Ligde artık geri sayım başladı. Avrupa bileti almanın hesabını yapan Trabzonspor da maç maç düşünmek zorunda olduğu son viraja girdi. Dolayısıyla biri bitmeden diğerini düşünme değil, her doksan dakikayı kazançlı kapama süreci başladı. Teknik direktör Ersun Yanal’ın bu stratejiyle oyuncularını motive etmeye çalıştığını biliyoruz. Lakin evdeki hesap her zaman çarşıya uymuyor.
Dün akşamki rakip, kırmızı hat stresinden uzaklaşmış Gençlerbirliği idi. Yanal, geçen hafta ilk yarım saat bocalamasına karşın, Antalyaspor maçını farklı kazanan kadroyu bozmamıştı. Bozmamıştı da, oyunu bozan başkent ekibi oldu. Her rakibe böyle oynayamazsınız. Olcay’ın sağda, N’Doye’un ortada, Yusuf’un ise sağda Pereira’nın partneri olma deneyimi, Trabzonspor’un yapmak istediklerini daha ikinci bölgede engelledi. Gençlerbirliği kafası rahat ve dirençli bir takım. ilk 45 dakikada yedi köşe atışı kullanması rastlantı değildi.
Buna karşın bildik hücum kombinasyonlarının dışına çıkarak sadece Rodallega’yı savunmanın arkasına atılan toplarla buluşturma düşüncesi, işe yaramadı bu bölümde. Cılız pozisyonlar vardı, etkili vuruş yoktu.
Futbolda bazen talihsiz bir olay işlerin doğruya dönmesine sebep olabilir. Okay’ın 40.
Tam bir hafta geçti, tozlar itina ile halının altına süpürüldü.
Volkan Babacan’ın Rizespor maçı sonrası karıştığı olay, saha içinde bir futbolcuya karşı gerçekleşse, alacağı ceza beş maçın altında olmayacaktı.
Artık biliyoruz ki darp edilen bir basın mensubu, darp eden de A Milli Takım kalecisi ise hem eylemin niteliği değişebiliyor, hem de alt sınırdan ceza çıkabiliyor.
Bir kenara not edin, bundan sonra o tarihi kararlar disiplin uygulamalarına örnek oluşturacak ve gazeteci dövmek serbest hâle gelecek...
Hukuk Müşavirliği ve Disiplin Kurulu’nu da tebrik etmek gerek, sayelerinde tüm zamanların en hızlı sevkleri ve cezalarını görmüş olduk! 48 saat içinde oldu da bitti, maşâllah.
Olaya karışanlar, vukuat dosyasını hazırlayanlar ve nihayetinde cezaları belirleyenlerin vicdanları ne kadar rahat, bilmiyoruz. Lakin azıcık empati yapabilseler, eminim en az saldırı kadar infial yaratan o kararlar farklı çıkabilirdi.
Her neyse. Milletin gözünün içine baka baka talimatlar üzerinden yapılan hukuk cambazlıkları alışmadığımız bir durum değil.
Artık net bir şekilde belli oldu; N’Doye Trabzonspor teknik direktörü Ersun Yanal’ın vazgeçilmezi. Beşiktaş maçında cezası nedeniyle ondan yararlanamamıştı. Dün akşam Antalyaspor karşısında forvette Rodallega’yı kullanırken, Senegalliye kontenjan açabilmek için topu süratle öne taşıma becerisi olan Castillo’dan vazgeçmeyi göze almıştı.
Yanal’ın tercihine fantezi diyenler olabilir. Hoca haklı çıktı mı? Çıktı. O zaman saygı duyacağız. Lakin, sağda oynamaya alışık Olcay ile N’Doye yer değiştirince takımın ritmi bozuldu. Orta alanda yarım saat süren bocalama, Antalyaspor’un işine yaradı. Onazi-Okay ikilisinin de geriye yaslanması hem pas trafiğini etkiledi, hem ev sahibi ekibin bu bölgeyi zorlanmadan geçmesine yol açtı. Bir tek Yusuf Yazıcı kaldı bu karmaşadan topu kurtaracak. O da yan yana oynamaya alıştığı Olcay’ı bulamayınca, temposu düşük, faul düdüğü çok, tatsız bir mücadele ortaya çıktı bu bölümde.
İlk yarım saatten sonra Trabzonspor önce baskı yapmaya başladı, ardından topun arkasında daha çok kalarak, Antalyaspor savunmasının arasına isabetli paslar yapmaya başladı. Nitekim Rodellega ve Pereira’nın bu boşluklara girerek yaptığı vuruşlar, sonucu değiştirecek nitelikteydi.
Trabzonsp
Bir VAR fırtınası esiyordu, rüzgar durulmaya başladı.
Video Assistant Referee (VAR), video hakemliği teknolojisini var gücüyle savunanlara karşı olmamakla beraber, acele edilmemesi yönünde görüş bildirmemiz o dönemler birilerine rahatsızlık vermişti.
Alt yapı, eğitim, ithal edilecek teknoloji, insana yatırım, maliyet, teknik imkanlar ve yerine getirilmesi zorunlu koşullar üst üste konduğunda, video hakemliğe yeni sezonda geçme iddiasının, konuyu algılama ve gerçekleri kavrama sürecine dönüştüğünü görüyoruz. Olumsuz bakmamak gerek, iyi bir gelişme.
Ben, Merkez Hakem Kurulu’nun önceliğinin VAR değil, sezonu selametle bitirmek olduğunu düşünüyorum. Tüm liglerde kıyasıya bir şampiyonluk ve kümede kalma mücadelesi var.
Kulüp başkanlarının Riva’yı mesken tutması da hayra alâmet değil. MHK üzerinde büyük bir baskı oluştu.
Bu yüzden, video hakemlikle ilgili tüm paydaşlarının aynı performansı göstermesi güç.
Adalet zedelenmesin!
Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı sayın Göksel Gümüşdağ projenin mimarı. Geçenlerde VAR’ın 2017-18 sezonunun ilk yarı sonlarında başlayabileceğini söylemişti. Hâlâ öyle mi düşünüyor, bilmiyorum. Belki olabilir, öngörülen tarihe yetişebilir.
Her ikisinin de ibret alınacak hikayeleri var, ders çıkarmayı becerebilirsek.
Türk futbolunun asırlık çınarlarından Ankaragücü çıkar, hırs ve siyaset üçgeninde, çelik çomak çeviren yöneticilerin kurbanı olmuştu yakın geçmişte...
Hiç acımadılar. Umursamadılar. Arkalarına bile dönüp bakmadan çekip gittiler.
Para yoktu, futbolcu yoktu, umut yoktu, borç çoktu tarihi kulüpte.
Düşmeye gör. Önce Süper Lig’e, ardından 1. Lig’e vedası, sarı-lacivertli renklere gönül verenlerin yüreğine evlat acısı gibi çökmüştü.
Puan silmeler, UEFA’dan cezalar peşi sıra gelirken, bıraktıkları enkazdan bir gram vicdan azabı duymayanlara inat, yeniden yeşertti dallarını Ankaragücü...
Kökleri sağlamdı. Gövdesi en sert fırtınalara direnç gösterecek kadar dayanıklı, her güz vakti dökülen yaprakları baharda daha güçlü geri dönecek kadar sevdalıydı güneşe.
“Trabzonspor mu çok kötü başladı, Beşiktaş’ın müthiş baskısı mı zoru bozdu?” sorusunun yanıtı, her ikisi de olur. İlk 25 dakikalık bölümden söz ediyoruz. Konuk ekibin istediği her şeyi yaptığı, Trabzonspor’un ise henüz maçın başında yediği golün de etkisiyle aciz kaldığı dakikalardan. Atiba ve Oğuzhan’ın orta sahada dilediği gibi top çevirdiği, Gökhan ve Adriano’nun kanatlardan sık sık bindirme yaptığı, Cenk’in ceza alanı içinde cirit attığı zaman diliminden. İkinci gol de gelebilirdi, üçüncüsü de.
İnanın Trabzonspor’un yerine bir başka takım olsa, dün geceki gibi müthiş keyifli, karşılıklı şık gollerle taçlanmış, tribünleri coşmuş bir maç izleyemezdik.
Futbol hatalar oyunu. Belki de güzel yanı bu. 25. dakika Olcay’ın yoktan var ettiği, Yusuf Yazıcı’nın asist yaptığı, Okay’ın nefis vuruşuyla eşitlik sayısını getirdiği o pozisyon, Trabzonspor’un maça dönüş anıydı.
Sonrası futbol adına hemen her şeyin yaşandığı bir mücadele vardı sahada. Bol pozisyon, bol gol, heyecan ve adranalin. Tekmili bir arada. Hatta santradan bir gol bile izleyebilirdik Rodellega’nın vuruşunda top 5 santim aşağıdan gitse.
İki takımın da zaman zaman inisiyatifi ele aldığı, dolayısıyla karşılıklı pozisyonların
Yıllardır taraftarı olay çıkardığı için ceza alan kulüpler gördük. Saha kapatmalar, tribün boşaltmalar, seyircisiz oynamalar.
Ancak bu kez ibretlik bir durumla karşı karşıyayız. Geçen hafta oynanan Çaykur Rizespor- Trabzonspor maçından söz ediyoruz. Maç bitti, Trabzonspor seyircisi takımını çağırdı, birlikte sevindiler. Hatta tam olarak da sevinemediler. Rakibin ligdeki kötü konumunu düşünen bordo-mavili oyuncular, abartmadan soyunma odasının yolunu tuttular. Bizler de basın tribününde yazımızı tamamlamak üzereydik ki, bir gürültü koptu.
Trabzonspor taraftarı birbirine girmiş, polis müdahale etmiş, arbede yaşanmaya başlamıştı. Az önce galibiyet kutlanırken, bir anda ortalık karışmıştı.
Neden mi? İnanın şaşıracaksınız duyduklarınıza.
O bölümde binin üzerinde taraftar vardı. Bir grup İzmir marşını söylemeye başladı. Diğer grup ise onlara müdahale etti. Önce sözlü sataşma, ardından kavga başladı. Zor ayırdılar renktaşları!
Toplumun bu kadar sevgisiz ve tahammülsüz olması ne kadar korkutucu... Ortak paydalar üzerinden ayrıştırılmaya çalışılması ne kadar üzücü...
İçimiz cız ediyor. Sormadan edemiyoruz. Bu ülkede statlarda mehter marşı çalınmıyor mu?
Öncelikle şunu söyleyelim. Kaleci Onur ve maçın gizli kahramanı Okay olmasa, Trabzonspor’un Rize deplasmanında bırakın galibiyeti, puan alması bile çok güçtü. Yatıp kalkıp önce kaptana, sonra genç Okay’a dua etsinler.
Ligin ikinci yarısındaki performansıyla umutsuzluğu hedefe çeviren bordo-mavililer, sezonun en kritik maçlarından birini oynadı. Küme düşme hattına demir atmış rakip karşısına eksik kadro ile çıktı. Avrupa hayalini canlı tutabilmesi için kazanması gerekiyordu. Aksi skorlar, Beşiktaş ve Antalyaspor maçlarını anlamsız kılabilirdi.
Pereira, Uğur ve Yusuf Yazıcı gibi takım oyununun önemli parçaları cezalıydı. Ersun Yanal, “güvenlik bölgesini” Zeki-Medjani-Durica ve sakatlıktan çıkan Mas’tan oluşturmak zorunda kaldı. Olcay’ın partneri Yazıcı’nın yerine ise Bero vardı ama uyumsuzdu.
Peki üç oyuncunun yokluğu bir takımı bu denli etkiler mi? Bunu neden soruyoruz; çünkü Trabzonspor attığı şans golü dışında maç boyunca organize atak geliştirmekte ve pozisyon üretmekte çok zorlandı. Açık söylemek gerekirse, özellikle sağ kanatta ofansif yönü güçlü Pereira ile topu sürekli öne taşıyan Yusuf Yazıcı’yı çok aradı gözler. Dolayısıyla son haftaların golcüsü N’Doye yüzünü kaleye dönme