Bugünlerde, kurumsal yapıya sahip ve maddi açıdan güçlü otel, havayolu, taşıma gibi turizm bileşenlerine güçleri yetemeyen bir kısım acentenin hedefinde bir kez daha, bireysel çalışan ve maddi açıdan güçlü olamayan turist rehberleri var.
Birkaç seyahat acentesinin öncülüğünde turist rehberliği meslek kanununda değişiklik yapılması için lobi yapılmakta. Esasında talepleri yeni değil, Turist Rehberliği Meslek Yasası çıktığı günden bu yana bu yasanın değişmesi için uğraşmaktalar.
Bu sefer istedikleri turlarda rehber bulundurma zorunluluğunun kaldırılması, gidilen şehirlerde sadece ören yeri ve müze ziyaretlerinde girişte rehber alınması, tüm turist rehberliği mezunlarına dil bilip bilmemelerine bakmaksızın lisans verilmesi, taban yevmiyelerin kaldırılması ya da daha düşük ücret ödenmesi...
Gidilen yerde almak
Bu konu pratikte mümkün değil. “Neden?” derseniz, Türkiye’de bugün itibarı ile 11 bin 902 lisanslı turist rehberi var. Bunların sadece 8665’i eylemli, yani mesleği icra etmekte.
Altıncı yüzyılda Konstantinopolis’teki en popüler spor, quadriga, dört atın çektiği araba, yarışlarıydı. Dört takım vardı birbirleriyle kıyasıya kapışan. Maviler, Yeşiller, Kırmızılar ve Beyazlar. Zaman içinde iki grup öne çıktı, Maviler ve Yeşiller. Aynı zamanda iki farklı siyasal görüşü de temsil ediyorlardı. Maviler aristokratlar, senato üyeleri ve büyük toprak sahipleri tarafından desteklenirken, Yeşiller halkın ve tüccarların takımıydı. Dini açıdan ise Maviler imparatorluğun resmi ideolojine uygun olarak Ortodoksluğu, Yeşiller Monofizit düşünceyi, yani İsa’nın tek Tanrı ve Meryem’in de Tanrı’nın annesi olduğunu savunuyordu. Yeşiller’in mekânı bugünkü Kadıköy iken, Maviler’in mekanı ise Ayvansaray’dı. Ve doğal olarak bu gece ve gündüz kadar farklı olan iki takımın arasında kavgalarda eksik olmuyordu. Ta ki 532 yılı Ocak ayına kadar.
Ayaklanmanın anatomisi
532 Ocağının 13’ü, bu iki grubun taraftarlarının birleştiği ve Konstantinopolis’in gördüğü en kanlı ayaklanmanın başladığı
Üç şeyin israfı beni rahatsız eder kendimi bildim bileli. Zaman, gıda ve bilgi. Zamanın israfı konusunu şimdilik ilerleyen haftalara bırakalım ve güncel iki konuyu konuk edelim bu hafta bizim köşeye.
İlk konu geçen haftanın devamı esasında. Metro Türkiye bünyesindeki Gastronometro ocak ayında şef ve sektör profesyonellerine yönelik, gıda israfına karşı hassasiyetinin artırılması amacıyla, ilk kısmı çevrimiçi, devamı ise Gastronometro’nun mutfağında uygulamalı olarak yapılan eğitimler başlatmıştı. Gıda Atıklarıyla Mücadele Mutfak Atölyesi de bu projenin bir parçasıydı.
Bu hafta, işte bu atölye çalışmasında, Gastronometro’nun eğitmen şefleri sevgili Murat ve Emrecan’la beraber, pek çok mutfakta atık kabul edilen malzemelerle yaptığımız, birbirinden güzel yemeklerden oluşan menüyü paylaşacağım sizlerle.
‘Gıda Atığının Önüne Geçme’ menüsü
Atölye çalışmasında normalde atık kabul edilen malzemeler ile yaptığımız menü basit ama bir o kadar da lezzetliydi.
- Balık Kroket
- Yoğurt Kıtırı, Ot Yağı, Kişnişli
Açlık... Dünyanın en önemli sorunlarından biri. Dünyada yaklaşık 800 milyon insan yetersiz beslenirken, BM Gıda İsrafı Endeksi Raporu’na göre dünya genelinde her yıl toplam 931 milyon ton gıda israf edilmekte. Sorun sadece gelişmiş ülkelere has değil, gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerin de sorunu.
Atık konusunda yüzde 61 ile evler birinci sırada yer alırken, yüzde 26 ile restoranlar ikinci ve yüzde 13 ile de perakende sektörü üçüncü... Tüketici düzeyinde tüketime hazır gıdanın yüzde 17’si hiç dokunulmadan çöpe atılmakta mesela.
Türkiye’de durum ne derseniz, her yıl kişi başına 93 kilogram yiyecek çöpe atılmakta. Yani ülkemizde her yıl 7.7 milyon tondan fazla gıda çöpe gidiyor. Bir insanın hayatı boyunca 70 bin kez yemek yediği ve bunun da yaklaşık 25-30 tona denk geldiği düşünüldüğünde, çöpe giden gıda ile 300 bin insanımız hayat boyu beslenebilir.
2030 yılına kadar dünya yüzde 40 daha fazla suya, yüzde 50 daha fazla gıdaya ihtiyaç duyulacağı
Kadın çalışmazsa fikri yükselmez
Tabii o zaman size denk gelmez.
Kadın yükselmezse, alçalır vatan.
Samimi olamaz; onsuz bir irfan.
Ziya GÖKALP
Sevgili, eş, ana, arkadaş, kardeş ama en önemlisi varoluşumuzun nedeni.
Her şey kadınla başladı esasında, tüm Tanrılar kadın, toplumlar ise anaerkildi. İlk çiftçiler, ilk şifacılar hep kadındı. Av ve savaş arasında sıkışıp kalmış erkekleri insanlığa yükselten, insanlığı uygarlığın eşiğine getiren kadındı. Ve bugün yılın bir gününde hatırlanmakta olan kadın, kalan 364 gün hakları için savaş vermekte yıllardır.
Türkler’de kadın
“Tarih tekerrürden ibaret” derler, sanırım doğru. Sizler bu satırları okurken ben yıllar sonra bir kez daha aynı amaçla Isparta yollarında olacağım. Yıllar önce bir kasım sabahı acemi birliğime teslim olmak için Isparta yollarındaydım. Bugün ise bizim bir numara, Ege ile aynı amaçla Isparta yollarındayız. İki numara Deniz de Ankara’da birliğine teslim olacak bugün. Esasında aklımda bir gün önce yola çıkıp, önce onu Ankara’ya bırakmak, sonra Ege ile Isparta’ya devam etmek vardı. Amma velakin bizim Deniz nevi şahsına münhasır olduğu için kendi gitmeye karar verdi. Biz de Ege ile düştük Isparta yollarına... İnsanın yıllar sonra aynı yola bu kez oğlu ile düşmesi ilginç bir duygu.
İstanbul-Isparta arası yaklaşık 600 km. ve otomobille yaklaşık yedi saat sürmekte. En ideal rota İstanbul, Sapanca, Bilecik, Afyon, Isparta. Uçakla gitmek isterseniz; haftanın dört günü, pazartesi, çarşamba, cuma ve pazar günleri uçuş da var. Yaklaşık bir saat sonra Isparta’da oluyorsunuz. Süleyman Demirel Havalimanı’ndan
Baktım güzel bir liste oluşmuş, henüz plan yapmamış olanlara yardımcı olur belki deyip, bir kısmını sizlerle de paylaşmak istedim.
CRR’deki konser...
Dünyada türünün en iyi topluluğu kabul edilen Berlin Filarmoni Nefesli Beşlisi, bu akşam saat 20.00’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda. Berlin Filarmoni Orkestrası’nın kalıcı oda müziği grubu olarak 1988 yılında kurulan beşli Avrupa, Kuzey ve Güney
Amerika, İsrail, Avustralya ve Uzak Doğu’daki konserlerin yanı sıra Berliner Festwochen, Edinburgh Festivali, London Proms, Quintette gibi uluslararası festivallerin de aranan popüler toplulukları arasında yer alıyor. Bu akşam Mozart, Poulenc ve Beethoven’den eserler sunacak beşli, Obua’da Andreas Wittmann, klarnette Wenzel Fuchs, fagotta Bence Bogányi, kornoda Stefan Dohr ve piyanoda Özgür Aydın’dan oluşmakta...
Resim sergisi
Güven Kıraç çok yönlü bir sanatçı. Four Seasons Hotel Bosphorus’taki ‘Haiku’ isimli sergisinde bir diğer tutkusu olan resim çalışmalarından seçtiği
Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan’la sohbetimizi paylaşmaya geçtiğimiz hafta başlamıştık. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Zeyrek’te Süleymaniye’nin muhteşem manzarası eşliğinde sohbet ederken, Süleymaniye’yi sormamak olmazdı. Malum herkeste burası da Sulukule’ye dönecek endişesi var. Ben de sordum.
Süleymaniye ne olacak?
Ergün Bey’de, “Süleymaniye, Osmanlı’nın kurduğu bir Türk Müslüman mahallesidir ve dünya miras alanıdır. Tarih boyunca sokak yapısı bozulmamıştır. Eski fonksiyonuna uygun olarak konut alanı olarak korunmalı, binalar orijinal hali korunarak, restore ya da ihya edilmeli. Sulukule’ye dönmesine izin vermeyiz. Şu anda bütün yetki İBB’de. Beraberce çalışmayı bekliyoruz” dedi.
12 yeni mekan
“Fatih’e 12 yeni kültür sanat mekânı kazandırdık” dedi Ergün Bey...
“Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ile bir protokol imzalayarak, Devlet Tiyatroları’na FKSM’de bir sahne açtık. Yedikule Hisarı’nda ileride açıkhava sinema etkinlikleri,