“Sevgisiz” ayrılma eşiğindeki bir çiftin aniden ortadan kaybolan 12 yaşındaki oğullarının arama sürecini ve yüzleşmelerini anlatıyor. Anlatırken bugünkü Rus aile ilişkilerinin ne kadar yoz, bencil ve sevgisiz olduğunu da yansıtıyor.
“Her şeyin başı sevgi” deriz ya, bu deyişi filmde mumla arıyoruz. Sevgiyi yansıtan tek bir karakter çıkmıyor karşımıza.
Bilhassa öyküye hakim kadın karakterlerin soğukluğu, sertliği ve sevgisizliği şaşırtıcı. Yönetmen Andrew Zvyagintsev’in öyküsünü sadece Rusya alegorisi olarak düşünmemek gerekir, bugün için yanı başımızda belki karşı komşumuzda karşılaşabileceğimiz bir durum.
Sevgisiz yapılmış evliliklerden doğan ilgisiz çocuklar, anne baba kafalarını kendi dünyalarına ve hedonizmlerine gömmüş gidiyor yaşamları. Ellerinden düşmeyen telefonlar, başka bir dünyayı yaşıyorlar.
---
Evlilikleri fiilen bitirmiş Zhenya ve Boris için artık tek konu ortak evin satışı ve oğullarının velayetidir. Hiçbirisi onun velayetini almak istememektedir.
Oğul Alyosha ise odasından veya kapı arkalarından bu tartışmalara tanık olmaktadır. Bir gün evden çıkar ve geri dönmez. İşin en ironik yanı, anne ve baba oğullarının evde olmadığını iki gün sonra fark eder. Annenin kayboluşu
Dolores O’Riordan, o yanık sesiyle çok kez ruhumuzu kavurup, yüreğimizi söküp almıştı. Şimdi bir daha görüşmemek üzere yüreğimizi söktü, götürdü. Hayatında bir şeylerin yolunda gitmediği belliydi. Haziran ayında Firenze Festivali’nde Eddie Vedder ile aynı gün sahne alacaktı. Hem de ilk göz ağrısı The Cranberries solisti olarak. Sırt ağrılarından mustarip olduğu için sahneye çıkamadığı anons edildi. Son bir kez dinleme fırsatım olacakmışım. Hep sorunları oldu, yaşamı boyunca peşini bırakmayan. Küçük yaşlarda babasının bir arkadaşı tarafından yıllarca taciz edilmesinin acısını, geçmeyen depresyonla ödüyordu. 12 yaşından itibaren içindekileri şarkı sözlerine dökmeye başlamıştı. İlginç yürekten gelen bir sesi vardı, kimselere benze-meyen. İrlanda’nın bulutlu havasını, denizden esen rüzgarını hatırlatırdı bana. Türkiye’de olsa sıkı bir arabesk sesi olurdu diye düşünürdüm. Ne de olsa acının sesi, yanık olur ya.
Onu tüm dünyaya Zombie şarkısı tanıttı. Hani o unutulmayan nakaratı var ya: “In my head, in my head! Zombie, Zombie-ie-ie” diye uzayıp giden. İrlanda mezhep savaşına olan isyanını “kafanın içinde savaşıyorlar, tanklarıyla bombalarıyla, kafanın içinde ölüyorlar, kimde
“Armut dibine düşer” lafı çoğunlukla baba çocuk ilişkilerinde gerçeği işaret eder. Sinemadan oyunculuğuyla tanıdığımız Charlotte Gainsbourg babası gibi müzik yapmaya da devam ediyor. Ee nasıl yapmasın? Babası, tüm zamanların en unutulmaz parçalarından olan “Je t’aime moi non plus”nün yaratıcısı ve söyleyeni Serge Gainbourg olursa.
Charlotte’un sinema kariyerinden çok bahsetmek istemiyorum. Önemli yönetmenlerle çalışan Fransız sinemasın önemli bir oyuncusu. Onu en son Lars Von Trier imzalı 3 filmle anımsıyoruz: Deccal, Melankoli ve Nemfomanyak. “Rest” 7 yıldan bu yana yaptığı ilk albüm toplamda ise 5.albümü. Şarkılarının bir çoğunun sözlerini kendisini yazmış.
Yazarken çoğunlukla 2013’te yaşamını kaybeden üvey kız kardeşi Kate Berry’yi düşünmüş. Sözler ölüm, kayıplar ve çocukluk korkuları üzerine. Albümün çıkmasına yardımcı olan birçok ünlü isim var. En önemlileri babasının da yapımcısı olan, elektronik müziğin üstadı, besteci Sébastian Akchoté. Daft Punk, Beastie Boys, Bloc Party, Sébastiane’ın birlikte çalıştığı diğer ünlü isimler.
---
Babası da 80’li yıllarda yaptığı funk, beat ve atmosferik müziğin yaratıcılarından olan bir müzik adamı. Daft Punk grubunun yarısı olan Guy Manuel de
‘Mahzuni’ye Saygı’ adlı çiftli albüm, CD olarak piyasaya çıktı. Albümde kimler yok kimler: Burcu Güneş, Teoman, Ceylan Ertem, Hayko Cepkin, Ziynet Sali, Demet Akalın, Ahmet Aslan, Kardeş Türküler, Işın Karaca, Azam Ali, Cem Adrian, Selçuk Balcı, Niyazi Koyuncu, Kurtalan Ekspres, Kubat, Amil, Mesut Yılmaz, İntizar, Koray Avcı, Şevval Sam, Mabel Matiz, Selda Bağcan, Mustafa Ceceli, Yiğit Mahzuni, Funda Arar, Mehmet Erdem, Jülide Özçelik, Gripin, Neyse, Ceyda Köşebaşıoğlu, Feridun Düzağaç, Aylin Aslım, Akın, Mümin Sarıkaya. Sadece bir albümün bu efsanevi halk ozanını anmak için yetmeyeceği kesin. Neler yaşadı, neler üretti 62 yıllık kısacık hayatında? Öldüğü yıl olan 2002’ye kadar Mahzuni Şerif, 453 plak, 58 kaset ve 8 kitap çıkardı. Bestelerinde toplumsal sorunlara duyarlı oldu. Nihat Erim hükümetinin ‘68 gençlik hareketi önderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı idam etmesinin ardından, Erim hükümetine ithafen ‘Erim Erim Eriyesin’ türküsünü yazdı, ardından hemen tutuklanıp dört ay cezaya çarptırıldı. Mahzuni Şerif, çeşitli saldırılara da maruz kaldı. 1972’de Antep’teki evi kundaklandı. 1962-1988 sürecinde defalarca saldırıya uğradı, hapse atıldı. Albümde, çok farklı
Bu yıl plağın dönüş yılı oldu. Tüm dünyada Vinyl satışları arttı. Sadece ABD’de 7 milyon adet plak satışı yapıldı. Artık müzikseverler, sanat eseri çekiciliğindeki plak kapaklarının ambalajladığı plaklara rağbet gösteriyor. Pikaplar tekrar dönüyor ve plağın yumuşak tınısı, kulakları okşuyor. Ed Sheeran, bu yıl plak olarak 2 milyon adetlik bir satışa ulaşarak listenin zirvesine yerleşti. 30 hafta boyu listelerin ilk üç sırasında yer alan Sheeran’ın ardından, yeni isimlerden Rag’n Bone Man, Human albümüyle 1 milyon plak satışıyla dikkat çekti.
Eskilerin satışı ise hız kesmiyor. 25. yılı nedeniyle tekrar basılan Radiohead’in 1997 tarihli efsane albümü ‘OK Computer’ yılın çok satanları arasında yer aldı. Bu yılın ‘reissue’ olarak en iyisi seçilen albümde, daha önce yayımlanmamış 3 şarkı var. Beatles’ın tekrar basılan ‘Sgt Pepper’s Lonely Hearts Club Band’ plağı ise en çok satanlar arasında 3. sırada. David Bowie, iki albümüyle çok satan ‘15’ arasında yerini aldı.
1. DIVIDE ED SHEERAN
2. GUARDIANS OF THE GALAXY - AWESOME MIX 1 SOUNDTRACK
3. SGT PEPPER’S LONELY HEARTS CLUB BAND BEATLES
4. OK COMPUTER RADIOHEAD
5. HUMAN
1 - Yaşamın Kıyısında-Manchester by the Sea: Küçük yaşamları minimalist bir sinema diliyle yansıtıyor. Sessiz, sakin, sabırla... En travmatik, en kırılgan anları bile bir Albinoni Adagio’su veya Handel müziği eşliğinde vermeyi tercih ediyor. Ulvi, ruhu yücelten bir müzikle. Yanı başımızdaki komşu bir evde yaşanabilecek olaylar, yaşayabilecek karakterlerle karşılaşıyoruz. Sadeliği ve oyunculuklarıyla bu yılın en iyisi olmayı hak etti.
2 - Kare: Cannes’dan Altın Palmiye alarak dönen “Kare” batılı insanın vermek istediği imaj ve gerçek yüzü arasındaki uçurumu eleştiren bir film. Kibir, önyargı, bireysellik, duygu fakirliği içinde kıvranan bireylerine ayna tutuyor, İsveçli yönetmen Ruben Östlund. Halbuki konu, insani yardımdan açılınca mangalda kül bırakmamalarından dem vuruyor. Başrol erkek oyuncusu Claes Bang ve yönetmen Ruben Östlund dallarında Avrupa’nın en iyileri seçildiler.
3 - Blade Runner: 2049: En sevdiğim bilimkurguların başında gelir, 1982 ilk çevrimi “Blade Runner-Bıçak Sırtı”. Sinemada Replikant kavramını tartışan ilk önemli film olma özelliği yanında, kurduğu geçmişi ve geleceği harmanlayan atmosferiyle efsane olmuştur. İlk filmin felsefevi ruhunu yakalamasa da kurgu ve
Bu yıl en çok dinlediğim parçaların ne olduğunu Spotify belirledi. Her zaman yazıyorum, söylüyorum, Spotify hayatıma girdikten sonra dinlediklerimi güncellemek çok kolaylaştı. Yıl sonu itibarıyla 2017’de dinlediklerimden bir liste yapıp kibarca gönderdi. Ben de bu uzun listeden 15 şarkıyı sizlerle paylaşıyorum...
1. Roger Waters-Picture That
2. Delinin Yıldızı-Vega
3. Ron Gallo-Young Lady, You’re Scarring Me
4. Cold War Kids, Bishop Briggs-So Tied Up
5. Highly Suspect-Little One
6. Liam Gallegher-Wall Of Glass
7. Queen of the Stone Age-The Way You Used To Do
Sinemanın çözümlenmesi en zor karakteri Jean Luc Godard’ın, 68 öğrenci olayları içindeki duruşunu ve 10 yıl evli kaldığı aktrist Anne Wiazemsky olan ilişkisini hafif bir dille anlatıyor “Godard ve Ben”. Godard filmleriyle seyirciyi düşünmeye provoke etmeyi sever, filmle duygusal bağ kurmasını istemez. En çok “Serseri Aşıklar”, “Çılgın Pierrot” ve “Nefret” gibi filmleriyle anılır. Rus sinemacı Dzigo Vertov Grubu’dan etkilenerek, kültürel hegamonyaya karşı sinema üzerinden bir mücadele örgütlemenin gerekli olduğunu söyler. 68 öğrenci olayları sırasında bu düşüncesini Maoist bir kültürel devrim söylemine dönüştürür.
Desteğe ihtiyaç duymaz
“Artist” ile Oscar kazanmış yönetmen Michael Hazanivicius Godard’ı huysuz bir entelektüel olarak tanıtıyor. Esin kaynağı olan metin filmde ilişkisini işlediği Anne Wiazemsky’nin yazmış olduğu “Un An Aprés” adlı otobiyografik kitap. Godard devrimci fikirlerini açıklarken kimsenin desteğine ihtiyaç duymaz. Onun agresif ve ukala dili, Anne ile olan ilişkisinde dengesiz bir yapıya dönüşüyor. Anne’ın sinema kariyerinden çok, onu Godard’ın bir gölgesine dönüşmesini ve içten içe buna duyduğu tepkiyi yansıtıyor Hazanivicius, seyirciyi bir şekilde onun