Son söyleyeceğimi baştan yazayım; Türkiye Futbol Federasyonu yargı kurullarına zerre kadar inancım kalmadı. Nedenini açıklayacağım.
Hukukta süreç şöyle işler; ortada yasalara aykırı bir eylem varsa savcı iddianamesini hazırlar, mahkeme kararını verir, taraflar bir üst mahkemeye itiraz eder.
Futbolda ise prosedür bellidir. Hukuk Müşavirliği raporlara ve belgelere göre dosyayı düzenler, Profesyonel Disiplin Kurulu’na sevk eder, kurul cezayı keser, beğenmeyen varsa Tahkim Kurulu’na gider.
TFF talimatları herkese açık. Sıfır hukuk bilgisi olan biri okuduğunda, suçun karşılığı cezayı aşağı yukarı öğrenebilir. “Aşağı yukarı” dedim, her yasanın, her talimatın “gerektiğinde” kullanılsın (!) diye esnetilecek bir boşluğu vardır.
Fazla uzağa gitmeyeceğim. Öncesinde defalarca dile getirdim. Aynı zihniyet iş başında.
Bir; Kayserispor kulübü başkanı Berna Gözbaşı, Göztepe maçından sonra hakemlere yönelik “sportmenliğe aykırı hareketi” ve “hakareti” nedeniyle PFDK’ya sevk edildi.
Kurul, ilk eylemi nedeniyle 15, ikincisi için ise 75 gün hak mahrumiyeti verdi. Toplam 90 gün. İtiraz edildi, Tahkim Kurulu aynen onayladı.
Karagümrük Başkanı Süleyman Hurma yine hakeme hakaretten bu kez üst sınırdan 150 gün ceza aldı. Bakalım Tahkim ne yapacak.
İki; Alanyaspor teknik sorumlusu Çağdaş Atan, Gençlerbirliği maçında rakip takım mensubuna “hakareti” sebebi ile disipline gönderildi. En alttan 2 maç hak mahrumiyetini aldı. Kulüp itiraz etti, Tahkim “devreye” girdi ve bir maça indirdi. Gerekçe mi? “Olayın oluş şekli dikkate alındığında” gibi soyut bir sebep sunuldu.
Yeri gelmişken, kurulun başkan ve üyelerine soruyorum; Bunu sık sık yapıyorsunuz, açıklar mısınız “olayın oluş şekli” ne demektir? Tahrik deseniz anlarım, muhatabından özür dilemiş deseniz, yine anlarım. Nasıl “olmuş” merak ediyorum!
Suçun niteliği?
Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, Karagümrükspor maçında oyundan atıldı. Hukuk müşavirliği talimatlara aykırı üç ayrı eylem tespit etti. Hakeme yönelik “sportmenliğe aykırı” hareketi, hakeme “hakareti” ve ihraç sonrası sahaya inerek “tedbire uymaması.”
PFDK ilk eyleme alt sınırdan 1 maç ceza verdi. Aykırılık yok.
Gelelim ikincisine. Hukuk Müşavirliği Terim’i “hakeme hakaret” suçundan sevk etti. Karşılığı 41. maddenin (c) bendine göre 3 ila 7 maç hak mahrumiyeti. Disiplin kurulu ne yaptı? Suçun niteliğini (!) değiştirdi. Hocanın kırmızı kart görmesine neden olan ve peşi sıra gelen “hakareti” aldı “sportmenliğe aykırı” harekete taşıdı. Ona da 2 maçı uygun gördü.
Ve sonuncusu; tedbirli olduğu halde maç sonrası yeşil alana girmesi yasak olan Terim, bitiş düdüğü ile birlikte kendini içeri attı. Eylemin tanımı “tedbire uymamak.” Karşılığı en az 4, en fazla 12 maç ceza. PFDK ne yaptı? Önce alt sınırdan 4 maç öngördü, sonra talimatın “takdiri indirim” maddesini kullanıp 2 maça indirdi. Ama bir şey unuttu. O madde, takdiri indirim yapıldığı durumlarda, “gerekçesi kararda gösterilir” diyordu. Biz göremedik. Neyin takdiri acaba?
Bu arada son dokuz sezonda toplam 30 maç ceza almak, Fatih Terim’in öz eleştiri yapması gereken önemli bir konudur diye düşünüyorum. Hep mi hakemler suçlu?
Kimse alınmasın!
Verdiğim örnekler kişileri hedef göstermek amaçlı değil. Kulüp, başkan, futbolcu, teknik direktör adı değişebilir.
Temel sorun, TFF yargı organlarının ne kadar adaletli ve tarafsız davrandığı. Kişisel fikrimi tekrarlıyorum; PFDK ile Tahkim Kurulu, “güçlünün” ve “sesi çok çıkanın” yanında saf tutuyor.
Keşke herkese aynı mesafede durabilseler. O talimat hükümleri seni de beni de eşit tartabilse. Yoksa vicdanlar hep rahatsız olacak.
Ama zor. Kendilerini o makamlara getirenler belli. Bunun da bir karşılığı olmalı. Yıllardır kurullarda dört büyüklerin borusu öter. Diğerleri ise sistemin figüranları olur!
Peki, doğrusu bu mu?..
Burak penaltıyı ‘iade’ ederse!..
Burak Yılmaz ve Yusuf Yazıcı’nın Lille’deki performanslarını gururla izliyoruz. Goller, asistler ayakta alkışlanıyor.
Milli oyuncularımız hemen her hafta bir Fransız gazetesinde manşet oluyor.
Sonuncusu Lille- PSG maçından sonra idi. Golsüz biten maçın uzatma dakikalarında Burak’ın rakibi ile girdiği mücadelede top taca çıkmış, hakem, atışı ev sahibi takımın kullanmasını istemişti. PSG’li futbolcuların yoğun itirazı üzerine Burak hakeme topun kendisinden çıktığını söylemiş ve karar değişmişti. Burak’ın yaptığı Fair-play adına takdir edilecek bir davranıştı!
İnsanlar yaşı ilerledikçe, olgunlaştıkça, eski alışkanlıklarından vazgeçiyor galiba. Süper ligde forma giyerken aynı Burak’ın adı “penaltı alma ustasına” çıkmıştı. Ceza alanı içinde ona yaklaşan korkuyordu. Ya kendini atarsa, ya olmayan bir penaltı yaratırsa diye! Yıllarca bunu denedi, başarılı da oldu.
Burak için “Penaltı” ile “taç” atışı arasında fark olmadığını test etmenin tek yolu var. Ben şimdi kendisinden lehine, haksız verilmiş bir penaltı kararından sonra hakemi uyarıp, “Bir şey yoktu hocam” demesini bekliyorum.
Günahlarından arınmak ve geçmişin kötü izlerini silmek için bundan iyi fırsat mı olur? Ha gayret Burak!
Aynı kağıdın!
“Aynı kağıdın arka ve ön yüzleri gibiyiz. Sonsuza dek beraber; ama hiçbir zaman birbirlerini göremeyen..” Aziz Nesin
Trabzon’un “zor” ile sınavı!
Abdullah Avcı ile birlikte ayağa kalkmaya çalışan Trabzonspor, 5 maçlık bölümde dişine göre rakiplerle oynadı. En az hasarla atlattı. Bu bir şanstı.
Akşam “büyükler” kategorisinde Galatasaray’ı ağırlayacak. Yani “zor” ile ilk ciddi sınavı olacak.
Karadeniz ekibinin en büyük kozu savunma güvenliği kuşkusuz. Lakin gol atmadan maç kazanılmıyor. Avcı’nın, beraberliği iyi bir sonuç olarak göreceğini sanmıyorum. Tek puan ancak kötünün iyisi olur.
Maçın sonucunu Trabzonspor’un orta sahadaki performansı belirler.
Parmak, Flavio ve Baker maçın önemini kavrar, savunma ile üçüncü bölge arasındaki pas trafiğini doğru yönetebilirse, ev sahibi ekibin skor bulması, dolayısıyla maça ortak olması sürpriz sayılmaz. Bu Avcı’nın rakibe karşı uygulayacağı en gerçekçi eylem planıdır.
Ya çok sıkıcı bir maç olacak, ya keyifle izleyeceğimiz bir doksan dakika...