Dünyanın en büyük ikinci önemli futbol organizasyonundan yüzümüzün akıyla çıkmamıza bir maç kaldı. Katkısı olan federasyon görevlileri ve tüm gönüllü emekçilere teşekkürler.
FIFA U20 Dünya Kupası’nda şu ana dek Türkiye Futbol Federasyonu ve kupanın paydaşları açısından mükemmele yakın bir turnuvaya ev sahipliği yaptık.
Lakin sınıfta kaldığımız bir konu var. Sınıfta kaldık diyoruz, çünkü aslında futbol tutkunu bir ülke olmadığımız, futbolu sosyal yaşamın deşarj unsuru şeklinde algıladığımız, onun kutsal değerleri yerine eğlence yönünü ön plana çıkardığımız, bu turnuva ile bir kez daha tescillendi.
Rakamlar yalan söylemez. Rakamlar bazen can sıkar. Bazen de gerçeklerle yüzleşmemizi sağlar ve bir tokat gibi yüzümüze iner.
İşte bir kaç örnek. 7 kentte, 24 takımın katılımı ile oynanan 51 maç, dünyanın pek çok ülkesinde on milyonlarca insanı televizyon başına kilitlerken, geleceğin yıldızlarını canlı izlemek Türk futbol severlere “ağır” geldi.
Şu an itibarı ile U20 Dünya Kupası’nda oynanan maçlar için satılan bilet sayısı 300 bin. Sıkı durun. Bu biletlerin yarısını, yani 150 bin adetini Spor Bakanlığı almış. Ve Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu ile kendi teşkilatına ücretsiz dağıtmış. Amaç, gençleri futbola özendirmek ve tribüne çekmekmiş.
Peki sonra ne olmuş? Tam bir fiyasko. Bakanlığın dağıttığı biletler “karaborsaya” düşmüş! Karaborsa deyince aklınıza 10 liralık biletin stat dışında 20 liraya pazarlandığı kara düzen gelmesin. Tam tersi. 19 liralık biletlerin bazı şahıslar tarafından maç öncesi 9 liraya satıldığı bizzat TFF yetkilileri tarafından tespit edilmiş. Traji komik bir durum değil mi?
Gelinen noktada başta sayın Bakan Suat Kılıç olmak üzere, spor teşkilatı yetkilerinin bu garip durumu sorgulamaları ve faillerini ortaya çıkarmaları, kaçınılmaz bir sorumluluk. Biz kendi adımıza takipçisi olacağız.
Kocaman bir ayıp
Gelelim ev sahipliği yaptığımız ve yarışmacı olarak yer aldığımız turnuvada, U20 milli takımımızın maçlarına. Biliyorsunuz gruptaki üç maçımızı Trabzon ve Rize, Fransa’ya yenilip elendiğimiz çeyrek final maçını ise Gaziantep’de oynadık.
İşte resmi rakamlarla tribün gerçeği; Avustralya müsabakası, seyirci sayısı 4 bin 500. Kolombiya maçı, seyirci sayısı 13 bin 123. El Salvador maçı, satılan bilet sayısı 11 bin 50. Ve Fransa maçı, biletli seyirci adeti 12 bin 104. Dört maçta milli takımızı izlemeye gelen futbol sever adeti 40 bini zor geçmiş. Ne demek bu? Saracoğlu Stadı’nı dolduracak kadar seyirci 4 maça ancak gelmiş. Alın size kocaman bir ayıp daha!
Tribün kültürümüz yok
Bitmedi, bugün oynanacak Fransa-Uruguay finali için dün akşama kadar satılan toplam bilet sayısı 40 bine ulaşmamış. Dünya ekrandan izleyecek, biz burnumuzun dibindeki Türk Telekom Arena’ya gitmekte ayak direteceğiz.
İşte futbola olan ilgimizin özeti bu. Bedava bilet dağıtsan giden yok. Şu gerçeğin altını çizelim. Türkiye’nin nüfusu 76 milyon, taraftar sayısı 45-50 milyon. Bunların da sadece 250-300 bini tribün seyircisi. Bilet ve kombine alan, takımının resmi ürünlerine sahip çıkan kitle taş çatlasa bu kadar.
Gerisi?.. Kimse kusura bakmasın, kuru kalabalık. Kahvehanede, iş yerinde, sokakta, otobüste, kentte köyde herkes teknik direktör, herkes futbol bilimcisi, herkes birer uzman. Spor medyamızla kafa kafaya yarışırlar yani.
Uzun lafın özü. Biz dünya çapında her organizasyonu yaparız. Dünya Kupası da Avrupa Şampiyonası da. Hatta olimpiyat da! Gelin görün ki, boş tribünlerimiz ile cümle aleme rezil olmaktan kurtulamayız. Ne zaman o evrensel kültürü edinir, içimize sindirir ve rekabetin masa başında değil tribünlerde can bulduğunu anlarız, o zaman sportif anlamda başarısız olsak bile başımız dik, göğsümüz önde yürümeyi biliriz.
Ekincik’i koruyalım
Tatil deyince on yıldır tek adresimiz var, Ekincik koyu. Tertemiz denizi ve yeşil doğası ile tam bir cennet. Carettalar da bu yüzden tercih ediyor el değmemiş kumsalı. Geçen akşam bunlardan birinin sahile çıkıp yumurtalarını bırakmasına tanık olduk. Caretta’ya ilgi de, özen de çoktu. Meraklı gözlere aldırmadan 20 dakika içinde yumurtalarını gömüp, denize geri döndü. Çevreci dostlar hemen o bölgenin etrafını çevirip koruma altına aldı. 2 kilometrelik kumsal boyunca 5-6 tane daha korumalı yuva vardı. Buraya kadar her şey iyi de, günü birlik tatilcilerin bıraktıkları çöpler ve yarattıkları kirlilik inanılır gibi değildi. İnsanların bu denli duyarsız davranmasını anlamak da tabii. Türkiye’nin en güzel mekanları ya rant ya kanunsuz yapılaşma ya da doğal unsurların yok edilmesiyle birer birer yok oluyor. Gördükçe içimiz acıyor. Son zamanlar dilimize dolandı, fakat asıl vandallık bu galiba!
Etik Kurulu’nun yaptığı etik mi?
Beşiktaş’ın UEFA Tahkim’deki savunmasına kulübün daveti üzerine TFF Etik Kurulu başkanı ve üç üyesi katıldı. Üyeler bir anlamda Beşiktaş lehine tanıklık etti. Serdar Sarıdağ’ın Milliyet’teki haberine göre, UEFA Tahkimcileri bizim Etikcilerin söylediklerinden fazlasıyla etkilenmiş. Disiplin Kurulu’nun esas aldığı ilk raporun eksik bilgilerden oluştuğu, ikinci raporun ise şike davasındaki gizlilik kararı kalktıktan sonra hazırlandığı, dolayısıyla yargılamada da bunun değerlendirilmesi gerektiği anlatılmış. Buraya kadar herşey normal diyelim. Peki ama, UEFA Tahkim Kurulu bu bilgiler ışığında Beşiktaş’ı aklar veya cezada ertelemeye giderse, Fenerbahçe’ye haksızlık yapılmış olmayacak mı? Fenerbahçe’nin 2 artı 1 yıl ceza almasında 1. Etik Kurulu raporu etkili olmadı mı? Benzer davalarda farklı kanıtların kullanılması yeni bir tartışma yaratmayacak mı? Bizim dikkatimizi çekti, biz de dikkat çekelim istedik!