Bir futbolsever tribünde ya da ekran başında ne görmek ister? Önce gol, sonra iyi mücadele ve kaliteli bir oyun. Bursaspor-Trabzonspor maçının ilk yarısında futbol adına bu güzelliklerin tümüne tanık olduk. Doğrusu, tat vermeyen ligimizde özlemiştik bu tarz performansları.
Mücadeleyi keyifli hale getiren, Trabzonspor’un ilk dakikanın bitiminde yediği erken gole karşın oyun disiplini ve planlarından taviz vermeden maça tutunma isteği idi kuşkusuz. Bursaspor’un da hakkını verelim. Rakibinin müthiş geri dönüşüne özellikle Batalla’nın katkısı ile karşılık vermek, ikinci kez skor üstünlüğünü ele geçirmek ciddi bir motivasyon ve hırs gerektiyordu. Diyeceksiniz ki, savunma hatalarının rolü yok muydu bu kadar pozisyon ve golde? O hatalar değil mi futbolun tuzu biberi? Bazen böyle üst düzey mücadelelerde göze bile batmıyor teknik adamları çileden çıkaran bireysel sapmalar!
Futbolun büyüsünden uyanıp gerçeklerle yüzleştiğimiz ikinci yarıya gelince. Trabzonspor açısından ligin sonu yaklaşmasına karşın savunmada yaşanan sıkıntılar, kuşkusuz maçın sonucunu belirleyen en önemli faktör idi. Özellikle yediği ilk iki goldeki adam paylaşımı konusundaki uyumsuzluk, kalan haftalarda Tolunay
Yönetici cephesinden baktığınızda, hakemler geçmiş yıllara oranla daha az hata yapıyor. Bu kadar ağır eleştiri, büyük haksızlık. Lakin yaşananlar ortada. Kulüplerin isyanı had safhada. Sadece 4 büyükler değil, önüne gelen vuruyor hakeme.
İyi de neden? Yanıtı gayet basit. Uzun yıllar sonra ilk defa küme düşme hattındaki takımlar ile Avrupa hedefinde koşanlar arasındaki puan farkı, bir elin parmakları kadar. Her maç final, her maçın tansiyonu yüksek. En basit düdüğün, kalkan en masum bayrağın altında fitne fesat aranıyor.
Ben hakemlerin falanca takım lehine karar verebileceğine, ötekini yarışın dışına itme gayreti içinde olacağına kesinlikle inanmayanlardanım. Ama hatalar fahiş. Bazı kararlar kabul edilir cinsten değil. Bir takımın canını yakıyor, ötekine avantaj sağlıyor.
Ve insanlar soruyor; “Eee nerede kaldı adalet? Hani ligin kaderini hakemler çizmiyordu?”
Kimse kusura bakmasın. At sahibine göre kişner. Eğer ortada eleştirilecek bir tablo varsa, sorumlusu Merkez Hakem Kurulu ve o kurulla ilgili tercihte bulunanlardır. Hesap önce onların önüne konur.
Dolayısıyla neyin nerede eksik yapıldığı, hangi atamaların hatalı olduğu, hakemin özgüvenini niçin yitirmeye
Dün gece gol yoktu ama, üst düzey mücadele ve hatırı sayılır pozisyon vardı. Futbol adına bu olumlu tabloya en büyük katkı, Trabzonspor’un uzun zamandır izleyemediğimiz performansıydı kuşkusuz. Beşiktaş gibi ligin en skorer takımının sayı üretmesine izin vermemek, sadece savunmada gereken önlemleri almakla değil, orta alanda Fernandes gibi bir top cambazını da etkisiz kılmak ile mümkündü. Tolunay Kafkas bu görev için bir adam belirlememişti. Zokora, Soner, kimi zaman da Adrian rakibin en etkili silahının ritmini bozmaya çalıştı. Bu arada Oğuzhan ve Olcay gibi kaleye doğrudan gitme becerisi olan, Niang gibi her an sürpriz vuruşlar yapabilen isimlere de geniş alan bırakmamak gerekiyordu ki, maçın genelinde bu düşüncesini sahaya yansıtmayı bildi Kafkas’ın öğrencileri.
Trabzonspor’un rakibine üstünlük sağladığı bölümler vardı. İlk 15 dakikada bunu ağırlıklı olarak hissettirdi. Pozisyon da üretti. Ancak son vuruşlar gol becerisinden uzaktı. Beşiktaş ise oyunda dengeyi sağladıktan sonra özellikle ilk yarının sonları ve ikinci yarının ortalarında Trabzonspor’a oranla daha etkili pozisyonlar üretti. Bu anlarda sahneye çıkan kaleci Onur inanılmaz refleksleriyle takımının oyunda
Halter Federasyonu’nda bugün seçim var. Adaylar, eski başkan Kenan Nuhut ile Spor Genel Müdür yardımcısı Tamer Taşpınar.
Geçmişte pekçok kez tanık olduğumuz gibi, bu genel kurulda da siyaset yine sporun içinde. Tamer Taşpınar bulunduğu makamın tüm nimetlerinden yararlanarak delegelerin oylarını lehine çevirmeye çalışıyor. Yalnız da değil. Bir süre önce itiraf ettiği gibi Spor Bakanı Suat Kılıç, Taşpınar’ı işaret etmiş ve destekliyor.
Genel Müdür Mehmet Baykan da seçim senaryolarının içinde. Spor teşkilatına bağlı delegeler teker teker telefonla aranıyor ve oy verecekleri adres dikte ettiriliyor. Kulüplere yardım sözü, atama bekleyen antrenörlere zeytin dalı, milli takımda görev bekleyenlere çeşitli vaatlerde bulunuluyor.
Böyle bir atmosferde yapılacak genel kurulun adına da “özerk federasyon” seçimi deniyor. Ya biz özerkliğin ne olduğunu bilmiyoruz, ya da sporu yönetenler özerkliği atama olarak algılıyor. Her neyse!
Peki kimdir Tamer Taşpınar? Türk halterini düştüğü çukurdan çıkaracak bilgi, deneyim, donanım ve kapasiteye sahip midir? Taşpınar eski bir tekvandocu. Sporculuğunda uluslararası başarısı bulunmasa da, tekvando milli takım teknik direktörlüğü döneminde
Futbol kalitesi ve sürpriz sonuçlarıyla son yılların en ilginç ligini yaşıyoruz. Maratonun bitmesine 10 hafta var, matematiksel olarak her senaryo devreye girebilir. Zirve de öyle, sıralamanın sonları da. Kimsenin garantisi yok.
İşte Trabzonspor... Kasımpaşaspor yenilgisinden sonra küme düşme hattındaki Elazığspor ile arasındaki puan farkı üç. Haftaya Beşiktaş, ardından zorlu Bursaspor deplasmanı. Kaybettin mi cehennem çukurunun içindesin.
Açık konuşalım. Kasımpaşaspor karşısındaki Trabzonspor’un bu maçları kazanması çok zor. Nereden başlayalım ki? Eğer sahaya “bir puan iyidir” diye çıkıyorsanız, o zaman iyi savunma yapacaksınız. Hem gerideki dörtlü blok, hem önlerindeki ikili rakibe boş alan bırakmayacak, gerekirse iki kanat oyuncunuz da yardıma gelecek. Bakıyorsunuz Trabzonspor’a, teknik direktör Tolunay Kafkas herkesten farklı düşünüyor. Abdullah’dan sol bek yaratma fantazisi dün ilk 45 dakikada kâbusa dönüştü. Savunmanın göbeğindeki Mustafa- Giray uyumsuzluğu rahatsız edici boyutta idi. Bu tabloda Bamba hâlâ niçin kulübede oturur merak konusu. Celustka’nın rotasyonda başı döndü. Doğal olarak performansı da berbat. Orta alanda Colman’ın formsuzluğu, Zokora’nın
Teşhisi BATE maçının UEFA gözlemcisi koymuştu. “Bunu yapanlar idiot olmalı.”
Sonuç ortada. Fenerbahçe’ye bir maç saha kapatma, ertelemeli olarak bir yıl Avrupa kupalarından men.
Ne demek erteleme?
“Günah bizden gitti, son kez uyarıyoruz. Aynı eylemi tekrar ederseniz meşale gibi yanarsınız.”
Başkan şaşkın, yönetim şaşkın, hukukçular iğne ile kuyu kazma çabasında.
UEFA Tahkim Kurulu, yapılacak itirazı kabul eder mi? Bu kâbusu birkaç aptalın yaşattığını ve kulübün sorumluluğu olmadığı anlatılabilirse belki.
Diyelim ki, Fenerbahçe’nin başvurusu kabul edilmedi.
Son iki maçtaki skora rağmen Trabzonspor’da işlerin iyiye gittiğini söylemek için erken. Ne Mersin, ne de dün akşamki Antalyaspor galibiyetleri bu görüşü destekleyebilir. Lakin bu süreçte görünen şu; bordo-mavili ekip, pozitif futbol oynamak ve takım olabilmek adına olumlu sinyaller vermeye başladı.
Teknik direktör değişikliğinden pozitif etkilenen oyuncu sayısı bir hayli fazla... Özellikle bazı futbolcuların sezon başından bu yana takındıkları umursamaz tavırlarını terk etmeleri ve ekstra bir gayret göstermeleri dikkat çekici... Başta Henrique olmak üzere, Sapara, Halil, Celustka, Serkan, Sapara bunlardan birkaçı... Fakat Tolunay Kafkas’ın futbolcu kişiliğindeki agresifliğini takımına aşılayabilmesi bir hayli zaman alacağa benzer.
Eksik yok mu? Çok. En önemlisi savunma kurgusu... Birbiriyle oynamaya alışık olmayan ve görev bölgelerini yadırgayan isimlerde ısrar edilmesi, Kafkas’ın ilk tercihi olmayan ya da mesaj vermek istediği oyuncuları küstürebilir. Bu da Trabzonspor’un lig ve kupanın kalan bölümünde canını yakabilir.
Mersin ve Antalyaspor maçlarının ikinci yarılarında yaşanan sıkıntı, gol yememesine karşın verilen pozisyonlar, Kafkas’ın kafa yorması gereken konuların
İki hafta üst üste kaybedince, küme düşme hattındaki takımlara komşu olan Trabzonspor açısından son derece kritik bir maçtı. Üstelik o komşulardan biri olan Mersin İdman Yurdu karşısında alınacak bir yenilgi, işleri arap saçına çevirebilir, bordo-mavili takımın bundan sonra ligde oynayacağı her 90 dakika tarifsiz bir sancıya dönüşebilirdi.
Peki Trabzonspor bu gerilime hazır mıydı? En azından rakibinin yaşadığı baskıdan uzak olması bir avantaj oldu. Dünkü en önemli artısı, belki de maçı kazanmasını sağlayan faktör ise uzun zamandır görmediğimiz takım ruhunu sahaya yansıtmasıydı. İlk bölüm, iki takımın da tedbirli ve kontrollü oyunu tercih etmesi nedeniyle yavan geçti. Geçti ama, Trabzonspor’un hayati üç puanı da bu yarıda geldi.
Mersin’in çok adamla hücum ettiği dakikada top ile Henrique’nin buluşması, hesapta olmayan gole dönüştü. Hakkını verelim, Henrique’nin koca bir yarı alanı geçip o bitirici vuruşu yapması kolay değildi. O da zoru yapmayı başardı.
Özgüven için önemliydi
İkinci yarı tamamen farklı bir görüntüye dönüştü. Mersin İdmanyurdu’nun tüm riskleri alıp saldırması Trabzonspor’u rahatlatacak ikinci golü getirebilirdi. Ancak takım halinde kalesini savunmak