Üç günde bir maç oynamak zor. Bizim ligimiz henüz bu tempoyu kaldıracak düzeyde değil. Üzerine sakatlıklar ve Covid illetini de ekleyin, teknik adamların işi gerçekten kolay değil. Dolayısıyla sürpriz diye nitelendirilen, aslında normal karşılamamız gereken skorlar çıkıyor ortaya. Tıpkı son 6 haftada ağları sadece iki kez havalanan Trabzonspor’un kendi sahasında Galatasaray’dan iki gol yemesi gibi. Ne kadar eksik olursanız olun, bazı maçları forma kazanır. Trabzonsporlu futbolcular bu gerçeğin farkında değil ne yazık ki.
Bordo-mavili ekip cephesinden bakarsak, bu seviyedeki bir maçta Ekuban ve Abdülkadir Ömür’ün yokluğu kesinlikle hissedildi. İkisi de özel yetenek ve üreten isimlerdi. Ama yoklukları yenilgiye asla mazeret olamaz. Galatasaray da aynı sıkıntıyı yaşıyordu.
Abdullah Avcı’nın göreve gelmesinden sonra dün akşama kadar savunma güvenliğini ön planda tutan ve bu anlamda ciddi yol alan bir Trabzonspor izliyorduk. O cephe de çöktü. Eleştiriler ise takımın üçüncü bölgede etkisiz
Son söyleyeceğimi baştan yazayım; Türkiye Futbol Federasyonu yargı kurullarına zerre kadar inancım kalmadı. Nedenini açıklayacağım.
Hukukta süreç şöyle işler; ortada yasalara aykırı bir eylem varsa savcı iddianamesini hazırlar, mahkeme kararını verir, taraflar bir üst mahkemeye itiraz eder.
Futbolda ise prosedür bellidir. Hukuk Müşavirliği raporlara ve belgelere göre dosyayı düzenler, Profesyonel Disiplin Kurulu’na sevk eder, kurul cezayı keser, beğenmeyen varsa Tahkim Kurulu’na gider.
TFF talimatları herkese açık. Sıfır hukuk bilgisi olan biri okuduğunda, suçun karşılığı cezayı aşağı yukarı öğrenebilir. “Aşağı yukarı” dedim, her yasanın, her talimatın “gerektiğinde” kullanılsın (!) diye esnetilecek bir boşluğu vardır.
Fazla uzağa gitmeyeceğim. Öncesinde defalarca dile getirdim. Aynı zihniyet iş başında.
Bir; Kayserispor kulübü başkanı Berna Gözbaşı, Göztepe maçından sonra hakemlere yönelik “sportmenliğe aykırı hareketi” ve “hakareti” nedeniyle PFDK’ya sevk edildi.
Kurul, ilk eylemi nedeniyle 15, ikincisi
Trabzonspor’un bu maçı kazanmasının adı mucizedir. Bir kez daha tescil edildi ki, futbolun adaleti filan yok. Kimin aklına gelirdi beraberliğe sevineceği mücadeleden üç puanı cebine koyup evine döneceği? Hele ikinci yarıdaki görüntüsüyle. Hatayspor deyim yerinde ise futbolu ve pozisyonları ile ezdi rakibini. Neler kaçırdı neler? Sonra “atamayana atarlar” gerçeği devreye girdi. Doğrusu yazık oldu.
Kazanmak için her şeyi yapan Hatayspor, yenilgiyi hak etmedi.Dönelim maça. Önce şunun altını çizeyim; kimse geçen sezonun uçan, koşan, atan Trabzonspor’unu beklemesin. Mevcut futbolcu kalitesi ile bu mümkün değil. Öncelikle Sörloth gibi bir gol ustası yok. Oyun onun üzerine kuruluyordu. Norveçli yakaladı mı atıyordu, attırıyordu. Sosa’nın kayıp olmadığını savunsam da, kritik anlarda sahneye çıkması yetiyordu. Ve Novak. Savunması yoktu ama ofansa katkısı müthişti.Peki onların yerine ikame edilenler? Abdullah hoca sezon başında Trabzonspor’un başında olsa, eminim yeni transferlerin yarısına onay
Trabzonspor maçı kazandı diye övgüler yağdıracak değilim. Skor üzerinden yorum yapmak günü kurtarmak isteyenlerin işi. Oysa gerçekler çok farklı.
Geçen sezon hücumun her türlüsünü deneyen takımdan orta sahayı zorla geçen, golü unutan bir ekibe dönüştü bordo-mavililer.
Evet Abdullah Avcı ile birlikte savunma kurgusu oturdu, sıkıntı azaldı. İki iyi stopere sahip olmanız neyi değiştirir ki? Bu tempoda ve bu kadar düşük pas yüzdesi ile üçüncü bölgede etkili olmanız çok zor. Hele böyle bir orta saha ile. Hepsinin eli belinde idi dün. Baker ve Flavio’nun bu kadar isteksiz ve vurdumduymaz olması sanırım giydikleri formanın ağırlığını henüz öğrenememiş olmalarından. Bu kadar ucuz değil Trabzonspor’da oynamak. Onların negatifliği Abdülkadir Parmak’ı da bozdu. Görev bölgeleri takımın omurgasıdır, eğildin mi, bükülürsün. Alternatifi olsa, Abdullah hoca üçünü de aynı anda değiştirirdi.
Son dört maçta rakip ağları iki kez bulan,
Tarih 1 Haziran 2018. Yer Ankara. Türkiye Futbol Federasyonu olağan genel kurul salonu.
Kürsüde dönemin Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören var. Futbolun sorunları ve çözümlerinden söz ederken konu Video Asistan Hakemliğine (VAR) geliyor.
Herkes hakem hatalarından şikayetçi. Çözüm olarak VAR’ın bir an önce devreye girmesi isteniyor.
Ancak Demirören endişeli. Başkan delegelere sesleniyor ve uyarıyor:
“Eminim VAR’ın en büyük koruyucuları sizler olacaksınız. Ancak devre arası MHK seminerinde de ifade ettim. VAR kapsamındaki 4 pozisyonu 14’e çıkarır, sahanın her yerindeki pozisyonları tartışmaya açarsak, VAR’ı doğmadan öldürürüz. Bu yine kaosu, çözümsüzlüğü doğurur ki, Türk futboluna zarar verir. Dilerim suni kaos ortamını ve güven sorununu sizlerin isteği ile uygulanacak VAR sistemi çözsün.”
Çoğu kulüp yöneticisi ve futbolun paydaşları anlam verememişti “4-14” denklemine! VAR’ın temel aldığı dört esas vardı. Kullanımı bunlarla
Samet Aybaba Türk futbolunda en iyi takım analizi yapan teknik direktörlerden biridir. “Hadi oğlum çıkın oynayın” tarzı meslektaşlarına benzemez. Ve bana göre bu ligde hak ettiği yerlere gelemeyen kıymetli hocalar arasında yer alır.
Aybaba belli ki Trabzonspor dersini de iyi çalışmıştı. Maç önde baskı yaparak başladı ve rakibin yüksek istatistiklere sahip pas trafiğini bozmayı bildi. Maçtan önce “kazanmak istiyoruz” mesajı veren Aybaba, Trabzonspor’un ofansif yanına da dikkat çekmişti. Sanırım oyuncuları da mesajı almıştı, çünkü ilk yarıda inanılmaz fırsatlar buldu ev sahibi ekip. Hani biraz son vuruş becerileri olsa, Trabzonspor bundan birkaç hafta önce olduğu gibi süngüsü düşük giderdi soyunma odasına. Şu çok net, beraberliğe üzülmesi gereken taraf, sarı-kırmızılar idi.
Peki; Kayserispor cephesinde işler böyle idi de, bordo-mavililer ne yaptı, daha doğrusu yapamadı?
Bir defa, bu müsabakada takım savunmasından söz etmek mümkün değildi. Bu kadar çok pozisyon vermeleri, başka nasıl
Paris Saint German - Başakşehirspor maçında yaşanan çirkin olay; ırkçılığın dini, milleti, mesleği, mezhebi olmadığını anlattı bize.
Futbolcu gördük, teknik adam gördük, siyasetçi gördük, polis gördük, taraftar gördük, başı boş serseriler gördük. Ancak kimin aklına gelirdi sloganı “ırkçılığa hayır” olan UEFA’nın en üst düzey organizasyonunda bir hakemin bilinç altının açık vereceği?..
O kameramanı ve yönetmeni kutlamak lazım. Rumen hakem Sebastian Coltescu’nun, Pierre Webo için kullandığı ırkçı söylemi tespit edip ekranlara yapıştırmasa ve tüm dünya görmese, Başakşehir yardımcı antrenörü maruz kaldığı saldırıyı nasıl kanıtlayacaktı? Gördüğü kırmızı kartı ve öfkesini içine gömecek, soyunma odasında hüngür hüngür ağlayacaktı belki de.
Bu insanlık dışı hikayeyi yırtıp atan adam Demba Ba, hakemlere tepkisini en üst tonda dile getirmese, herkesin yaptığı yanına kâr kalacaktı; kim bilir!
Olayın yaşanmasıdan sonra ve yarım kalan maçın
Son iki maçını kazanmış olsa da, ofansif tarafı eksik bir Trabzonspor izlemiştik. Oysa bu takımın geçen sezon keyif veren yanı, ligin en çok gol atan ekibi olmasıydı. Madalyonun öteki tarafına bakarsanız, bütün halinde savunma becerilerini geliştirmeye çalışan bir Trabzonspor vardı.
Skoru değerlendirmeden önce şu saptamayı yapmam gerek; Bir yanda dokuz gün dinlenmiş bordo-mavili ekip, karşısında ise yoğun maç trafiği ve eksik oyuncuları ile Sivasspor. Fiziki üstünlük Trabzonspor’dan yana olmalıydı.
Lakin Abdullah Avcı’nın oyun felsefesinde “tutan” ama kolay “atan” takımı izlemek için sabır ve zamana ihtiyaç olduğu ortada. Çünkü eldeki malzeme belli.
Topa daha fazla sahip olmak, savunma ile ikinci bölge arasındaki işbirliğini sağlam tutmak Abdullah hocanın önceliği. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş. İlk sekiz haftada 15 gol yemiş bir takımdan söz ediyoruz. Avcı’nın teşhis koyması, tedaviye başlaması ve hastayı ayağa kaldırması kolay değil. Özlenen Trabzonspor ne zaman mı geri döner? Biraz sabır