A Milli Takım ve Trabzonspor’un deneyimli kalecisi Uğurcan Çakır’ın önceki gün yaptığı basın toplantısı, yoğun spor gündemi arasında kaynadı gitti. Bordo-mavili ekibin bu sezonki performansıyla ilgili, “Takım uyumu olmayınca birlikte zaman geçirmekten mutlu olmayınca, antrenman bitse de gitsek diyoruz. Geçen sezon başarının en büyük nedeni arkadaşlıktı” dedi.
Yaşayan bilir, bu yorumu dışarıdan biri yapsa, “kulübe nifak sokmaya çalışıyor” derlerdi. Oysa bizzat kaptan itiraf ediyor.
İyi de; arkadaşlığı, sevgiyi, dayanışma ruhunu bitiren neydi bu kadar kısa sürede?
Ben de birkaç tespitimi söyleyeyim; Bir kulüpte teknik direktöre olan inanç ve saygı erozyona uğramaya başladı ise, ki bu sorun şampiyonluk sezonunun son 10 haftasında kendini hissettirmişti, özellikle yabancı oyuncuları hiçbir koşulda ikna ve motive edemezsiniz. Üzerine akçeli konularda eklenince alın işte Trabzonspor’un bugünkü hali!
Gelelim Uğurcan’ın milli takım ve Stefan Kuntz hakkındaki sitemine... O cümlesi tuhaf geldi bana: “Oyuncu ligdeki performansına göre mi oynatılıyor, yoksa milli takımdaki performansına göre mi? Çünkü milli takımda son oynadığım maçlarda kötü değildim. Ve kesilmeyi hak etmiyorum.”
Anlaşılan son iki maçta Mert Günok’un arkasında beklemek canını sıkmış. Lakin yanıtını sen veriyorsun sorunun sevgili Uğurcan. Milli takıma çağrılma ve görev yapma kriterleri arasında takımlardaki performanslar önceliklidir.
Trabzonspor’un ve dolayısıyla kendinin son dönemlerdeki halini beğeniyorsan lafım yok. Kalesinde 38 gol görmüş bir takım ve file bekçisinden söz ediyoruz.
Bence Kuntz’u eleştirirken bu gerçekleri göz ardı etmemen gerek kaptan.
Trabzonspor artık günü kurtaramaz!
Trabzonspor’un takımı emanet edeceği teknik direktör için farklı alternatifleri gündemine almasını normal karşılıyorum. Her gün yeni bir isim konuşuluyor. Sergen Yalçın ile başlayan arayışlar, Pirlo, Biliç, Montella, Çağdaş Altan, İlhan Palut, Samet Aybaba gibi isimlerle sürüyor.
Bordo-mavili yönetimin teknik direktör konusunda yapacağı yanlış kendi sonunu da hazırlayabilir. Neden mi? Bir kere hedeflerin vadesi önemli. Kısa sürede tekrar şampiyonluktan söz etmek taraftarın hoşuna gidebilir ama verilen sözler tutulabilir gerçekçilikte olmalı. Gelen teknik adamdan ne bekliyorsunuz, camiaya mesajınız ne?
Geçmişte günü kurtarmak adına yapılan sorumsuzca harcamalar ve yanlış tercihlerin cezasını hâlâ ödemeye devam ediyor Karadeniz ekibi. Bu süreçte kimler geldi, kimler geçti bir düşünün. Kaçı saygı ve sevgi ile anılıyor?
Ertuğrul Doğan ve ekibinin acele etmeden, doğru bütçe planlaması yaparak isabetli kararlar vermesi gerekiyor. Hatayı affetmeyecek bir virajdan geçiyorlar. Camianın tahammülü yok, yanlışların bedeli ağır olabilir.
Hüseyin Eroğlu gerçeği!
Türkiye onu Altınordu ile tanıdı, çünkü adı İzmir temsilcisi ile özdeşleşmişti. Kolay değildi, kendi yağıyla kavrulmak, mütevazı bütçe ve kadrolarla 1. Lig’de tutunmak... Hüseyin Eroğlu hem Altınordu’ya kattığı değer, hem yetiştirdiği gençler, hem de kişiliği ile saygıyı hak etmişti. 10 yıl aralıksız emek verdiği sevdalısından ayrılırken buruktu.
Bu tecrübede bir teknik adamın boşta kalması düşünülemezdi elbette. Şimdi tercihi o yapacaktı. Ve hedefleri olan bir takımın, Samsunspor’un teklifine ‘evet’ dedi. İyi ki de demiş. Başkan Yüksel Yıldırım ile Eroğlu’nun vizyonları örtüştü.
Hüseyin Hoca ve Samsunspor öyle güzel bir uyum yakaladı ki, ligin bitmesine 6 hafta kala Karadeniz temsilcisi Süper Lig biletini cebine koydu. Samsunspor’un 10 yıllık, Hüseyin Eroğlu’nun kariyerlik hasreti sona erdi.
Bazen değişen şartlar insanları üzse de, yeni ufuklar açması ve faydalar sağlaması adına pozitif enerji sağlayabiliyor.
Bir zamanlar dibi gören Samsunspor’un, bugün elde ettiği başarının pek çok kulübe örnek olması gerekiyor.
Hikayenin pek çok kahramanı var ama finali yapan Yüksel Yıldırım ve Hüseyin Hoca’nın yerleri farklı.
İkisi de ideallerini gerçekleştirmenin keyfini çıkarsın şimdi.
Ahlak ve namus
“Ahlak ve namus deyince sadece kadından konuşmaya başlayan herkes, ahlaksız ve namussuzdur.” - Frida Kahlo