Advocaat’ın Fenerbahçe’de işbaşı yapmasından sonra, Hollandalı çalıştırıcının başarılı olacağına dair köşemde öngörüm vardı, haklı çıkmanın da keyfini yaşıyorum.
29 Eylül 2016 tarihinde bu köşede kısaca şunu yazmıştım, arşivlerde var, bakılabilir:
“Pereira ile ilgili geçmişteki olumsuz düşüncelerimden bir milim sapma yok, o benim gözümde hep tribüne oynayan bir şovmen idi, sonu malum, gitti! Advocaat’ın kumaşını tartışacak halimiz yok. Tecrübeli, görmediği bir şey kalmamış, sayısız başarıları yaşamış, en önemlisi üst düzeyde futbolcularla çalışmış bir fotoğraftır. Onca tecrübesine karşın, ‘Her şeyi ben bilirim’ demiyor, artı deme hakkı da var. Pereira ile onu aynı kantara koymak bile haksızlıktır. Advocaat bu donanımlarıyla Fenerbahçe’ye ve ülke futbolumuza katkı sağlayacağı bir gerçek. Nasıl ki, rahmetli Jupp Derwall ve Sepp Piontek’e saygı duyduysak, Hollandalı hocaya da aynı hisleri taşıyorum.”
Görüyoruz ki Advocaat, Fenerbahçe’yi ayağa kaldırdı, derbiyi de kazanarak, tecrübesini bir kez daha konuşturdu, Kanarya’yı yeniden yarışa soktu. Dedik ya, kimseye, yerliye-yabancıya asla önyargılı olmadık. Ne var ki, Avrupa’da adı-sanı duyulmamış, karnesi zayıf yabancılara da hep karşı durduk, haklı çıktık.
Pereira’yı savunanlara soruyorum, Pereira şu anda ne iş yapıyor. Hangi takımın başında? Duyduğumuz kadarıyla yorumculuk yapıyormuş! İnanın onu da beceremez, eline - yüzüne bulaştırır! Şimdi çıkmış uzaktan, ‘Benim sayemde’ diyor. O geniş kadroyu kullanmayı dahi beceremeyen birisi, Advocaat’ın başarısına ortak olmaya çalışıyor, uzaktan ahkam kesiyor. Hadi ordan, başka kapıya... Haddini bil, gölge etme yeter!
Tepeden tırnağa gazeteciydi
Sevdiğiniz insanları ebediyete uğurlamak, onların arkasından yazı yazmak zordur...
MİLLİYET’e 1985 yılında giriş yaptım, rahmetli müdürümüz Namık Sevik’le altı ay gibi çalışma şansı buldum, onu da çabuk kaybettik. Milliyet, sporun lokomotif gazetesidir, ekoldür. Tek satırında yalan dolan bulamazsınız. THA’dan (Türk Haberler Ajansı) Milliyet’e girişim, rahmetli İslam Çupi sayesinde gerçekleşti. Bugünkü deyimle, torpille... Ne var ki İslam ağabeyimin güvenini hiç bir zaman boşa çıkarmadım, onu da rahmetle anıyorum.
Ve sevgili İsmet Tongo ağabeyimizi de kaybettik... Kulvarının bir numarasıydı İsmet ağabey... Sadece görsel yönetmen değil, tepeden tırnağa gazeteciydi. Yalnızca sayfa yapmazdı, haberciliği de müthişti. O yıllarda İsmet ağabeyden müthiş destek gördüm, inkar edemem. Spor sayfalarında herkesin hakkını verir, hatır gönülle asla iş yapmazdı.
Hiç unutmuyorum, yelken yarışlarına gittim, fırtınalı bir havaydı, öyle ki, tekneler fırtınayla boğuşuyor, batmamak için müthiş uğraş veriliyordu. Ben de o anları görüntüledim, gazeteye geldim, filmi yıkattım, İsmet ağabeye verdim.
Fotoğrafları büyük perdede bir süre izledikten sonra, ‘Çok kötü çekmişsin’ diyerek çıkıştı, ürktüm. Aradan beş dakika geçmedi, masasından kalktı, ‘Gel bakalım Bilal, aferin sana... Helal olsun, müthiş fotoğraflar, kutluyorum seni’ dedi, yanaklarımı sıktı ve öptü.
Hiç unutmuyorum, o yıllarda gazeteler on sütun idi. İsmet ağabey, Milliyet’te yeni olmama karşın, bir kareyi tam sayfa yaptı. ilerleyen günlerde bir kez daha kullandı. Ödül almıştım o fotoğrafla...
İsmet ağabeyi tanımayanlara, tanıtma adına bu anıyı sizlerle paylaştım. Işıklar içinde uyu İsmet ağabey, senin emeklerini asla unutmayacağız, unutturmayacağız.
Mekanın cennet olsun...