olmadığı gibi artık bizim memleket topraklarında stadyum konserleri de artık bir hayal olduğu için 360 dereceyi yaşamak da hayal.
1983’ten bu yana sahneye çıkış klasiği Ennio Morricone’den “Ectasy Of Gold” ile konsere başlayan grup yeni albümün adını taşıyan “Hardwired” ile giriş yaptı.
***
Ortalık yıkıldı, hiç ara vermeden aynı albümden “Atlas Rise” geldi. Klasiklerinden “Seek and Destroy” takip etti.
James Hatfield aşırı formdaydı, biraz göbeklenmiş, fakat enerjisi on numara hala. Ne de olsa grubun yaş ortalaması 50, bir tek yeni basçı Trujillo aşağı çekiyor ortalamayı. Klasikler devam etti; “Through The Never”, “Sanitarium”.
Tren yolcu-luğunu çok severim. Karanlık içinde süzülen trenin penceresinden gördüğüm ev ışıklarının aydınlattığı yaşamları merak ederim. Gün ışığı altındaki çayırların yalnızlığını içimde hissederim. ‘İşe Yarar Bir Şey’ bir tren yolculuğuyla başlıyor. Hayatını avukatlıkla kazanmasına rağmen şairliğiyle daha çok tanınan Leyla (Başak Köklükaya), İzmir’deki 25. yıl arkadaş toplantısına gitmek için tren yolculuğunu tercih etmiştir. Tren penceresinden gördükleri, yeni mısralar için ilham kaynağı gibidir. Yemek vagonunda tanıştığı genç hemşire Canan’la (Öykü Karayel) sohbete başlar. Onun, ölmek isteyen felçli bir adamın, ölümüne yardımcı olmak için İzmir’e gittiğini öğrenir. Tabii ki para karşılığı verilecek bir hizmettir. Sohbetler derinleştikçe, her iki kadın geçmiş ve gelecek üzerine, aralarında bir bağ kurar.
Önce görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’nin tren yolcuğundaki etkileyici görüntü çalışmasından başlamak istiyorum... Cama yansıyan ışıklar ve doğa görüntüleri, bakan yüzlerle birleştiğinde şiirsel bir atmosfer yakalıyor Tiryaki... Leyla’nın kafasındaki mısralarla birleştiğinde yolculuk büyüleyici bir havaya bürünüyor.
İlginç ve başarılı
Senaryoyu ortak yazan yönetmen Pelin Kara ve
Eskiye rağbet olduğuna kesinlikle inanıyorum.
70’lerin 80’lerin efsane kabul edilen isimleri hala yeni albümler yapıyorlar.
Hem de gümbür gümdür enerji dolu şarkılarla.
İşte son zamanlarda karşıma çıkan en iyi rock albümü The Waterboys imzalı “Out Of All This Blue”.
The Waterboys’u İrlanda DNA’sı taşıyan bir İngiliz grubu olarak tanımlamak mümkün.
1985’te “This Is the Sea” albümünün başarısından sonra U2 ile turneye çıkan grubun müziğini rock, İrlanda folku, blues türlerinin harmanı olarak vurgulasak da, reggae havasında parçalar yanında Hammond org, elektrikli mandolin ve saksafon tınıları çok neşeli tonlar sunuyor.
Onların temsil ettikleri 80’ler Brit Rock sınırlarında Prefab Sprout, Paul Weller, Elvis Costello, Deacon Blue ile olan akrabalıkları inkar edilemez olsa da, kendi yolunda yürüyen özgün bir müzik çalıyorlar.
Mike Scott’un vokal ve gitardaki katkıları yanında bas gitarda David Hood, elektrikli kemanda Steve Wickham, davulda Ralph Salmins, keyboard Brother Paul, bas gitarda David Hood, ritm gitar Zach Ernst toluluğun değişmez elemanları.
Cuma günü başlayan Filmekimi filmlerinin ilk 2 gününü bitirdik. Son 3 günü yine kaçırılmayacak filmlerle dolu. Kaçıranlara bir kez daha yazıyorum; üzülmeyin bu filmler BAŞKA SİNEMA çerçevesinde KARACA’da Kasım, Aralık ve Ocak aylarında gösterime girecek.
22 Ekim Pazar ise hangisini eleyeceğimi şaşırdığım bir gün, en fazla beklenen 3 film arka arkaya sıralanıyor.
KUTSAL GEYİĞİN ÖLÜMÜ: Son yılların en heyecen veren yönetmenlerinden Yorgos Lanthimos’un son filminde Collin Farrel ve Nicole Kidman üst sınıf bir cerrah ailesinin bireylerini canlandırıyor.
KARE: İsveçli yönetmen Ruben Östlund, izleyeni güldürdüğü kadar rahatsız da eden özgün filmleriyle olay yaratmaya devam ediyor.
KARDAKİ İZLER: İnsan ya da hayvan, her şeyin av, herkesin tedirgin olduğu sert, tavizsiz bir dünyada geçen çağdaş bir western başyapıtı Kardaki İzler. “Sicario”, “Hell or High Water / İki Eli Kanda” filmlerinin senaryo yazarı Taylor Sheridan’ın yönettiği “Kardaki İzler” , Wyoming’de karlarla kaplı Rüzgârlı Irmak Kızılderili Koruma Bölgesinde geçiyor.
***
23 Ekim Pazartesi için not defterimdeki filmler: