"Acun Firarda!"Acunun, Televole içinde başlattığı bölüm çok tutulunca ayrı bir programa dönüştürüldü.Genç programcı kameramanıyla dünyayı gezip güzel kızlara takılıyor, Tarzanca "Evli misin", "Sevgilin var mı", "Arkadaş olabilir miyiz" diye soruyor.Son programında İbiza ("Abaza" mı deseydik)daydı. Yoldan çevirdiği kızlara "angaje oldu". Kumsaldaki bir kıza "No sun problem?" dedi; yani "Güneş olmamasından rahatsız mısın" anlamında... "Helga"lara Türk erkeklerini övüp Türkiyeye davet etti.Bir nevi "80 günde seks - i alem" bu program ve Acun "o alem"in idolü...O kadar ki, - ne yalan söyleyeyim - geçenlerde Çine giden uçaktan düşen iki maceracı genç Türk çıkınca "Acaba Acunun vaat ettiği şeyi mi arıyorlardı" diye geçti aklımdan...***Malum, Suriyede insanlar birbirine "Anneni Türk televizyonunda gördüm" diye küfrediyormuş.Ama bu bizi pek ilgilendirmiyor. Çünkü bu programlar hem sponsorların, hem kanalların, hem yapımcıların, hem de seyircinin gözdesi durumunda...Eleştirmeye kalkanın başına hemen reyting raporları kakılıyor, "Halk bunu istiyor sana ne" mazereti yapıştırılıyor.***Acun iyi de... bilmem farkında mısınız, dünyanın en iyi savaş muhabirlerinden biri yok ortada...Coşkun Aralın
Başbakan rüyasında bombalanan çocukları gördüğünden beri uykusuz: Gece bazen 2 - 3e kadar mesaiye devam ediyor.Meclis lojmanlarındaki evine gittiğinde, eşi ve çocukları çoktan uykuya çekilmiş oluyor.Bazen çok geç olduğunda Dışişleri konutunda yatıyor.Tayyip Erdoğan başbakanlığı devralırsa belki de bu konut, daimi evleri olacak. Bu ara, bir yandan lojmanı boşaltmaya hazırlanıyorlar, bir yandan da geçici bir ev arıyorlar.Bunca telaş içinde Başbakana uyku için 3 - 4 saat kalıyor. Ancak geçenlerde yakın çevresiyle dertleşirken "Geceleri uyuyamadığından" yakındı."Neden" diye sordular, 3 çocuk babası Gül, şöyle açıkladı: "Bir gece rüyamda bombalanan çocuklar gördüm. Ondan beri bütün yorgunluğuma rağmen gözüme uyku girmiyor." Başbakan Abdullah Gül için yoğun ve zor günler... Çalışmaya sabah 7 - 8 gibi başlıyor. İçine sinmeyen karar Grubunu "Evet" demeye zor ikna ettiği kulislere sızıyor.Kriz patladığından beri bölge ülkelerini dolaşan ve bakanları İstanbulda toplayan Gül, "Barış için herkesten çok çabaladım. Çalmadık kapı bırakmadım" dese de sonuç alamamış olmanın üzüntüsünü yaşıyor.Amerika, ekonomik, siyasi, askeri baskısını artırdıkça Türkiye köşeye sıkışıyor.Avrupa parçalanıp giderek
Evini geçindiremediğinden, karnı zil çalan çocuklarına, komşularını öldürecek adama yataklık etme telkini yapan bir baba edasındaydı:Konuşmasının satır altlarında "Siz zor bir şey yapmayacaksınız" diyordu, "Sadece katili pencereden alıp komşunun kilerine sokacaksınız. Gerisini o halledecek".Alkışlamadı, tersine aynı mahallede büyüdüğü komşusunu hançerleyecek olmanın utancıyla sustu dinleyenler... Bunun üzerine kürsüdeki adam, büktüğü işaret parmağını başparmağına sürterek, "tamamen duygusal" bir çağrışımla yatakçı adaylarının vicdan azabını dindirmeyi denedi:"Çok uğraştık, katile engel olamadık. Madem ki saldırı kaçınılmaz, bari biz de katılalım. Hem iş bittiğinde yüklü bir harçlık da koparacağız." "İnsanların hayatında olduğu gibi devletlerin hayatında da zor karar anları vardır" dedi hassas konuya girerken Tayyip Erdoğan... Dondurmacı taktiği AKPli vekiller bugün Mecliste bir ahlak sınavına girecekler.Görünen o ki, tarihi ve dini gönül bağlarını, parti programlarını, "Savaşa hayır" sloganlarını bir kenara koyup, emir komuta zinciri içinde Amerikan taleplerine oy verecekler.Halkla değil, güç merkezleriyle raksetmenin diyetini ödeyecekler.İslami vurgularla hükümet olup, ilk icraat
ABDnin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson görevden alınıyormuş.Yerine Başkan Yardımcısı Dick Cheneyin ulusal güvenlik danışmanlarından Eric Edelmanın atanması planlanıyormuş.Halbuki Pearson geleli 2 yılı yeni geçmişti.Gazete haberinde "Geçen yıldan beri Türkiyenin stratejik rolünün arttığını, bu yüzden de Amerikan elçilerinin işlevinin siyaseten daha önemli, diplomatik olarak da daha zor hale geldiğini" yazıyor.Washingtonun bu zorlu dönemde önemi artan müttefikiyle ilişki için daha "iş bilir" birini düşündüğü anlaşılıyor.***Pearson, ABD - Türkiye ilişkilerinin en kritik kavşağında hükümet ve kamuoyuna yönelik negatif tavırlarıyla gündeme gelmişti.Daha 10 gün önce, bizim "ABD - PKK görüşmesi" haberini okur okumaz, pek örneği görülmedik bir acullukla soluğu NTV stüdyosunda almış ve elindeki Milliyeti sallayarak bağırmıştı:"11 Eylül saldırısında yakınlarını kaybedenlere, en yakın müttefiklerimizden birinin gazetesinde böyle iğrenç yalanlar çıktığını nasıl açıklarım?"Oysa asıl açıklama bekleyen, Türkiyedeki terör mağdurlarıydı.***Ne çare ki, kimi Amerikan elçileri, kamuoyundaki anti - Amerikan hissiyata kafa yormak ve ilişkileri sağlıklı bir zemine oturtmaya çalışmak yerine "sömürge
Gelen mesajların çokluğundan anladım ki, içten içe kanayan bir yaraya parmak basmışım. Aynı dertten muzdarip aileler ve öğretmenler ile sorunla cebelleşen psikiyatristler hemen tepki verdi.Kimi aileler, hap kullanan "hiperaktif" çocuklarının iyileşip sosyalleştiğini savunurken, kimileri ilacın yan etkilerinden yakınıyordu."Yazınız aileleri uyardı" diyenler ve "Ritalin Çözüm Değil" (Dr. David Stein, Kuraldışı, 2002) kitabını önerenler kadar, yazının haptan da zararlı olduğunu savunanlar ve "şimdi çocuklar ilacı bırakıp depresyona girerse sorumluluğu alacak mısınız" diye soranlar da oldu.Tepkilerin tümüne yer verebilmem imkansız. Ancak bilim adamlarının farklı görüşlerini özetlemek istiyorum:* * *Kendini "çocuklara yapıştırılan psikiyatrik etiketler ve ilaçla tedavi"yle mücadeleye adayan Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesinden Sosyal Psikolog Üstün Öngel, Amerikada halen HADE teşhisi konmuş 5 milyon çocuk olduğunu, söz konusu ilacın yüzde 95inin de orada tüketildiğini söylüyor, "Türkiyede çok yaygınlaşmadan önüne geçmeliyiz" diyor.Öngel, meraklı, enerjik çocuklara rahatlıkla "hiperaktif" teşhisi konulduğunu, oysa bir hastalık olmayan yaramazlığın aslen ebeveynin ve okulun
Afişte rahat koltuğuna kurulmuş adama çocuğu soruyordu:"Savaşta ne yaptın baba?.."CNNde Larry King, Sean Pennle konuşurken bu soru geldi aklıma...Sean Penn, Hollywoodda son dönem yetişen en iyi oyunculardan biri... Şöhretini biraz Madonnayla yaşadığı aşka borçluydu, ama o, bundan fazlasına sahip olduğunu gösterdi. Geçen ay Washington Posta bir ilan vererek savaşı protesto etti, sonra da dünyanın dikkatini çekmek üzere kalktı, Bağdata gitti.Dönüşte, Larry King sorguya şöyle başladı:"Iraka gideceğini söyleyince karın Çocuklar var, ne olacağı belli olmaz deyip vazgeçirmeye çalışmadı mı?Kingin salladığı kasaturayı çevirip ona sapladı Penn:"Ben oraya çocuklarım olduğu için gittim."***(Lanet) "olası Irak operasyonu" yaklaşıyor.Biz de "Savaşta ne yaptın baba" sorusuyla karşılaşacağız bir gün...On binlerce Iraklı sivilin canını alacak savaş geride kalmış olacak; çocuklar büyüyüp o dönem ana - babalarının aldığı tavra bakacak.Utanacak veya gururlanacak.***Irakta ambargo nedeniyle devasız kalmış ve alınlarına çok daha beteri yazılmış çocukların yattığı hastaneleri ziyaret eden Sean Penn diyor ki:"Hasta çocuklar uyanmasın diye kapıların yavaş kapatılmasını istediğim hastanelerin şimdi
Bir grup, bütün Avrupayı kat edip muhaliflerin desteğini alarak ilerlemekten yanaymış. Diğer grup ise "Acele edelim. Biz gidene kadar savaş patlayacak" diyormuş. Sonunda yolları ayırmışlar; ilk ekip kuzeye, diğeri derhal Bağdata gitmek üzere güneye yönelmiş.Bölünmek, muhalif olmanın kaderi galiba...Herkes her şeye tepki göstermek üzere koşullandığından, bir türlü görüş birliği sağlanamıyor. Sonuçta her farklı fikir, bir fraksiyon olarak örgütleniyor. Dolayısıyla hiçbir zaman muhalifler, saldırganlar gibi yekvücut olamıyor.***Türkiyede solun hali de bu değil mi?Kendisini solda gören herkes ayrı otobüste ayrı yönlere gidiyor.Halkın yüzde 90ı savaşa karşı... Ama bu potansiyeli örgütleyecek bir yapı oluşturulamadığından sesler cılız çıkıyor; Türkiye, "halkına rağmen" savaşa doğru koşuyor.Ana muhalefet partisi CHP meydanlarda yok. "Savaşa hayır" diyenlerin önünde, yanında görünmüyor. Meclis konuşmalarıyla işini yaptığını sanıyor.ÖDP, seçim hezimetinin ardından içine kapandı. Geçen hafta sonu toplanan kongrede Ufuk Urasın yerine yine bir iktisatçı olan Hayri Kozanoğlunu seçti.HADEP - SHP - ÖDP - EMEP ittifakı seçime 5 kala, bazı sivri akıllıların çabasıyla engellenince, birlikte Meclise
ABD, Irakta haksız bir gücü kullanıyor.Dünyanın merakla beklediği Birleşmiş Milletler denetçilerinin raporu, ABDye, umduğu "haklılık" kozunu vermiyor.Geriye kaba bir "güçlülük" kalıyor.Şimdi ne yapacak Amerika?"Denetçiler bulamadı ama bence bu silahlar var" deyip tek başına taarruza mı geçecek?***Bizim için daha önemlisi Türkiyenin tavrı...Türkiye, bu savaşta ABDnin yanında saf tutmak için Birleşmiş Milletler kararını koşul koymuştu.Şimdi silahlar bulunamamışken...Avrupa yan çizmişken......hem yurtdışında, hem yurtiçinde "Savaşa hayır" sesleri yükselirken...Türkiye, ABDnin harekatına katılabilir mi?***Bunun için önce Amerikanın eski Büyükelçisi Mark Parris gelip tehditler savurdu, "Savaşa katılmakta gecikirseniz, yarın barış masası kurulduğunda bir kenarda paltonuzla beklersiniz" dedi.Sonra elçilik Siyasi işler Müsteşarı John Kunstatderin Meclis Başkanvekili Sadık Yakutla görüşmesinde "Size ders vermeye gelmedim" dediği ve "Zaten Atatürkün makamında buna izin vermeyiz" cevabını aldığı basına yansıdı.Ardından da, yeni Amerikan Büyükelçisi Robert Pearson, diplomatik teamülleri çiğneyerek Meclis Başkanını ve partilerin grup başkanvekillerini makamına bilgi vermeye çağırdı.AKP ve