Tam bir hafta geçti, tozlar itina ile halının altına süpürüldü.
Volkan Babacan’ın Rizespor maçı sonrası karıştığı olay, saha içinde bir futbolcuya karşı gerçekleşse, alacağı ceza beş maçın altında olmayacaktı.
Artık biliyoruz ki darp edilen bir basın mensubu, darp eden de A Milli Takım kalecisi ise hem eylemin niteliği değişebiliyor, hem de alt sınırdan ceza çıkabiliyor.
Bir kenara not edin, bundan sonra o tarihi kararlar disiplin uygulamalarına örnek oluşturacak ve gazeteci dövmek serbest hâle gelecek...
Hukuk Müşavirliği ve Disiplin Kurulu’nu da tebrik etmek gerek, sayelerinde tüm zamanların en hızlı sevkleri ve cezalarını görmüş olduk! 48 saat içinde oldu da bitti, maşâllah.
Olaya karışanlar, vukuat dosyasını hazırlayanlar ve nihayetinde cezaları belirleyenlerin vicdanları ne kadar rahat, bilmiyoruz. Lakin azıcık empati yapabilseler, eminim en az saldırı kadar infial yaratan o kararlar farklı çıkabilirdi.
Her neyse. Milletin gözünün içine baka baka talimatlar üzerinden yapılan hukuk cambazlıkları alışmadığımız bir durum değil.
Yıllar önce disiplin kurulu bir büyük kulübümüzün sahasını kapatmış, karar basına henüz duyurulmamıştı. Ama ne olduysa bir-iki saat içinde saha kapatma cezası paraya çevrilmiş, araya girenler (!) sayesinde adaletin kantarıyla oynanmıştı.
Sonra... Sonrası aşikâr. Aynı takımın seyircisi, geçen yıla kadar çıkardığı olaylar yüzünden kulübünün defalarca ağır cezalar almasına neden olmuştu.
Anımsarsınız, rahmetli Turgut Özal, “Anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz” lafını etmişti 90’lı yıllarda.
Delinen sadece anayasa olsaydı keşke. Geldiğimiz nokta ortada!
Ayrımın kralı
Adaletin rengi olmaz, gün gelir herkese lazım olur derler.
TFF talimatları da öyle. Adamına, kulübüne, gücüne göre yorumlanamaz.
Yazılı metinleri elek haline getirir, raporları sağından solundan sündürürseniz, yarın aynı haksızlığa uğradığınızda şikayet makamı bulamazsınız karşınızda!
Başakşehirspor kulübünün kavgaya karışan futbolcuları arasında yaptığı ayrım da böyle bir şeydir. Yumruğun ve tekmenin şiddeti değil, niyettir önemli olan. Aynı çirkinliğin aktörlerini etik değerler üzerinden değil de, sportif başarı kaygısıyla sınıflandırdığınız vakit, bırakın kamuoyunun gazını almayı, onları daha çok öfkelendirir ve inandırıcılıktan uzaklaşırsınız.
Kavga görüntüleri ve PFDK kararları gibi akıllara kazınacak bir de fotoğrafı vardı, bu trajik hikayenin nihayetinde. Başakşehirsporlu futbolcuların, üç gün önce darp ettikleri iki meslektaşımızdan özür dilemek için biraraya geldikleri an.
Servis edilen o kareye dikkat ettiniz mi? Volkan, Ufuk, Ayhan ve A Spor muhabirinin yüzleri kayış gibiydi. Yan yana durmak bile zor gelmişti belli ki... İçlerinden bir kişi tebessüm ediyordu. O da geçmişteki vukuatlarının yanında “Güç bende. Ne var ki bunda?” der gibiydi!
İçim acıdı kurgulanan barışma törenine...
Üzüldüm, mesleğimiz ve meslektaşlarımız adına!
Ersun Yanal’ın kafasındaki tilkiler!
İşler iyi giderken bir teknik direktör takımını eleştirip, eksiklerden söz ediyor, taraftarın gözünü boyamaya kalkmıyorsa, o iyi bir teknik adamdır.
Kötü günlerde bile futbolcularını camianın önüne atmıyor, hesaplaşmasını aile içinde yapıyor, kimseyi kandırmayıp acı ama doğru tespitlerde bulunuyorsa, o teknik adam sadece kendi kariyerini değil, takımının geleceğini de planlıyor demektir.
Ersun Yanal’dan söz ediyorum. Hoca öz eleştiri yapmasa, zaten hataları ve yolunda gitmeyen işleri kurcalayan birileri çıkacaktır. Bu fırsatı başkalarına vermemek, akıl oyunlarında bir hamle öne geçmektir.
Trabzonspor adına sezon berbat başlamıştı. İkinci yarı öncesi kadroya dört tılsımlı dokunuş yetti.
Taraftarı heyecanlandıran, camiaya umut veren bir takım çıktı ortaya. “Bunlar küme düşer” diyenler bile düzeltti söylemlerini.
Şu çok açık; ekonomik olarak batmış bir kulübü ayağa kaldıracak ilk faktör para değil, saha sonuçlarıdır.
Trabzonspor takımı, kazandığı puanlar ile başkan ve yönetimin ağır sorumluluğu hafifletmiş, hatta yüke ortak olmuştur.
Bu kombinasyonun uyumu, Trabzonspor’un geleceğini de şekillendirecektir. Avrupa hedefi bunlardan biridir.
Tekrarlayalım, üç ön eleme turu oynayarak Avrupa ligini zorlamak, 50. yıl hedefi için risktir.
Diyelim ki böyle oldu. Bu maçları hazırlık sürecinin parçası görüp eğlenceli hâle getirebilirseniz, futbolcuyu stresten kurtarır, baskı altında kalmadan Avrupa serüvenini renklendirebilirsiniz.
Doğru rotayı çizebilmek için 6 zorlu hafta var. Ersun hocanın kafasında dolaşan tilkilerin ne fısıldadığını az çok biliyorum. 5 maç kazanmak, ligin kaderini değiştirebilir. Artısı zirveyi toz duman edebilir!
Bu cezaları kim verdi?
-Yomraspor futbolcusu Selcan Pekkanlı’nın rakip takım oyuncusuna yönelik “saldırısı” nedeniyle 5 resmi müsabakadan men edilmesine (06/04/2017)
- Bugsaşspor futbolcusu Mahmut Boz’un rakip takım oyuncusuna yönelik “şiddetli hareketi” ve “saldırısı” nedeniyle 8 resmi müsabakadan men edilmesine (03/11/2016)
- Bingölspor kaleci antrenörü Mehmet Atlı’nın rakip takım oyuncusuna yönelik “saldırısı” nedeniyle 5 resmi müsabakadan men edilmesine (28/11/2016)
- Cizrespor oyuncusu Onur Terzioğlu’nun takım arkadaşına yönelik “şiddetli hareketi” nedeniye 3 resmi müsabakadan men edilmesine (02/03/2017)
- Tefenni gücü oyuncusu Süleyman Eryılmaz’ın hakeme yönelik “saldırısı” nedeniyle 9 resmi müsabakadan men edilmesine (24/11/2016).
Bu kararları görüntü olmadan, sadece temsilci raporlarına dayanarak kimler verdi? Aynı talimatları uygulayan Profesyonel ve Amatör Futbol Disiplin Kurulları!
Aman efendim bunlarda gazeteciye saldırı yok ki! Talimatta da yok. Oyunun paydaşlarını mesleklerine göre ayırırsanız, gün gelir ters köşe olursunuz!