Geçtiğimiz hafta Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan ile Zeyrek’te kahvaltıda buluştuk. Güncel siyasete hiç girmeden İstanbul’u, doğal olarak en çok Fatih’i konuştuk. Geçmişte neler yanlış yapılmış, yarını düşünerek bugün neler yapılmalı...
Hoş ve dolu dolu geçen sohbetimizin ilk bölümü aşağıda.
İstanbul ve Fatih
“İstanbul ve Fatih” dedim Ergün Bey’e ilk olarak. “Dünyanın her yerinde İstanbul dendiğinde akla gelen yer ve siluet burası. Ancak uzun yıllardır süregelen, bizim kuşağa mal edilemeyecek müthiş bir sosyo-ekonomik ve kültürel tahribat var. Peyami Safa’nın ‘Fatih-Harbiye’sindeki sorunlarla bugün arasında büyük fark yok. Vatan, Millet ve Kennedy ile Atatürk Caddesi bugün Fatih’i altından kalkılamaz sorunlarla baş başa bırakıyor. Burası yarımada ve son nokta, geçmişte planlama ona göre yapılmalıydı. Ama baktığımızda Fatih transit yolların merkezi durumunda” diye özetledi.
Turizm
Ve devam etti: “UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne İstanbul’dan
Uzun zamandır, detaylı bir Fatih yazısı yazmak istiyordum. Tarihi Yarımada’nın tamamını kaplayan, Suriçi diye de bilinen, adını şehri fetheden Fatih Sultan Mehmet’ten alan, İstanbul’un Fatih ilçesinden bahsediyorum.
Avrupa kıtasının en uç noktasında yer alan, dünyaya hükmetmiş iki imparatorluğun merkezi olmuş, dünyanın en güzel coğrafyası olduğu tüm milletlerce kabul edilmiş, sınırları Haliç, Marmara Denizi, Boğaziçi ve fethedilemez surlar ile çizilmiş gerçek İstanbul burası.
Her adımda tarih var
Şehr-i İstanbul’un en eski yerleşim alanlarına, ülkemizin somut kültür mirasının 10’da 1’ine sahip ilçe, Ayasofya, Kariye, Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii, Süleymaniye Camii, Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı, fethedilememiş kara surları gibi dünyanın en önemli tarihi eserlerine de ev sahipliği yapmakta.
Dünyanın her şehrinde eski şehir diye adlandırılan bölge, o şehrin en bakımlı, çekici, prestijli ve insanların yaşamak için can attıkları yer iken, ne yazık ki son yüzyılda bırakın hak ettiği saygıyı
“Ne içindeyim
zamanın...
Ne de büsbütün dışında...”
Bundan tam 60 yıl önce, ocak ayının 25’inde Türk halkı önemli bir şahsiyeti kaybettiğini Milliyet’te yayınlanan aşağıdaki haberle öğreniyordu.
“Tanpınar
vefat etti
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsü Ord. Profesörü Ahmet Hamdi Tanpınar dün bir kalb krizi sonunda vefat etmiştir.”
Nedendir bilinmez ama bazı insanlar meslekleri ile ilgili aşırı alınganlar. Karikatürlere, deyimlere, masum bir karşılaştırmaya ya da açıklamaya tepki vermeye hazırlar.
10 küsur yıl kadar önceydi sanırım, bizim liseden Bahadır Baruter’in çizdiği bir karikatüre Veremle Savaş Derneği çok bozulmuş dava açmıştı. Karikatürde eli sopalı adamlar, birkaç kişiyi küfürler eşliğinde kovalıyor, kaçanlarda, “Kaçıııınnnn Verem Savaş Derneği üyeleri bunlar” diye bağırıyordu. Verem ve savaş kelimeleri temelinde bakıldığında komik olan karikatürü nedense dernek bir aşağılama olarak görmüştü.
Her meslek grubunda var bu aşırı alınganlar. Kimi zaman neden alındıkların anlamak da mümkün olmuyor...
Rehberler de dahil oldu
Daha önce de yazdığım gibi benim turizmle tanışmam rehberlikle oldu. Sonrasında sırayla acenta, üniversite ve basın geldi. Ama rehberliği, güzel ülkemi, yurdum insanı başta olmak üzere yedi düvele anlatmayı hiç bırakmadım ve her daim mesleğim sorulduğunda gurur duyarak diğer titrlerimi bırakıp, “Turist
Son yıllarda herkesin ağzında ve aklında olan bir kelime ‘Glamping’. Değişen seyahat anlayışı, pandemi şartlarıyla birleşince öne çıkan tatil seçenekleri arasında en çok bilineni desek yanlış olmaz.
Özetle, doğada kamp yapayım ama dertleriyle uğraşmayayım lüksten de ödün vermeyeyim diyenlerin tatili bu...
İngilizce iki kelimenin, ‘glamourous’ ve ‘camping‘in birleştirilmesiyle oluşturulmuş. ‘Glamourous’, göz kamaştırıcı, büyüleyici, cazibeli anlamlarına gelmekte. Malum ‘camping’ ise kamp demek.
Yani lüksü doğanın ortasına taşıyarak alıştığınız konfordan vazgeçmeden, dünyanın el değmemiş noktalarında tatil yapmanın yeni yolu Glamping.
Nasıl bir seçenek?
Öncelikle bu bir çadır tatilinin çok ötesinde. Beş yıldızlı otel tatilinden sıkılanların yeni gözdesinde doğanın ortasında bir çadırdasınız. Ama konforlu bir yatağınız, sıcak suyu olan bir duşunuz, isterseniz jakuziniz bile var. Kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri beş yıldızlı otellerle yarışır.
Normal kamp ile farkı
Önce ortak noktaları söyleyel
Kovid-19 nedeniyle iki yıldır doğru düzgün tatil yapamıyoruz. Seyahat kısıtlamaları ve hastalık korkusu insanları gönüllü ev hapsine mahkum etti. Eğer son anda beklenmedik bir durum ortaya çıkmaz ise 2022’de bu değişecek. insanlar, pandeminin artık epidemiye dönüyor olması, aşının koruyuculuğunun anlaşılmasına bağlı olarak aşı olanlarının oranının artmasına ile artık yeniden doya doya tatil yapmak, gezmek istiyorlar.
Yapılan uluslararası araştırmalar yaklaşık her üç kişiden birinin bu yıl tatil için plan yaptığını ve uzun süredir tatile ve gezmeye hasret kalanların 2022’de kendilerini şımartma eğiliminde olacağını göstermekte. Kısaca bu yıl talebin kaliteli ve lüks seyahatlere olacağı düşünülüyor.
Önemi anlaşıldı
Günümüz teknolojisi tüm turistik ürünlere yerimizden kalkmadan ulaşmayı sağlamakta. Ancak pandemi bize seyahat acentesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Bir tatili planlamak için pek çok farklı turistik ürünü birbirleri ile en uyumlu şekilde bir araya getirmek gerekiyor ve bu iş
Geçtiğimiz ay İzmir’de Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Yunanistan Turizm Bakanı Vassilis Kikilias’ın katılımlarıyla Türkiye-Yunanistan 9. Turizm Forumu düzenlenmişti.
Konuşulan konular arasında vize muafiyeti, iki ülke arasındaki turist trafiğinin pandemi öncesi seviyelere getirilmesi, feribot seferlerine en kısa sürede yeniden başlanması, Taşınmaz Kültürel Mirasın Korunması İçin İşbirliği Protokolü, deniz yolu ile bağlanacak şehirlerin sayısını artırılması vardı.
Ancak bence bu forumdaki en önemli cümleyi Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy söyledi: “Yunanistan’ı rakip değil partner olarak görüyoruz.”
Umarım bu cümlenin öneminin farkına her iki ülkenin siyasetçileri ve bürokratları da varır.
Aynı denizi paylaşan, ortak geçmişe, tatlara, adetlere, düşünce yapısına sahip, dünya turizminde söz sahibi iki ülkenin ortaklığının, her iki ülkenin turizmine yapacağı katkı düşünülenin çok üzerinde olacaktır.
Ortak programlar, ortak pazarlama
Ortak coğrafya,
24 Kasım’da bu yılın son kruvaziyer gemisinin ardından, “Şehr-i İstanbul yıllar sonra gelen misafirlerini olması gerektiği gibi ağırlayabildi mi?” diye sormuş ve gemi yolcuları, rehberler, turizm şoförleri, Kapalıçarşı esnafı ve turizmcilerle yaptığım sohbetlerde anlatılan sorunların bir kısmını aktarmıştım. Bu hafta kaldığımız yerden sorunları özetlemeye devam edelim.
En büyük sorun taksiler
İstanbul’da yaklaşık 18 bin taksi ve 52 bin taksi şoförü var. Mesleğini layığı ile yapanlar çoğunlukta olsa da İstanbul’a gelen yabancı misafirlerin şikâyet ettiği konuların başında taksiler ve talep edilen fahiş ücretler gelmekte. Özellikle Sultanahmet bölgesinde taksi bulmak ciddi bir sorun. Bu bölgeden taksiye binebilen yabancı misafirlerin en büyük şikâyeti ise taksimetre açılmaması ve kendilerinden istenen astronomik ücretler. Sultanahmet’ten limana gitmek için kimi taksicilerin 100 dolar ve üstü para istediği aktarıldı konuştuğum misafirler tarafından.
Çözüm basit esasında. Sultanahmet’te merkezi bir noktada