<#comment>#comment>Anlatacağım öykü 50 yıl öncesinden... "Allah sonunu benzetmesin" dedirtecek cinsten...
***
1948’de NATO’nun kuruluş hazırlıkları başladığında Türkiye, bu oluşumda yer almak için kulise başladı.
Ülkenin aydınları da, Avrupa şemsiyesinin, henüz 2 yaşındaki çok partili demokrasi deneyimini güçlendireceği inancıyla bu girişimi destekledi.
CHP iktidarı, seçime 3 gün kala, 11 Mayıs 1950’de NATO’ya üyelik başvurusu yaptı. Sonuç alamadı. Bunun üzerinde kamuoyunda ciddi bir tepki doğdu.
Seçimleri DP kazanacak ve iktidarı devralırken "Niye NATO’ya girmediniz" diye soran Bayar’a, İnönü şu cevabı verecektir:
<#comment>#comment>İnanılmaz bir ülke bu Türkiye!.. Bir sürprizler diyarı... Bayram tatilinden yararlanarak bir haftada iki Avrupa kentine gittim.
Meclis kürsüsünde yemin ederken bıraktığım Fadıl Akgündüz, döndüğümde Kartal Cezaevi’nde makarna kaşıklıyordu.
Giderken Tayyip Erdoğan yasaklıydı; yasağı neredeyse kalkmış.
Devletin istihbarat teşkilatının raporunda "çete lideri" olduğu yazılan Mehmet Ağar’ın, DYP liderliğine ramak kalmış.
"Taşfırın erkeği" Tamer Karadağlı balayındaydı; geldik ki, evi barkı dağıtmış.
Bunun adına ister "istikrarsızlık" deyin, ister "dinamizm", şurası kesin ki; her an her şeyin olabileceği bir coğrafya burası...
Ne olup bittiğini içerdekiler bile anlamlandırmakta güçlük çekerken onlar için Türk siyaseti, hepten meçhul bir ülke olmalı...Geçenlerde bir Batılı ülkenin büyükelçisi şaşkınlıkla soruyordu:"İslamcı parti iktidara geldi deniliyor. O partinin lideri Avrupa başkentlerine kulis yapmaya giderken oruç tutmuyor. Karşısında sosyal demokrat bir parti var. Onun lideri aynı amaçla yurtdışına çıkarken oruç tutuyor. Benim de kafam karışıyor".Devam etti:"Askerin yaptığı bir Anayasa var. Erdoğan bu Anayasanın değiştirilmesini istiyor. Baykal karşı çıkıyor".Bunu nasıl rapor edecek başkentine?.."Muhafazakârlar askeri Anayasada radikal değişiklikler istiyor, radikaller ise Anayasanın muhafaza edilmesinden yana..."***Kafa karışıklığı bununla da bitmiyor."Sizin gibi Batı taklitçileri" zihniyetinden kopup gelmiş AKP, ABnin bayraktarı oldu. Genel Başkanı, oruç ağızla Avrupa kapısını zorluyor.Kıbrısta savaş, Türk - Yunan kardeşliği üzerine dizeleriyle tanınan şair başbakan döneminde patlamıştı. Şimdi o eski başbakan şahinlerin başını çekerken, güvercini AKP omuzluyor.IMF ile el sıkışan ekonomist, sosyal demokrat saflarda...IMFye savaş ilan eden partiyi ise sağcı bir sermayedar yönetiyor.Dahası halkımız
<#comment>#comment>Türkiye’de yabancı diplomat olmak ne zordur kim bilir...
Ne olup bittiğini içerdekiler bile anlamlandırmakta güçlük çekerken onlar için Türk siyaseti, hepten meçhul bir ülke olmalı...
Geçenlerde bir Batılı ülkenin büyükelçisi şaşkınlıkla soruyordu:
"İslamcı parti iktidara geldi deniliyor. O partinin lideri Avrupa başkentlerine kulis yapmaya giderken oruç tutmuyor. Karşısında sosyal demokrat bir parti var. Onun lideri aynı amaçla yurtdışına çıkarken oruç tutuyor. Benim de kafam karışıyor".
Devam etti:
"Askerin yaptığı bir Anayasa var. Erdoğan bu Anayasa’nın değiştirilmesini istiyor. Baykal karşı çıkıyor".
Öyle ya; biri göbek atmayı seviyordu, öbürü dans etmeyi...Biri gazinodan çıkmazdı, öbürü bardan...Biri türkü dinlerdi, öbürü pop...Birlikte nasıl eğleneceklerdi?Bir ay geçmeden ayrılık haberi geldi.Boşanma nedeni, oğlan tarafının açıklamasında gizliydi:"Kimyamız uyuşmadı. Kız tarafı, alaturka eğlence anlayışıyla işi berbat etti".***Nedense Ankaranın ilk balosu geldi aklıma...Mustafa Kemal, Batılı bir eğlence örneği vermek istemiş, arkadaşlarını hanımlarıyla Türkocağına davet etmişti.Falih Rıfkı, "Çankaya"da o baloyu şöyle anlatır:"Salonun bir tarafına kadınlar, bir tarafına erkekler oturmuştu. Erkeklerin göz hapsindeki kadınlar büfeye gitmek için bile kımıldamıyorlardı".İlk balo, bir mevlit buluşmasına dönüşünce Orman Çiftliğindeki ikincisine Frenco barından birkaç "artist" getirilmişti. Ancak davete gelen 3 hanım, bar kadınlarını görünce "İnkılabın kurbanları biz miyiz" deyip gitmeye kalkmış, bunun üzerine Frescocular acilen geri yollanmıştı.***Ama Gazi yılmadı.Alaturkanın dumanlı havasında erkek erkeğe eğlenmeye alışmış toplumu alafranga eğlenceyle tanıştırdı.Artık taşradaki sosyal tesislerde, Halkevlerinde, orduevlerinde Ankaradan yollanan talimatlar doğrultusunda Cumhuriyet
<#comment>#comment>Alaturka sarayı Maksim ile alafranga Laila, görkemli bir törenle nikahlandığında herkes bu "taşralı kız - şehirli oğlan" evliliğinin ne kadar sürebileceğini merak ediyordu.
Öyle ya; biri göbek atmayı seviyordu, öbürü dans etmeyi...
Biri gazinodan çıkmazdı, öbürü bardan...
Biri türkü dinlerdi, öbürü pop...
Birlikte nasıl eğleneceklerdi?
Bir ay geçmeden ayrılık haberi geldi.
Bir kısmı, alt kattaki sinemada gösterilen çizgi film Hazreti Muhammedi izlemeye gelmişti.Çoluk çocuk patlamış mısırlarını alıp, Amerikan yapımı filmi izlemeye koyuldular.Aynı sıralarda, yandaki lüks otelin balo salonunda Roland marka sintisayzırın mikrofonundan ezan okuyan bir imam, ilahiler için nota tahtasını rahle niyetine kullanıyor; peşinden sahne alan fesli fasıl heyeti eşliğinde, Rus dansözler raks ediyordu.HHHBu manzaraya bakan kimine göre "Din elden gidiyor".Kimine göre "Memlekete şeriat geliyor".Bu ikisine inananlar, ülkeyi iki yöne doğru çekerek gerdikçe geriyor.Oysa iki teze de inanmayan büyük çoğunluk, Türkiyeye özgü bir inanç tarzı çıkarıyor ortaya...Eski mütedeyyin kitleye "Başımıza taş yağacak" dedirtecek kadar modern bir tarz bu...Şeriat paniği yaşayanlara ise "Din devleti olduk" dedirtecek kadar mutaassıp...***Evet, toplumda dinin ağırlığı gözle görülür şekilde artıyor.Kolanın karşısına "helal kola" çıkıyor.TÜSİADın karşısına MÜSİAD...İç çamaşırı defilesinin karşısına tesettür defilesi...Ancak ilk bakışta laik düzeni dinselleştiriyor gibi görünse de bütün bunlar islami akımın egemen kültüre ve modern yaşam tarzına eklemlenmesi, onu yeniden üretmesi anlamına
<#comment>#comment>Geçenlerde iftar vakti büyük bir alışveriş merkezindeydik. Atıştırma alanı hınca hınç doluydu. Ayaküstü orucunu açmaya çalışanların kiminin elinde hamburger, kimininkinde pizza vardı. Bir yandan dev ekrandaki erotik klipleri büyülenmiş gibi izlerken arada kolalarını yudumluyorlardı.
Bir kısmı, alt kattaki sinemada gösterilen çizgi film Hazreti Muhammed’i izlemeye gelmişti.
Çoluk çocuk patlamış mısırlarını alıp, Amerikan yapımı filmi izlemeye koyuldular.
Aynı sıralarda, yandaki lüks otelin balo salonunda Roland marka sintisayzırın mikrofonundan ezan okuyan bir imam, ilahiler için nota tahtasını rahle niyetine kullanıyor; peşinden sahne alan fesli fasıl heyeti eşliğinde, Rus dansözler raks ediyordu.
HHH
Bu manzaraya bakan kimine göre "Din elden gidiyor".