Perşembe sabahı yine İzmir’deydim. Malum, Travel Turkey İzmir Turizm Fuarı pandemi sonrası bu yıl ilk kez kapılarını açtı ve 2-4 Aralık tarihleri arasında yerli ve yabancı misafirlerini ağırladı. Kaçırmak olmazdı.
Yurdumun dört bir yanındaki tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerin keşfedilmesini sağlayan fuara bu yıl bir OutdoorKamp, Karavan, Outdoor ve Ekipmanları Fuarı eşlik etmekte. Görülen o ki pandemiyle değişen tatil ve gezi trendleri dikkate alınmış, güzel de olmuş.
ITT-Travel Turkey Izmir
Fuar süresince Türkiye ve dünya turizmine ışık tutacak pek çok söyleşi vardı. ‘Sağlık Turizmi Politikaları’, ‘Türleri ve Seyahat Acentelerinin Rolü’, ‘Yeni Nesil Dizi ve Filmlerin Turizme Etkisi’, ‘Gastronomi Turizminin Gelişimi’, ‘Nereden Nereye Gidiyor?’, I’nfluencer Marketing’in Turizm Destinasyonlarına ve Ürünlerine Etkisi’, ‘Bisiklet Turizminin Turizm Ekonomisine Katkısı’, ‘Geleceğin Acentesi Olmak’, ‘Küresel Trendler ve Türk Turizmi için Fırsatlar’,
23 Kasım’da gelen Viking Venüs gemisi dün İstanbul’dan ayrıldı ve böylece şehir için 2021 yılı kruvaziyer sezonu da kapanmış oldu. 1 Ekim’de başlayan seferlerle bu yıl toplam sekiz kruvaziyer gemisi İstanbul’a 7 bin turist getirdi.
Getirdi de getirmesine de, dünyanın en güzel coğrafyasında yer alan, en önemli tarihi eserlerine sahip iki imparatorluğun başkenti, 119 imparatorun mekanı Şehr-i İstanbul yıllar sonra gelen misafirlerini olması gerektiği gibi ağırlayabildi mi?
Ne yazık ki bu konuda acilen çözülmesi gereken bazı sorunlar var. Gelen gemi yolcuları, rehberler, turizm şoförleri, Kapalıçarşı esnafı ve turizmcilerle yaptığım sohbetlerde fark ettim ki, sorunların bir kısmı ya ilgili makamlara doğru aktarılmadığından, ya da yanlış yerlere aktarıldığından çözülememekte. Bir kısmı ise sorunlara çözüm bulacak kişilerin kruvaziyer turizmi dinamiklere yabancı olmasından kaynaklanmakta.
Sorunların önemli bir kısmını 2022 kruvaziyer sezonu başlamadan önce çok basit önlemlerle ortadan kaldırmak mümkün. Tek yapılması gereken ilgili
Güzel yurdum öyle bir coğrafyada yer alıyor ki, her köşesi farklı bir güzellik, bir tarih saklamakta. Tarihe yön vermiş, iz bırakmış kim varsa bu topraklarda... Neredeyse her adımda bir antik yerleşim var Anadolu’da. Her biri farklı bir kültüre, farklı bir zaman dilimine ait. Bu kadar geniş bir yelpazede, bu kadar çok kazı yapılan başka bir ülke yoktur sanırım.
Çok kısıtlı bütçelerle ve gerçekten zor şartlarda çalışan kazı ekipleri ve başkanları yurdumun iğne ile kuyu kazan, gizli kahramanları.
Bir ören yerini gezerken gördüğünüz her şeyi bir zamanlar parçalanmış halde metrelerce toprak altında gömülü olduğunu ve işte o görünmez kahramanlar tarafından bulunup, yapboz parçalarını bir araya getirir gibi birleştirilip ayağa kaldırıldığını hatırlarsanız, gözünüze nadide bir mücevher gibi görünecektir artık o taşlar.
2021 yılı kazıları
Her yıl kazı sezonu sonu geldiğinde, inanılmaz bir malzeme birikiyor masamda okunacak. Bu hafta farklı kazılara ait biriktirdiğim notlardan seçtiklerimi kısa kısa paylaşmak
Antik Yunanca’da gastros ‘mide’ ve namos ise ‘kural, yasa, kanun’ demek. Mide kanunu yani... Yiyecekleri hazırlama ve sunma sanatı, iyi ve doğru yeme bilimi. Yeme işinin kültürle harmanlanmış hali gastronomi
için “Doğru yiyeceği seçme, hazırlama, sunma ve insanların bundan keyif almasını sağlama sanatı” yazıyor bir kaynakta. Özetle yemek pişirmek ve aşçılıktan çok daha fazlası gastronomi. Amma velakin ne yapalım ki yurdum insanı konuya mesafeli kalmayı tercih ediyor. Yemek pişirme sanatının temelleri Mezopotamya’da atılmış, Anadolu’da gelişmiş olsa da gastronomide başarılı olamayışımızın nedenlerinden biri de bir ihtimal bu mesafeli duruş.
Umut verici olan ise, bu duruşu değiştirmeye, Türk mutfağının uluslararası bir oyuncu olmasını sağlamaya çalışan güzel ve başarılı çabaların her gün artıyor olması.
Gastromasa Gastronomi Konferansı
Güzel yurdumun doğal ve tarihi güzelliklerini, yerel lezzetlerini göstererek, gastronomiyi turizme entegre etmek, otel, restoran profesyonellerini, yöneticilerini, yatırımcıları, yerli ve yabancı şefleri ortak
Aşıklı Höyük’ten sonra sıra bugün Aksaray’da... Tarihi günümüzden 10 bin 500 yıl öncesine uzanan şehrin ilk adının eski Hitit metinlerinde de anılan Nenessa olduğu sanılmakta... Sonrasında Garsaura ve Archaleis adlarıyla bilinen yerleşim Anadolu Selçukluları zamanında ‘Zafer Yurdu’ anlamına gelen Dârüzzafer olarak da anılmış.
Cumhuriyet öncesinde Konya’ya bağlı bir sancak, 1920 yılında ise vilayet olan Aksaray, 1933 yılında ilçe yapılarak Niğde’ye bağlanır. 56 yıl sonra 1989’da yeniden il olan Aksaray, bugün dünyaca ünlü bir turizm merkezi.
Doğal güzellikler
3 bin 268 metre yüksekliği ile Hasan Dağı, bölgenin Erciyes’ten sonraki en yüksek dağı ve Kapadokya’ya şeklini veren üç volkandan ikincisi. Zirvedeki manzara ise muhteşem.
İki de göl var Aksaray’da. Tuz Gölü, Ankara, Konya ve Aksaray’ın kesiştiği noktada yer alan ve tuz ihtiyacımızın neredeyse yüzde 50’sini karşılayan, ülkemizin ikinci büyük gölü.
Diğeri ise kalp şeklindeki krater gölü,
Bu hafta Anadolu tarihindeki önemli oyunculardan biri olan dünyaca ünlü Aşıklı Höyük’teydim. Son ziyaretimin üzerinden pek bir zaman geçtiği için bir neden yaratsam da gitsem listesindeydi Aşıklı... Nedir son durum diye bu yıl birkaç kez konuşmuştuk Aşıklı Höyük Dostları Derneği’nden Hayrünnisa Aligil ile. İyileşecek hastanın doktor ayağına gelirmiş derler, Hayrünnisa Hanım aradı. “Arkeoloji ve Sanat Yolu İle Kültürler Arası Buluşma projelerine katılan sanatçılarla birlikte Aşıklı’ya gidiyoruz” deyince, “Beni de ekleyin listenin köşesine, bunu kaçırmak istemem” dedim ve çarşamba günü hep beraber düştük yollara.
Aşıklı Höyük arkeolojik kazısı:
Uzun süreli yerleşim sonucunda yıkıntıların üst üste gelmesiyle oluşan yapay tepelere höyük diyoruz. Neolitik Dönem dendiğinde aklıma hemen gelen üç önemli yerleşim var ülkemizde. Çayönü, Çatal Höyük ve Aşıklı Höyük. Bunlardan Aşıklı Höyük, Orta
“Kılıç ve saban; bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima yenildi.”
“Dünyada her şey kadının eseridir.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Birleşmiş Milletlerin, ‘Kırsal kesimdeki kadınların tarımsal ve kırsal kalkınmayı artırma, gıda güvenliğini artırma ve kırsal yoksulluğu ortadan kaldırmadaki kritik rolünü ve katkısını’ tanıdığını ilan ettiği 76. Genel Kurul Toplantısı’nda alınan kararla 15 Ekim, Dünya Kadın Çiftçiler Günü olarak ilan edilmesinin üzerinden 14 yıl, ilk kutlanmasının üzerinden ise 13 yıl geçmiş...
15 Ekim ise özellikle seçilmiş bir tarih. Neden derseniz, bir gün sonrası yani bugün ‘Dünya Gıda Günü’. Bir gün öncesi seçilerek, dünyanın pek çok ülkesinde, özellikle de az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde tarım ve hayvancılıkla uğraşan kadınların kırsal ekonomide hayati bir rol oynadıklarına dikkat çekilmek istenmiş.
Doymamızı kadınlara borçluyuz
Dünya genelinde gıda sistemleri kırsal kesimdeki kadınların günlük çalışmalarına bağlı.
Pandemi sonrası kendini sahillere, yaylalara o da olmadı memlekete atan yurdum insanı okulların da açılması ile şehre döndü. Derslerin çevrim içi olması, evden çalışma seçeneği gibi nedenlerle bizim kasabaya son iki yıldır göçen büyükşehir nüfusu nedeniyle, yerli halk azınlıkta, park yerleri ise karaborsadaydı. Ama ekim ile birlikte yaşam normale döndü gibi.
Bildiğiniz gibi son 15 gündür üç yabancı misafirimle Anadolu’yu adımlıyordum. Bu hafta üniversiteler de açıldığı için gezi sonrası Kuşadası’na dönmek kısmet olmadı. Yüzyüze dersler ile birlikte biz de haftanın yarısı İstanbul, yarısı Kuşadası rutinine geri döndük.
Sonbaharda şehre dönüşle kültür ve sanat faaliyetleri de son iki yılın acısını çıkarırcasına artmış Şehr-i İstanbul’da. Masamın üzerinde birikenleri şöyle bir gözden geçirdim ve ekim ayında şehirde olanlara kültür-sanat ve gezilerden seçtiklerimi toparladım bu hafta...
Baksı Müzesi ‘Kıraçta Heykel’ sergisi
Kısa bir