“Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar” atasözünü bilirsiniz... Bu, birinin zenginliğinden çok söz etmenin gereksizliğini ve yersizliğini belirtmek için söylenen bir sözdür.
Aynı şey son yıllarda sağlıklı beslenme için de geçerli. Özellikle sağlıklı beslenmeyi yaşam tarzı haline getirmeyi başarmış ya da başarmaya çalışan bazı insanların, kendilerinin zararlı, abur - cubur olarak gördüklerini yiyenlere gözlerini devirerek baktıklarını fark ediyorum. Bence bu doğru bir davranış değil.
Daha çok danışanla çalıştıkça, sosyal medya, televizyon programları gibi çeşitli yollarla binlerce kişiyi gözlemleyip, kendimi de tanıdıkça, her bireyin yiyeceklerle özel bir ilişkisi olduğunu daha iyi kavrıyorum. Her zaman söylediğim gibi, beslenme de parmak izi gibi kişiye özel... Bir kişi ne yemeli ya da yememeli bana bağlı değil. Ya da başka birine…
Genelde hiçbirimiz eleştirilmekten veya öneri almaktan hoşlanmayız. Karşımızdaki her insanın da öyle olduğunu düşünerek, onu yediklerinden dolayı yargılamaya bir son vermemiz gerekiyor. 22 yıllık meslek hayatımda edindiğim tecrübelerim gösteriyor ki, insanlar yasak ya da yanlış bir şey yaptıklarını düşündüklerinde kendilerini cezalandırmaya
Efsaneye göre, Zeus kendinden ateşi çalıp insanlara veren Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a balçıktan yapılmış tanrısal güzellik ve zekaya sahip Pandora’yı eş olarak gönderir. Epimetheus kardeşinin tüm uyarılarına karşı Pandora ile evlenir. Zeus, Pandora’ya evlilik hediyesi olarak topraktan yapılmış, çömlek benzeri bir kavanoz (yanlış yapılmış bir çeviri sonucu kutu olarak anılmaktadır) hediye eder ama bu kavanoz asla açılmamalıdır. Bir süre sonra merakına yenilen Pandora, kavanozu açar ve içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar. Ancak derler ki; son anda kutuyu kapatır bu da insanların içindeki “umut”tur; kötülüğün yayılmamış olması umudu.
Pandora’nın bu meşhur masalında umut; yaşam zorluklarından korunmak ve zorlukların ortaya çıkmasını önlemek anlamına gelir. Umut, sorun ortaya çıkmadan önce ve çıktıktan sonra önemli rol oynar. Önleme ve iyileştirme çabaları sırasında, aralarında doğal bir sinerji oluşur.
15 üniversite kadınının çeşitli kanserlerle başa çıkma aktiviteleriyle ruhsal umut ilişkileri incelenmiş. Umudu düşük kadınlara nazaran, umudu yüksek kadınların başa çıkma tepkilerinin daha yüksek olduğu saptanmış.
Artan kanser oranları
Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen kanser türlerinden biri. Yavaş seyirli bir tümör olmasına rağmen yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl yaklaşık 30 bin insan bu hastalık nedeniyle hayatını kaybediyor. Prostat Kanseri Derneği’nin verilerine göre; erkeklerde kansere bağlı ölümlerde akciğer kanserinden sonra ikinci sırayı alan prostat kanseri, kanser ölümlerinin yüzde 10’undan da sorumlu. Dünyada her yıl daha çok kişiye prostat kanseri teşhisi konulacağı ve bu hastalığa bağlı 28 bin 170 kişide ölüm olacağı
tahmin ediliyor.
Erken tanı çok önemli
İyi haber; önceki yıllarda prostat kanserine bağlı ölümler artış gösterirken özellikle 1994’ten itibaren prostat kanserine bağlı ölümlerde kademeli olarak düşüş başladı. Bunun en önemli sebebi erken tanı olarak kabul edilmekte. Erken teşhis, birçok hastalıkta olduğu gibi burada da çok önemli. Fakat ‘tetikte beklemek’ bir şey yapmamak anlamına gelmiyor.
Beslenmeyle önlem
Gittikçe artan kanıtlar, diyetinizde ufak bir değişiklik yapmanın prostat kanserinin yayılmasını yavaşlatabileceğini, bu hastalığı önleyebileceğini ve en önemlisi hastalıktan koruyabileceğini göstermekte.
Zamansızlık, geç uyanma, iştahsızlık, yorgunluk, aç hissetmemek kahvaltı yapmayan bireylerin genel sebeplerinden bazılarıdır. Oysa güne iyi bir kahvaltıyla başlamanın her yaş grubu bireylerinde önemli yararları vardır. Kahvaltı 8 veya 12 saatlik açlıktan sonra vücudumuzun ihtiyacı olan enerjiyi sağlayan en önemli öğündür. Kan şekeri olarak bilinen glikozun birincil kaynağını oluşturmaktadır.
Glikoz, beyin için en önemli enerji kaynağıdır, çünkü beyinde enerji deposu bulunmamaktadır. Kahvaltı yapmayan bireylerde öğrenme yeteneklerinde azalma, belleklerinde zayıflama, yorgunluk, halsizlik, gerginlik, günlük yapılan becerilerde ve performansta düşme veya çevreye karşı ilgide azalma gösteren önemli çalışmalar bulunmaktadır. Bunun yanında kahvaltı yaparak güne başlayan bireylerin ilerleyen saatlerde daha güçlü ve dayanıklı oldukları, konsantrasyon güçlüğü çekmedikleri belirlenmiştir.
Sabahları yemek istemeyenlerden misiniz?
Sabahları aç olarak uyanmıyor ve canınız hiçbir şey istemiyor olabilir, sizi çok iyi anlıyorum. Fakat 20 yılı aşkın mesleki deneyimim bunun çoğunlukla psikolojik olduğunu ve alışkanlıklara dayandığını gösteriyor. Kahvaltı yapmak sadece her sabah mükellef bir
Bir dahaki sefere eşinizle beraber yemek yediğinizde, yeme tarzlarınıza dikkat edin, birbirine benziyorsa bir an için durun ve düşünün. Çünkü çiftlerin yaşam tarzı olarak yapılan seçimler onların obez olma ihtimalini artırıyor. Özellikle kilonuzu korumak için de çabalıyorsanız, partnerinizle yaşam tarzınız ile ilgili bazı konularda anlaşmanız gerekiyor… Niye mi?
Partneriniz de en az genetiğiniz kadar önemli
Son zamanlarda yapılan bir çalışma kişinin obez olma ihtimalinde yetiştirilme tarzının değil, partneri ile paylaştıklarının etkisinin daha çok olduğunu gösteriyor.
Orta yaşlarda diyete ve egzersize bağlı olanlar dahil çiftlerin yaptığı seçimler, büyüme sırasında kardeşlerinin ve ailelerinin yaptığı seçimlerden daha fazla etkili. Yani partnerinizin seçimleri sizi etkiliyor.
Kardeşler orta yaşlarda obez olma riskini paylaşıyorlar ama bu onların birlikte büyüme çağlarında aşılanan alışkanlıklarından daha çok, ortak genetik kalıtımlarından kaynaklanıyor.
Araştırmacılar bu çalışmanın obezite, genler ve yaşam tarzı arasındaki bağlantıyı bilim insanlarının daha iyi anlamalarına yardım edeceğini söylüyorlar. Bulguları yaşam tarzı değişiklikleri ne olursa olsun, erişkinlik
Geçen hafta güneşin varlığı baharı fazlasıyla hissettirse de hava soğudu, hatta soğumaya devam edecek. Hava durumundaki bu dengesizlik, vücudun enerji dengesini bozuyor. Doğanın bir parçası olan metabolizmamız bu değişimlere ayak uydurabilmek için gayret gösteriyor.
Böyle günlerde halsizlik, yorgunluk hissediyor ve uykunuzu alamıyor olabilirsiniz. Bu yazımda sizlere hem bahar yorgunluğunu atmanızı sağlayacak hem de vücudunuzu yaza hazırlayacak öneriler vermek istedim.
1. Sentetik yerine pamuklu kumaşlardan üretilen giysiler tercih edin. Terleme, metabolizmanın ve havadaki elektrik yükünün dengelenmesi için vücuda yardım eder.
2. Özellikle B ve C vitaminleri, magnezyum ve potasyum bakımından yeterli beslenin.
3. Günlük içilen su miktarını 3 litre civarında tutun, ısınan hava vücudun su ihtiyacını artırır.
4. Açık havada yürüyüş, fiziksel ve ruh sağlımıza iyi gelir. Uzun yürüyüşlere çıkamıyorsanız, sabah kalkınca odanızı havalandırıp, oksijenle dolmasını sağlayın. Bu arada gevşeme egzersizleri yaparak dolaşım sisteminizi harekete geçirebilirsiniz
5. Stresle baş etmeyi öğrenmeye çalışın ve vücudunuza iyi bakın. Yoğun egzersiz sevmiyorsanız yoga, pilates veya masajı deneyin.
Tansiyon düşmesi, fenalık hissi, baş ağrısı, yorgunluk ve halsizlik bahar aylarının beraberinde getirdiği sağlık sorunları arasında. ‘Bahar yorgunluğu’ olarak tanımlanan bu şikayetler size de tanıdık geldi mi?
Aslında bu belirtilerin sebebi sadece bahar değil, yetersiz sıvı alımı da olabilir. Bazı kişiler, soğuk havalarda su tüketimine, yaza göre daha az önem veriyor. Genelde sıcak havalarda susama hissi daha fazla oluyor. Terle birlikte vücuttan sıvı kaybının yanında birçok elektrolit de atılıyor.
Hatta bazen açlıkla susuzluk birbirine karışabiliyor. Açlık hissettiğinizde, yeterli sıvı almamış olabileceğinizi hatırlayın...
Yeterli ve doğru sıvı alımı bu şikayetlere çözüm olabilir. Bunun için bahar ve yaz aylarında doğal maden suyu hatta maden suyuyla karıştırılmış ayran ya da sebze ve meyveleri birleştiren tarifler en iyi seçimler arasındadır.
Soru: ‘Vitamin’ kelimesi nereden gelir?
A) Vitaminleri ilk keşfeden Rus araştırmacı Vitaly Minkow’dan
B) ‘Vital’ ve ‘amineler’den
C) İlk icat edilen vitamin olan Vitumamine’den
Cevap: B. ‘Vital’ ve ‘amineler’den
Vitamin sözcüğü Polonyalı biyokimyacı Casimir Funk tarafından 1912’de kullanılmıştır. ‘Vita’ Latince, ‘hayat’ demektir, ‘-amin’ son eki ise kimyadaki ‘amin’ sözcüğünü kastetmektedir.
O dönemde tüm vitaminlerin amin oldukları sanılmaktaydı. Aminler, amonyaktaki bir veya daha fazla hidrojen atomunun organik radikallerle değiştirilmesiyle türetilmiş organik bileşikler ve fonksiyonel gruplardır.