Muhteşem Yüzyıl’ın kötü bir kopyası olmuş Muhteşem Yüzyıl Kösem.
Sanki aynı yapım ekibinin işini değil de bir okul müsameresi izliyor gibiyiz.
Nerede Muhteşem Yüzyıl’daki ilginç hikâyeler, etkileyici görüntüler?
Gerçi ara ara şikâyet ettiğimiz de oluyordu, bilgisayarda yaratılmış görüntüler artık fazla tekrarlanıyor, martının uçuş açısını bile ezberledik diye.
Ama oyuncuların ustalığıyla bunu göz ardı edebiliyorduk.
Şimdi ise aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Bileğindeki Zehra dövmesiyle Safiye Sultan rolündeki Hülya Avşar, reytingleri yükseltme beklentisiyle diziye erken katılan Beren Saat ve oyunculuğunu çok beğendiğim Tülin Özen’e rağmen.
Dizide genel bir sıkıntı var, ışık o kadar kötü ki bütün güzel kadınlar bile ürkütücü görünüyor.
Yılbaşı gecesi kalabalığından, fahiş fiyatlardan, aksayan servisten, fiks menülere mahkum olmaktan, trafik sorunundan kurtulmanın en kolay yolu nedir? Kutlamayı birkaç gece önce yapıp yılbaşı gecesini evde TV karşısında geçirmek...
Son günlerde birbirimize hep aynı şeyi soruyoruz: “Yılbaşında ne yapıyorsun?” Çoğu zaman cevap aynı: “Daha belli değil.” Bu yılbaşında yazın favorileri Bodrum ve Çeşme’ye giden çok. İstanbul’da ise mekan sahipleri ve işletmeciler, yılbaşı akşamı için yeteri kadar rezervasyon alamamaktan bu yıl her zamankinden daha çok şikayetçi. Nedeni belli: Artık hepimiz akıllandık. Bir gece önce ya da sonrasında gidip eğlenebileceğimiz bir mekana yılbaşı gecesi gidip üç-beş kat daha fazla para vermeyi istemiyoruz.
Sadece fahiş fiyatlar da değil korkutan. Kalabalık, aksayan servis, fiks menülere mahkum olma da cabası. Bunların yanı sıra esas sorun trafik. Bir yerden bir yere arabayla gitmeye çalışmak insanı delirtebiliyor. Uber’in taksilerle ilgili telefon uygulaması özellikle geceleri hayatımızı kolaylaştırmasına rağmen... Kutlama yapacağınız yere yürüyerek gidemiyorsanız ve gitmek zorunda da değilseniz, unutun gitsin.
Artık mahallede sosyalleşiliyor
Zate
Ertuğrul Özkök’ü hayal kırıklığına uğratmak istemem ama basın ve iletişim dünyasından 40 kadın bir araya geldi mi, konu basın dünyasının erkekleri olmuyor.
Çok şükür, ufkumuz daha geniş, aynı isimler, aynı anılar etrafında dönüp durmuyoruz.
Yine de şunu belirtmeliyim, velev ki 40 kadın gazeteci 5 erkek gazeteci seçmek üzere bir oylama yapıyor, benim top 5 listemin başında açık ara ile Güneri Cıvaoğlu gelir.
Ertuğrul Bey, Güneri Cıvaoğlu’nu listeye giremediği için teselli etmekte zorlandığını yazmış.
Masa başı gazetecilikle olay yerinden bildirmenin arasındaki fark deyip geçelim.
Listelenen top 5 arasında öne çıkan ise sahne farkıyla Mehmet Y. Yılmaz.
‘Bir derdim var’ şarkısını yorumuyla bırakın bu listeyi, Power Türk listelerinde de top 5’e girebilir.
Yine de böyle bir seçim yapılacaksa, öncesinde kimseyi etkilemek istemem, tamamen özgür iradeyle oy kullanılmalı.
Sizce çocuk sahibi bir kadın kariyer yapamaz mı?
a. Cem Davran haklı, bırakın şu kariyer de yaparım triplerini.
b. Elbette yapabilir. Hangi çağda yaşıyorsunuz?
Tam 16 bin kişi katılmış bir internet sitesinde yer alan bu ankete.
Katılanların % 50’si Cem Davran’ı haklı bulurken, % 50’si de Cem Davran haksız yönünde oy kullanmış.
Bir cümleyle linç
Dün öğle saatlerinde Cem Davran’ın Twitter’da ‘trending topic’ olduğunu görünce eyvah dedim, başına kötü bir şey gelmiş olmalı.
Çünkü kendisi son derece kendi halinde, işinde gücünde.
İtiraf etmeliyim, ben de Dot’un son oyunu ‘Kış Dönümü’nü izlerken konsantre olamayanlardanım.
Son zamanlarda daha da artan gündem delisi olmamızdan mı, artık bu dijital çağda kolay kolay hiçbir şeye konsantre olamamamızdan mı emin değilim.
Malum, çağın en büyük hastalığı konsantrasyon kaybı.
Hepimizde aynı rahatsızlıklar var.
Bazılarımız bu durumdan şikâyetçi, bazılarımız farkında bile değil.
Artık tek bir şeye konsantre olabilmek mümkün mü?
Bu yazıyı yazarken bile arada Twitter’a bakıyorum, WhatsApp’tan gelen mesajları yanıtlıyorum, Instagram’da birkaç fotoğraf ‘like’ ediyorum.
Çalışırken bile bilgisayarımızda aynı anda 7-8 ekran açık.
Yeni bir yıla doğru adım adım ilerlerken işte karşınızda İstanbul yeme-içme ve eğlence dünyasında bu yıl müzikleriyle, mezeleriyle, brunch’larıyla, kapısının önündeki kuyrukla öne çıkan mekanlar...
Nerede yemek yendi?
-Cecconi’s:Meğer İstanbul bu İtalyan restoranını bekliyormuş. Tepebaşı’nda Soho House’un bahçesinde açılır açılmaz dolup taştı, bekleme listeleri oluştu, yer bulmak imkansızlaştı. Hayır, burada yemek yemek için Soho House üyeliği gerekmiyor. Şimdi ise aynı çılgın popülarite devam etmiyor, artık daha rahat yer bulunuyor. Canlı müzikli pazar brunch’ları ise kesinlikle denemeye değer.
-Spago:İstanbul’da otel restoranları iş yapmaz tezini çürüttü. Ödüllü şef Wolfgang Puck’ın sık sık İstanbul’a gelmesiyle ve tabii Demet Sabancı Çetindoğan etkisiyle İstanbul’un popüler restoranlarından biri oldu. Maçka St. Regis otelinin manzaralı terasıyla da, yemekleriyle de, sık sık davetlere ev sahipliği yapmasıyla da ses getirdi.
-Alancha:İzmir’den İstanbul’a transfer oldu. Şef Kemal Demirasal’ın fine dining restoranı tadım menüleri ve kokteylleriyle ilgi çekti. Maçka Residences’taki pek de merkezi olmayan konumu ve fine dining’e ilginin azalması nedeniyle hak ettiğinden
Çarşamba gecesi Karaköy’den Bebek’e İstanbul’un farklı semtlerinde mekânlar boştu.
Nedeni basit, Star Wars’un saat 24.00’teki ilk gösterimi vardı.
Bir film sadece İstanbul’un değil, aynı gün birçok şehrin gece hayatını bitirmeye yetmişti.
Saat 21.00 sıralarında çok yakın bir arkadaşım aradı, “Geliyor musun?” diye.
“Belki” dedim, beklediği hevesli cevabı alamayan arkadaşım kendini tutamadan pür ciddiyetle ve biraz da alınganlıkla cevabı yapıştırdı: “Gelme o zaman, başkasının koltuğunu boşuna işgal etme!”
Mustang Oscar’a yaklaştı
Star Wars için her türlü çılgınlığın yaşandığı bugünlerde güzel bir sinema haberi geldi, Deniz Gamze Ergüven’in Mustang’i Yabancı Dilde En İyi Film Oscar adayları arasında ilk 9’a girmeyi başardı.
Üstelik, burunlarından kıl aldırmayan ve İngilizceyi anlayabilseler de konuşabilseler de inatla kendi dillerini konuşan Fransızların adayı olarak.
Bugün siyaset yok, başka bir amaç için buradayız” diye küçük bir uyarıyla başlıyor bir Ankara gecesi.
Ankara’da yaşanan acının etkisi haklı olarak geçmemiş ama hayat devam ediyor, İstanbul’dan farklı, daha ciddi ve protokol sınırları içinde.
Donald Trump’ın “Müslümanları ABD’ye almayalım” demecinin yankıları devam ederken, ABD Ankara Büyükelçiliği’nin güvenlik nedeniyle kapatıldığı günün akşamı ABD Ankara Büyükelçisi John R. Bass’in rezidansındayım.
Büyükelçi Bass ve Holly Hanım diye hitap ettiği eşi Holly Holzer Bass sanat çevresine evlerini açmış, amaç ‘Elçiliklerde Sanat’ projesini tanıtmak.