Tarih 1 Haziran 2018. Yer Ankara. Türkiye Futbol Federasyonu olağan genel kurul salonu.
Kürsüde dönemin Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören var. Futbolun sorunları ve çözümlerinden söz ederken konu Video Asistan Hakemliğine (VAR) geliyor.
Herkes hakem hatalarından şikayetçi. Çözüm olarak VAR’ın bir an önce devreye girmesi isteniyor.
Ancak Demirören endişeli. Başkan delegelere sesleniyor ve uyarıyor:
“Eminim VAR’ın en büyük koruyucuları sizler olacaksınız. Ancak devre arası MHK seminerinde de ifade ettim. VAR kapsamındaki 4 pozisyonu 14’e çıkarır, sahanın her yerindeki pozisyonları tartışmaya açarsak, VAR’ı doğmadan öldürürüz. Bu yine kaosu, çözümsüzlüğü doğurur ki, Türk futboluna zarar verir. Dilerim suni kaos ortamını ve güven sorununu sizlerin isteği ile uygulanacak VAR sistemi çözsün.”
Çoğu kulüp yöneticisi ve futbolun paydaşları anlam verememişti “4-14” denklemine! VAR’ın temel aldığı dört esas vardı. Kullanımı bunlarla sınırlı kalmalıydı. Başkan Demirören bugünleri mi öngörmüştü bilemem ama, haklı çıktı.
Tu-kaka oldu!
Geldiğimiz noktaya bakın. Artık maçlardan sonra hakem değil, VAR konuşuluyor. Uluslararası Futbol Birliği Kurulu’nun da (IFAB) marifetiyle (!) VAR’ın içeriği o kadar değişti, kafalar o kadar karıştı ki...
Zaten hakem kararlarında standart yoktu, üzerine bir de VAR’ın çelişkileri eklendi.
Her köşeden farklı ses çıkıyor; “Sistem futbolun doğasına aykırı”, “VAR’ı kaldıralım”, “Orada var da, burada neden yok?” “VAR buna niye karışmıyor?”, “VAR niçin var?”
Hadi gelin, çıkın işin içinden. VAR’ı “ota - çöpe” müdahale eder hale getirirseniz, olacağı bu idi. Sadece biz değil, Avrupa’nın pek çok ülkesi şikayetçi VAR’dan.
IFAB’ da ne istediğini bilmiyor. Bir dediğini, iki ay sonra değiştiriyor. Ya da “derdini” anlatamıyor! Anlatıyorsa, o zaman başka bir sorun var, muhatapları “anlamıyor.”
Yorumcusundan teknik direktörüne, kulüp başkanından futbolcusuna herkes Video hakemliğinden müzdarip!
İki yıl önce futbola “mucize reçete” olarak sunulan, methiyeler dizilen VAR, şimdi tu-kaka oldu. Niye mi? İpin ucu kaçtı, VAR amacından uzaklaştı.
Bundan sonra ne mi olur? Kimse yüz milyonlarca euroluk yatırımı çöpe atamaz. Ben ilk günden karşı çıkmıştım, uygulamaya bakınca haklı olmaktan mutlu değilim.
Hakemler yıpranıyor, MHK yıpranıyor, federasyon yıpranıyor. Kimileri de mal bulmuş mağribi gibi üzerine atlayıp, reyting peşinde koşuyor.
IFAB’ın yapması gereken, Avrupa şampiyonası öncesi VAR ile ilgili prensipleri kalın bir kalemle yeniden çizip, kafa karışıklıklarına son vermek.
Armut piş, ağzıma düş!
Türk futbolunda altyapı denince akla iki kulüp gelir. Bursaspor ve Altınordu. Gerisi lafügüzaf.
Bizde hem oyuncu yetiştirip hem yarışmacı olmak çok zor. Hele işin kaymağını yemeyi alışkanlık haline getirmiş üç büyükler için imkansız gibi.
Bu sezon gündem Bursaspor. Gözler Vakıfköy’de filizlenip profesyonel liglerde kök salmayı başlayan Batuhan Kör, Ali Akman ve Burak Kapacak’ın üzerinde.
Daha şimdiden İstanbul takımlarının iştahını kabartmaya başladı gençler. Hazıra konmaya alışmışlar, armut piş, ağzıma düş. Oysa “Basarız parayı, alırız” şımarıklığı neler kaybettirdi onlara?
Batuhan, Ali ve Burak kardeşlerime naçizane önerim, başınızı döndürmesin yazılıp çizilenler. Yolunuz çok uzun. Örnek alacaksanız, ocağınızdan yetişmiş Enes Ünal’ı, Umut Meraş’ı örnek alın. Çağlar Söyüncü, Ozan Kabak, Cengiz Ünder olsun idolünüz.
Siz zaten “büyük takımda” oynuyorsunuz. Giydiğiniz forma kırmadı mı asırlık zincirleri?
Hedefinizi İstanbul ile sınırlamayın. Orası atlama tahtası olabilir. Ama hayatınızı ipotek altına alacak sözleşmelere imza atmayın. Sizi siz yapan Bursaspor’a borcunuzu öderken, sakın ola menajer oyunlarına gelmeyin, hayatınız kararır!
Ve gün gelir Avrupa’nın yolunu tutarsanız, sizi siz yapan değerleri asla unutmayın!..
Çelen “rol model” olmalı!
Siyasetin doğrudan veya dolaylı yoldan müdahale etmediği spor federasyonlarının sayısı bir elin parlaklarını geçmez.
Kimler geldi, kimler geçti. Bazıları adını ilk kez duydukları federasyona başkan seçildi. Kimi sadece televizyondan izlediği bir branşın patronu oldu, ya da sporla alakası bulunmadığı halde kendini bir anda camianın içinde buldu.
Sporu, sporun içinden gelenlerin yönetmesi, yani liyakat yıllarca göz ardı edildi. Sonuç; olimpiyatlar kıstas alındığında bir kaçı hariç, fiyasko!
Şimdilerde hayal bile edemeyeceğimiz başarılar kazanan, belki de Türk sporunda bugüne kadar sürdürülen politikaların gözden geçirilmesini sağlayacak ve “rol model” olabilecek bir federasyon ile sporcularının öyküsünü alkışlıyoruz.
Cimnastik’ten söz ediyorum. Avrupa ve dünya şampiyonalarında kürsüye ve madalyalara ambargo koyan millilerimizden. Türk sporunun efsanelerinden rahmetli Atilla Örsel’den bayrağı devralan başkan Suat Çelen ve ekibinden.
Çelen, yakın geçmişte Türk cimnastiğinin en fantastik isimlerinden biri idi. Şimdiki gençler belki anımsamaz, Dünya literatürüne çifte burgulu hareketi, “Çelen hareketi” olarak geçiren sporcudur kendisi.
Başarılı bir sporcu olabilirsiniz, lakin gönül verdiğiniz işe iyi bir yönetici olmak, farklı bakış açıları gerektirir. Yürekten seveceksiniz, emek vereceksiniz, inanacaksınız, vizyon sahibi olacaksınız, geçtiğiniz yollar size ışık tutacak ve gençlere güveneceksiniz.
Federasyon başkanlığına “icazet” ile değil, hak ederek seçilen Suat Çelen, tüm bu meziyetleri bir araya getirmiş spor insanıdır. Dolayısıyla birlikte çalıştığı takım arkadaşları, antrenörleri ve diğer emekçileriyle koca bir camianın “lideridir” Suat Çelen.
O, bugün düşlerinin yarısını gerçekleştirdi. Daha fazlasını ve kalıcı başarıları istiyor başkan. Örneğin olimpiyat madalyası.
İşte o vakit; azmin, sistemli çalışmanın ve yıllar boyu yapılan yatırımın karşılığını alacaktır Cimnastik camiası.
Yolunuz açık olsun Suat başkan...
Somun ekmek
“Bu dünyada öylesi aç insanlar var ki; Tanrı onlara ancak bir somun ekmek suretinde görünebilir.”
Mahatma Gandhi