Madem yazın tam kavruk bölümündeyiz ve çoğunuz herhangi bir kıyıda ya da serin bir yerde bu yazıyı okuyor olacaksınız, ben de Alaçatı’dan size topladığım hayat notlarımı aktarayım.
Beni bilirsiniz, neredeyse yediğim lokmadan bir hikaye çıkarır, onu oradan alır hayata vurur, bir seyre oturturum evreni. Yine zamanın yakınında Alaçatı’ya değen gözlerim, bedenim tatil yapsa da gördüklerini kaydetmekten vazgeçmedi. Ve yazmadan yazı bitiremezdim:)
Dostlarımın yeni oteli sevimli bir teddy olmakla kalmayıp benim için hayata dair mesajları mühimdir. Onlarla gönülden samimiyetin ne demek olduğunu anlatmak, birçok hikayeden daha kolaydır benim için. Çünkü deli tarafımı bildiklerinden, yazın ortasında aniden gitme kararıma tebessümle ama her türlü çabayla karşılık verirler. Ben onlara “lobideki koltukta da yatarım sorun değil” derim, onlar bana en iyi odayı ayarlamaya çalışırlar. Bütün beach ve mekanları bilip, senin karakterine ve arzuna göre senden önce rezervasyon ve planları yapan Ali Ejder herkese lazımdır bu yüzden, evet:) İşte bu güzelliklerin cümlesi net ve tektir: “Sen kalbini nasıl açarsan, kalbine aynı karşılığı alırsın” Benim aidiyetim ve samimiyetimin sonucudur aldığım. Ve sadece benden değildir elbetteki; onların aile olma niyeti ve söze dökülen güzel kalpleridir karşılığı veren.
Ama beklentisiz, talepsiz ve gönülden birlikte olmak niyetinde olursan mutlu yaşarsın işte; bunu yapmadığın her yerde eksik kalırsın. Ellerinizdeki tuşlarla her şeyi eleştirmek ve değerlendirmek üzere yaşıyor gibi bakarsanız her mekana, her kişiye ve dahi yattığınız yastığa, umarsızca ve keyifle uyumayı becerebilmeyi unutursunuz. Kuralsız bakmak gerekir kuralsızca yaşayabilmek için. Ve kuralsızca insan sevmek lazım ki kalbin kadar sevilesin.
Hayata dair derslerinden ceplerim aşağı sarkarak döndüğüm Alaçatı’dan sonra, hasta yatmamın sebebi de güzel insanların sunduğu güzelliklerden uykusuz kalmaktı kuşkusuz. Yurtta kalan öğrencinin kapanış saatinde yurda dönmesi gibi, her akşamı Disco Alaçatı’da nihayetlendirmem de ondandı. Klimadan sakınmak, sahneyi görmek diye diye neredeyse her masasında özgürce dolaşabilmek ve her noktasında memnun edilmek, evimde kendime sağlayamadığım konfordu, bu da kesin:) Sinan’ın bu özel dostluğunu kazanarak dönmek, iskeleden sürekli muzurca denize atlamak gibiydi. Karşılıksız biçimde sadece mutlu etmenin mutluluğunu yaşayan bu güzel insanı bulunca, delice sevinesim geldiğini belirtmeliyim. Onu şöyle hayal et: Sen bir şarkının arasında bir yerden bahsedersin, o gelir “ayarladım” der. Ertesi gün yurt müdürü gibi “yoklamada yoksunuz, gelin” der ve sen tütsülenmiş gibi ellerin havada Disco’ya koşarsın:)
Ha zaten, İstanbul’da dinlemem yetmez, benim bal sesli dostum Ayla Balyemez’i şarkısı gibi aşkla, “aşk olsun” diye diye ve bir de arkadaşım Güntaçthis’i “öyle demek istemedim” dese de, onlar için her yere giderim, bu da ayrı. “Cehenneme gideceksek güzel sesli sanatçılarla aynı yere düşelim” diye dilek tutsak yeridir yani.
Sadece hizmet almışsın da onlar figüran sen esas aktörsün gibi insanları görmezden gelmezsen eğer, saygıyı kucak kucak alırsın aslında. Böyle olduğum içindir, sohbeti ve saygıyı esirgemediğim her bir temasın üzerine, insanların tatilden sonra arayarak hatır sorması ve yolun bir daha düşmesinden önce saygısını masaya koyması.
Mesela sadece hatırla gitmiş olmanla kalmaz bir mekandaki zamansal varlığın; gidip hatırını sorup, kıymeti kucağına bir buket çiçek gibi bırakabilmeyi gönülden yapabilirsen. Asla insana değeri göstermeyi atlamadığım içindir, masaya gelen Eyüp Şef’in sonrasında da memnuniyetleri sorması ve sonsuz daveti. Alaçatı’nın limondan tatlı, limon kadar olmazsa olmaz tatil durağı olması bu yüzdendir elbette.
Oradan çıkıp hemen karşısındaki mekana, ben sadece Nuri Dal ile en komik iki muhabbetin belini kırmak için bile giderim. Gidip ona söylediğim senaryoyu onun yaşamış olması ve döner dönmez aynı şekilde benim hastanelik olmam, gülmenin trajediye dönmesidir elbet ama, yine de anının gülmelik devamıdır işte ne yapacaksınız:) Gülmenin en güzel halidir o da ve ağzı kapalılığı saygınlık sayanlara inat, gülmenin ömür sayısını arttırdığını anlatmak için en güzel hikayemdir.
Bilirim, siz de bilin ki bu övme ve reklam değil, iletişimin resmidir. Karşılık beklemezken karşılık veren “İnsan sevmenin şahaneliği”dir.
Neden anlattığımı her bir nüansın içinde azıcık ucundan demişsem de, hikayenin bütünündeki sözlerim şudur: İnsan sevin, kendinizi sevin, hayatın verdiği her bir ‘an’ı sevin, hissedin. Karşılık beklemeyin, sorgulamak ve yargılamak üzere kurulmayın. Kimseyi değerlendirmek gibi bir görev üstlenmeyin, siz sadece bu hayatı nasıl yaşadığınızı değerlendirin. Gülmeyi unutmayın. Kalbi güzel insanları bulun ve kaybetmeyin. Her ne ile karşılaşırsanız karşılaşın, kalbinizi siz nasıl açarsanız aynı şekilde karşılığını alırsınız unutmayın. İşte tam da burada ne aldıysanız ne verdiğinizi sormayı da bırakmayın.
Kuralsızca yaşamanın kuralını başka bir yazıda yazacağım ama, en önce siz hayata kurallar koymayın. Gelin güneş çekip gitmeden kuralsızca ve en şehvetlisinden bu yazı ruhunuza doldurun. Şimdi, hemen işe insan sevmekle başlayın, sevgi tüm renkleriyle gelsin diye…
Betül Yergök /Mentalizasyon
mail: info@mentalizasyon.com
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon