Her nerede, kiminle, nasıl ve hangi şartlarda yaşıyorsak yaşayalım, o yaşam şeklinin biçilmiş kuralları vardı, bize içten ya da dıştan dayatılan. En özgürümüzün bile içten içe bunlara boyun eğdiği ise bir başka gerçeklikti hatta.
İstemesek de reddetsek ya da yanlış bulsak da mayamıza işlemiş kaideler, içimizden dışımıza ses verir: “Bu yaptığın, düşündüğün… yine de yanlış”
Belki bunu en iyi, kendimi masaya koyup örneklendirerek anlatabilirdim. Ki haydi öyle yapalım: İçimde deli özgür bir varlık olsa da içten gelen kaide seslerine kapıldığım doğrudur. Üstelik her konuda olabildiğince bir kural vardı etrafımda. Avukattım, öyle fotoğraflar çekilmemeli, koymamalı, çok kahkaha ile gülmemeli ve en önemlisi stiletto giymeliydim duruşmalara giderken. Grantuvalet giyinmek mesleğin etiğiydi adeta. Ofiste mizah videosu çekip instagrama attığımda, aldığım eleştirinin kilosunu bir ben ölçebilirdim mesela:)
Çıktığım yolculukta, yazdığım kitaptan bu köşeye yazdığım konulara ve dahi dağıttığım şifaya kadar saçma gelmişti çoğu insana. Üstelik “avukatlık mesleği” tanrının kutsal saydığı bir meslek gibi geliyordu insanlara. Şöyle gibi: Bu denli kutsal bir meslek bileziğini koluma takmışsam, köşe yazısı
Madem yazın tam kavruk bölümündeyiz ve çoğunuz herhangi bir kıyıda ya da serin bir yerde bu yazıyı okuyor olacaksınız, ben de Alaçatı’dan size topladığım hayat notlarımı aktarayım.
Beni bilirsiniz, neredeyse yediğim lokmadan bir hikaye çıkarır, onu oradan alır hayata vurur, bir seyre oturturum evreni. Yine zamanın yakınında Alaçatı’ya değen gözlerim, bedenim tatil yapsa da gördüklerini kaydetmekten vazgeçmedi. Ve yazmadan yazı bitiremezdim:)
Dostlarımın yeni oteli sevimli bir teddy olmakla kalmayıp benim için hayata dair mesajları mühimdir. Onlarla gönülden samimiyetin ne demek olduğunu anlatmak, birçok hikayeden daha kolaydır benim için. Çünkü deli tarafımı bildiklerinden, yazın ortasında aniden gitme kararıma tebessümle ama her türlü çabayla karşılık verirler. Ben onlara “lobideki koltukta da yatarım sorun değil” derim, onlar bana en iyi odayı ayarlamaya çalışırlar. Bütün beach ve mekanları bilip, senin karakterine ve arzuna göre senden önce rezervasyon ve planları yapan Ali Ejder
Hiç düşündün mü, hayat belki varman gereken yol için ilerliyordur. Sen olana ve olmayana kafa yorsan da, aslında olması gereken olsun diye rota öyle işliyordur.
Bu yazı, diğer köşe yazılarından çok farklı olsun, kendimden yazayım, emsalle hissederek anlayın ne demek istediğimi. Ve ilk defa da kısa ve öz yazayım, bu benim için zor olsa da : )
Bir zamanlar isyan ettiğim büyük aşk hikayesinde sorduğum en kadim soruydu, neden reva olmayışı.
Sonra mesela, aile bağımdan kopan en büyük yaram çok acımıştı ve bu kez ona da neden reva demiştim.
Sıkıştığım yerler için çok kez isyan etmiştim, umarsızca yaşamayı dileyerek ve hesap sorarak.
Kavuşamadıklarımın hayali hep canımı sıkmıştı mesela.
Para mı bana gelmeliydi ben mi ona koşmalıydım, hiç bu denklemi çözememiştim belki de.
Zihin ve ruh orkestrasını, sırf kendi orkestralarımdaki bozukları çözerken keşfettiğimde, bu yetenek beni mutlu edecek yere kendimle verdiğim mücadele yormuştu aslında.
Hepimiz biliyoruz ki çok hızlı giriş yaşadık sanal dünyanın sarmalına. Bir an için durup düşündüğümde, kaç zaman ya da kaç yıl olmuştu diyorum, sanki böyle doğmuşuzcasına…
Para transferlerimizi yahut iş yazışmalarımızı bir sanal araç üzerine gerçekleştirirken, bize zaman kazancının olması alkışlanmaya değer gelmişti, ki keza halen daha öyledir bu kısmı için. Birçok kez yüz yüze görüşmeye gerek kalmadı ve artık dakikalar ya da saatler süren yolculuklar yaparak bir işi neticelendirmeye çalışmak yerine peş peşe e-posta yazışması ile işleri halleder hale geldik. Bazen aylarca iş konuştuğumuz ve iş yaptığımız insanları belki de hiç görmedik ve tabi ufacık bir profil fotoğrafını görmedi isek.
Sanal dünyanın getirdiklerini elbette ki yabana atmayacak ve fakat burada onları methetmeyeceğim. Bana düşen, sanal dünyanın fayda alanından çıkıp zehirlenen benliklerimizi kaleme almak olacaktır bu yazıda. Neticede benliğimize sunulan bu şahane güzellik, içinde zehrini de taşıyordu; belki kimimiz yakalandık, kimimiz ise belki o elmayı daha hiç ısırmadık.
Bize teknolojinin ilk geldiği zamanları hatırlar mısınız bilmem. 90’lı yılların sonlarına doğru Bilgisayar Eğitim Sertifikası almak üzere kursa
Cesaret ile delilik arasında ince bir çizgi var demeyeceğim. Cesaret ve deliliği kıyaslayarak, çok önemli benzerlik ve farklar üzerine, hayatı nasıl yaşamak gerektiğini, yine fısıldamaktır niyetim. Nihayetinde, cesaret ve deliliği ruhunda coşturarak yaşayan bu kadından da dinlemek gerekir diyelim:)
Cesaret ve deliliğin en sevdiğim benzer yanı, ikisinde de pişmanlık diye bir duygunun hiç olmayışıdır. Türkçe diline aykırı hareket ederek “pişmanlıksızlık” demek istiyorum. Bu sonuç her ikisinde de aynı olsa da, sonuca giden sürecin içeriği farklıdır elbetteki. Deli olunca, eylemin bilinci olmadığından gelir tabi bu pişmanlıksızlık; cesarette ise cesaretin doldurulabildiği kalbin gücünden gelir mağrur duruş ve pişman olmayış. Cesaret ile atılmış adımlarda, bilincin yerindeliği her durum için tartışılsa da, kalbin bir istekten dolayı insanı durduramayışıdır cesaret hali. Ha tabi, kalbi durdurmasa da kalbini hiç dinlemeyen insanlar tanıdım çokça ve çok kere hayatın tadından “eksik anılarıyla”.
Bir ananın dokuz ay karnında taşıyarak dünyaya getirme cesaretinde bulunduğu insanın bizzat kendisidir, doğduğu hayatı yaşamak istediğinden daha azına mahkum eden. Bir de burada yaşamak istediği
Genelde, insan doğası kendine yönelmiş eylemlerin sadece yöneltilmesi ve yöneltenin istemi üzerine algılarını geliştirir. İnsan bu ya, “manipüle ediliyorum”, “kandırılıyorum” gibi söylemlerle, hep olayın diğer muhatabının eylemleri ve davranışları üzerine kızgınlık, güven kaybı ya da üzüntü yaşar.
Oysa ki bu zamana kadar yazdığım her yazı ve her konuda dediğim gibi, ortada bulunan olaya iyi bakarak, kendinde olan tetikleyiciyi bulmak gerekir. Ha yok mu, o halde manipüle edenin niyetini sorgulama sırası işte o zaman gelir. Elbette ki hiçbir şey tetiklemese de manipülatif insanlarla karşılaşmak da mümkündür zira.
Peki nasıl olur bu tetikleyici durumlar ve manipülasyonlar?
Manipülatif insanlarla karşılaşmış olmayı ayrı tutmakla birlikte, bu yazıda, insanın genel doğasında manipülasyona açık olması ya da maruz kalmasının, zihinsel ve davranışsal tetikleyiciliğine bakmaktır niyetim.
İnsanın, nasıl ki beden sağlığı için gerekli özeni göstermesi ve bunun için sağlıklı beslenmesi yahut iyi uyuması gerekiyorsa; aynı oranda ruhsal sağlığına özen göstermesi beklenir. İşte tam olarak beden sağlığına özensizlikteki gibi, ruhsal gereksinimlerdeki eksikliklerimiz başımıza iş açıyor. Ama ben olayın
Birçok insan, şu enerji konusunu saçma buluyor belki de. Anlıyorum, ben de öyleydim eskiden. Ama gelin size yönetebileceğiniz enerjilerinizle neler yapabileceğinizi, çığır açacak biçimde anlatayım.
Önce zaten adını koymadığınız gerçek örneklerinizi sunayım da biraz daha cezbedeyim sizi:
Şu aklınıza geldiğinde gelen kişinin araması ya da olacak bir şeyin içinize doğmasından bambaşka gerçekler var hayatımızda. Akış sağlamak ve karşılığını almak sihrini vereceğime göre, bu kısmın gerçeklerini görelim.
İnsan ilişkilerinizde, örneğin kimi insanlara çok güvenirsiniz ya da size çok güvenirler. Bu güven konusu, insanların yaydığı enerjiyle mümkündür. Bazı insanlar bütünüyle berraktır ve herkes için güvenilir insan olurlar. Çünkü berrak olmaları ve güven duyulacak dürüstlükte olmaları aynı enerjiyi yayıyordur. Enerjinin yayılmasından kastım ise bunu diğer tarafın alma biçimidir. Yine, aynı şekilde bir insanın enerjisinde şüphe ya da sevgiyi hissetmek de böyledir.
Bir dostunuzun size söylemese de üzgün olduğunu hissetmeniz ya da sizden bir şey saklandığını anlamanız da böyledir. Bu aslında, insan canlısının bir an içinde ve bir bütün içinde karşılaştığı şeyleri süzgeçleme ve özümseme biçiminden
Evlilikler, ilişkiler ya da dostluklar; her neresi için okursanız okuyun, ince ince okuyun derim. Gelin insanların nasıl eşleştiğine, denkleştiğine, karşılaştığına, paylaştığına ve bağlarının koptuğuna ışık tutalım. Neden bu uyumlanma, uyumsuzluk ve kopuş?
Oldukça büyük bir laf etmeliyim: En yakın aile fertlerinin, ananın ya da babanın bile insanın hayatta vadesi, miladı ve misyonu vardır. Onların bile verecekleri ve evladın alacakları bellidir aslında. Bu alışverişteki eksikleri ise hayatın devamında başka hikayelerle yaşatır evren insana.
İnsan öğrenmesi gerekeni öğrenmedikçe, bir sarmal gibi öğretmek üzere gelen aynı hikayelerde yaşar öğrenmesi gerekeni. Tekerleme gibi oldu ama tüm gerçeği içinde taşıyan ve hatta ana fikri bir çırpıda aktaran cümlemdir belki de.
Bir adamı ya da kadını seversin misal, yaptıkların, yapmadıkların ve sana onun yaptıklarıyla yazılır hikaye. Her hikayenin kara kutusunda, her iki taraf için de bir olma nedeni saklıdır.
Peki neden eşleşir insan bir diğeriyle?
Muhteşem bir evren matrisi içinde eşleşmeler oluşur yaşam boyu. Bir yanda ise her insanın zihin matrisi vardır, ve bu da evrenin matrisiyle iletişim halindedir. Biraz ütopik geliyor olabilir ama