İlk yarının son derbisine futbol kalitesi açısından bakacak olursak, hani bir deyim vardır, ‘Dağ fare doğurdu’ diye... Evet, iki takım da kaliteyi yükseltme adına pek varlık gösteremedi.
Fenerbahçe, baskılı oyunu ve sertlik üzerine kurulu taktik anlayışını pozisyon üretimine bir türlü yansıtamadı. Haa diyeceksiniz, Beşiktaş ne yaptı? Kocaman hiçbir şey! Bırakın pozisyon bulmayı, rakip kaleye şut atamadan maçı bitirdi!
Kartal’ın tek özelliği, panikten uzak, ‘sakin’ oyunu tercih etti, savunmasını sağlam tuttu. Güneş’in oyuncu hamleleri Kartal’ı biraz ayağa kaldırır gibi oldu, rakip kaleye yaptığı ofansif bindirmelerden yine pozisyon üretemedi, Volkan neredeyse grip olacaktı!
Dememiz o ki, Kartal’da tıpkı Galatasaray gibi şeytanın bacağını kıramadı! Eğri oturacağız, doğruyu söyleyeceğiz arkadaş! Beşiktaş için bir puan iyidir, yenemiyorsan, yenilmeyeceksiniz, Kartal en azından bunu başardı.
İbreyi Beşiktaş’a çevirelim... Alın size Kerim Frei! Sahada kaldığı süreçte ne yaptı Allahaşkına? Darıca’ya iki gol attı, 11’de yerini aldı. Kerim Frei, bize göre doksan dakikayı kaldıracak bir profil değildir. Darıca ile Fenerbahçe’yi aynı kantara koymanın doğruluğunu kim savunabilir?
Beşiktaş’ın tek
Fenerbahçe-Galatasaray derbisini geride bıraktık. Aslan makus talihini terse çeviremedi, 17 yıllık galibiyet hasretine son veremedi! Şimdi sırada Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi var, cumartesi günü. Bakalım kantarda bu kez kim ağır basacak, Kanarya mı, Kartal mı?
Derbilere dair skor öngörüsünde bulunmak zorlukların en büyüğüdür. Ancak iyi futbol ve kaliteli bir derbi izleyeceğimizden asla kuşkumuz yok.
Dick Advocaat ve ekibi son dönemde müthiş bir çıkış yakaladı, evindeki seyirci avantajı da ondan yana. Artı Beşiktaş da 11 yıldır Fenerbahçe’yi Kadıköy’de yenemiyor, bu rakamsal bir gerçek. Yani Kartal, en son 17 Nisan 2005 tarihinde rakibini 4-3 yenmeyi başardı. Üstüne üstlük kalecisiz! Cordoba, kırmızı kart gördü, yerine kaleye Pancu geçti, bir gol yedi, müthiş kurtarışlar yaptı, skoru unutmuyorum, Koray Avcı’nın füzesi neticeyi belirledi o gün.
Zaman zaman inişli çıkışlı futbol oynasa da henüz Kartal’ın bileğini bükecek bir takım çıkmadı karşısına. Şampiyonlar Ligi ve Süper Lig’de ‘yenilmez armada’ olmak kolay mıdır? Bu iki özellik, Beşiktaş’ı Fenerbahçe derbisinde farklı kılıyor. Eee bir de iyi oynarsa ki, oynamak zorunda, sarı-lacivertli ekibe ‘dur’ diyecek tek takımdır
İki takımın benzer yönleri çok fazla... İkisi de ligimizin iki yenilmezi... İkisi de iyi futbol oynuyor, en azından izleyenleri heyecanlandırıyor, keyif veriyor.
Abdullah Avcı, hafta içinde TRTSPOR’da konuğumuzdu, maça yönelik sorularımıza, ‘skoru bilemem, ama iyi maç olacağı kesin’ dedi. Eee ne de olsa tecrübe... Dediği de çıktı.
Ne var ki, bizim ilk yarıdaki gözlemimiz, Başakşehir, Beşiktaş’a oranla daha etkili ve de üretken idi. Kartal’ın ilk 45 dakikada rakip kaleye gittiğini hatırlayan var mı? Tek pozisyonu Atiba’nın gol girişimiydi, hepsi o kadar... Cengiz’in klas golüyle öne geçen Başakşehir, pas yüzdesini üst seviyeye çıkardı, en az iki net pozisyondan yararlanamadı. 11’deki pozisyonda Cengiz vuruyor, Fabri çıkarıyor, Mehmet Battal tamamlamak istiyor, bu kez Beck kritik pozisyona set çekiyor.
Hazır Beck’den ve Fabri’den söz açılmışken, topla fantaziye kaçmaları inanılır gibi değil! O bölgede riskle girmenin faturası ağır olur arkadaşlar! Düşünün Beşiktaş bu yarıda baskıyı kurduğu anda, kalesinde golü görmesi şaşırtıcıdır. Arkadaş, baskıyı kurmak, çoğalmak iyidir, ancaak savunma güvenliğinizi de elden bırakmayacaksınız bu oyunda! Ne oldu, Cengiz faturayı kesiverdi. İlk yarıda
Ahhh hocam ahhh... Şu rotasyon ve de takımın taşlarıyla oynama sevdan yok mu? Hadi sakatlıklar nedeniyle rotasyona sığınabilir, kendi pencerenden haklı olabilirsin. Peki sağ ayaklı Beck’i solbek de oynatmana ne diyeceğiz? Bu oyunda yerleşik taşları yerinden oynatır, başka alanlara çekerseniz, başınıza iş alırsınız! Neyse ki atı alan Üsküdar’ı bu kez geçemedi!
Haaa diyeceksiniz ki, gollerin oluşmasına Güneş mi neden oldu? Elbette hayır, asıl aktörler sahadakilerdir, suçun en büyük dilimi onlara aittir.
Semedo’nun ikinci golüne lafımız olmaz, gerçi Fabri’yi önde yakaladı. Hadi bunu pas geçelim, birinci ve üçüncü gollere söylenecek o kadar çok lafımız var ki, vaktimiz yok! Guedes, dört kişinin arasından sıyrılıyor, gol perdesini açıyor. Ya üçüncü gol, tam bir savunma skandalı. Düşünün top öyle veya böyle üç kez direkten dönüyor, Fejsa orta sahadan öne çıkıyor, golünü çakıyor.
Güneş’i eleştirmeye elim varmıyor, ne var ki mutlak galibiyete gereksinim varken, neden ilk yarıda ofansif ağırlıklı bir kadroyu sahaya sürmüyorsun, sevgili hocam. Tolgay uzun süredir gerçek formunun uzağında, neden bu kadar ısrarcısın hocam?
Bak, ikinci yarıda ne güzel Cenk Tosun ve Gökhan İnler hamleleri işe
Advocaat’ın Fenerbahçe’de işbaşı yapmasından sonra, Hollandalı çalıştırıcının başarılı olacağına dair köşemde öngörüm vardı, haklı çıkmanın da keyfini yaşıyorum.
29 Eylül 2016 tarihinde bu köşede kısaca şunu yazmıştım, arşivlerde var, bakılabilir:
“Pereira ile ilgili geçmişteki olumsuz düşüncelerimden bir milim sapma yok, o benim gözümde hep tribüne oynayan bir şovmen idi, sonu malum, gitti! Advocaat’ın kumaşını tartışacak halimiz yok. Tecrübeli, görmediği bir şey kalmamış, sayısız başarıları yaşamış, en önemlisi üst düzeyde futbolcularla çalışmış bir fotoğraftır. Onca tecrübesine karşın, ‘Her şeyi ben bilirim’ demiyor, artı deme hakkı da var. Pereira ile onu aynı kantara koymak bile haksızlıktır. Advocaat bu donanımlarıyla Fenerbahçe’ye ve ülke futbolumuza katkı sağlayacağı bir gerçek. Nasıl ki, rahmetli Jupp Derwall ve Sepp Piontek’e saygı duyduysak, Hollandalı hocaya da aynı hisleri taşıyorum.”
Görüyoruz ki Advocaat, Fenerbahçe’yi ayağa kaldırdı, derbiyi de kazanarak, tecrübesini bir kez daha konuşturdu, Kanarya’yı yeniden yarışa soktu. Dedik ya, kimseye, yerliye-yabancıya asla önyargılı olmadık. Ne var ki, Avrupa’da adı-sanı duyulmamış, karnesi zayıf yabancılara da hep
Valla, Süper Lig’e yeni ayak basan takımları anlamakta zorlanıyoruz. Canınızı dişinize takıyorsunuz, onca zorluklarla mücadele edip, hedefe kavuşuyorsunuz. Peki kardeşim, eyy yöneticiler; kadronuzu niye güçlendirmiyorsunuz? Eee “aman paramız gitmesin” düşüncesinden yola çıkarsanız, asansör takım olmaktan asla kurtulamazsınız.
Alın size Adanaspor... Sahaya çıkan on bire bakıyoruz, iki tane yerli var. Geri kalanı yabancı ama elle tutulur bir yabancı göremedik. Al birini, vur ötekine misali!
Beşiktaş ilk yarıda önce Abuobakar ve ardından Cenk Tosun’un penaltı golüyle iki farkı yakaladı. Tosic ve Adriano’yu riske etmeyen Güneş, Beck’i savunmanın soluna çekti, Atınç’a da göbekte görev verdi. Haa doğru bir tercih mi? Evet... Çünkü Benfica ile Devler Ligi’nde ciddi bir 90 dakikası var Kartal’ın...
Adanaspor, ligde kalma adına müthiş bir savaş veriyor, ‘ne koparırsam kâr’ düşüncesiyle savunmasına kapanıyor, doğru da yapıyor. Rakibin bu oyun anlayışı nedeniyle Beşiktaş, ayağa ve derin paslarla kilidi açmaya çalıştı, ilk yarıda da bunu başardı, iki gol buldu.
Ne var ki ikinci yarıda pas trafiğinin sürekli arızalar yapması Şenol Güneş’i çileden çıkarırken, Magaye’nin penaltısı paniğe neden oldu.
Bir hatayı, bir yanlışı, bir davranış biçimini eleştirebiliriz, tespitlerimizi ortaya koyar, yol gösterici olabiliriz. Ne var ki eleştirinin de bir dozu vardır. Eleştirirken kişilik haklarına dokunmayacaksınız... Aksi, eleştiri olmaktan çıkar. Biz bunu bilir, bunu söyleriz.
Eleştiri; hem sorun hem de çözüm olan, hem geliştiren hem tökezleten, hem ağlatan hem güldüren, hem değer kazandıran hem de kaybettiren bir ifade biçimidir. İki zıt kutba hizmet içinde kullanılan eleştiri, adabına uygun yapıldığında hem yapılan hem de yapan kişi için artı bir değer kazanımına dönüşür.
Dememiz o ki, eleştiri yaparken, ağacı da kökünden sökmeyeceğiz. Vallahi bu anlamda elimize kimse su dökemez. Şan-şöhret ya da rayting alma adına her yolu deneriz, maşallahımız var! Arkadaşlar, kişilik hakları var bunu yok sayamazsınız, bu hakkı size kimse vermez.
Lafı eğip bükmeden asıl konumuza gelelim... Fatih Terim’e yapılan eleştirilere bakıyorum (ki bunların bir çoğuna katılmıyorum), yerden yere vuruluyor, apoletlerindeki başarıları neredeyse yok sayılıyor.
Fransa öncesi ve sonrası yaşananlar ortada... Haaa bir yaşanmışlıklar ve yazılmayanlar da var. Onlar da bir gün ortaya çıkacaktır. Kuşkunuz asla olmasın!
Kimse
A Milli Takım kafilesi, Kosova maçının ardından özel uçakla Antalya’dan İstanbul’a dönerken, Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim’in, kaptan Arda Turan başta olmak üzere ay-yıldızlı oyuncularla uçakta sürpriz bir görüşme gerçekleştirdiği ortaya çıktı.
Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu üyelerinin de yer aldığı özel uçak Antalya’dan havalandıktan kısa süre sonra, yerinden kalkan Terim, uçağın arka bölümünde oturan Arda’nın yanına gitti. Tecrübeli teknik adam, Fransa’daki 2016 Avrupa Şampiyonası finallerinin ardından ilk kez kadroya davet ettiği Arda ile burada baş başa bir görüşme gerçekleştirdi.
Toplantı analizi
Fatih Terim’in ikili görüşmede Arda’ya; Kosova maçından sonra düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamaların gerekçelerini anlattığı öğrenildi. Ay-yıldızlı hoca, karşılaşmanın hemen sonrasında yeniden ay-yıldızlı ekibin kapılarını açtığı futbolcuları için “Kadroya aldım, ama içime sinerek verdiğim bir karar olmadı” ifadelerini kullanmıştı.
Fatih Terim’in, Arda ile yaptığı görüşmenin ardından Burak Yılmaz başta olmak üzere diğer oyuncuları da uçağın arka bölümüne çağırdığı kaydedildi.
Antalya’daki basın toplantısında bir soru üzerine, “Futbolcular