Hiç düşündün mü, hayat belki varman gereken yol için ilerliyordur. Sen olana ve olmayana kafa yorsan da, aslında olması gereken olsun diye rota öyle işliyordur.
Bu yazı, diğer köşe yazılarından çok farklı olsun, kendimden yazayım, emsalle hissederek anlayın ne demek istediğimi. Ve ilk defa da kısa ve öz yazayım, bu benim için zor olsa da : )
Bir zamanlar isyan ettiğim büyük aşk hikayesinde sorduğum en kadim soruydu, neden reva olmayışı.
Sonra mesela, aile bağımdan kopan en büyük yaram çok acımıştı ve bu kez ona da neden reva demiştim.
Sıkıştığım yerler için çok kez isyan etmiştim, umarsızca yaşamayı dileyerek ve hesap sorarak.
Kavuşamadıklarımın hayali hep canımı sıkmıştı mesela.
Para mı bana gelmeliydi ben mi ona koşmalıydım, hiç bu denklemi çözememiştim belki de.
Zihin ve ruh orkestrasını, sırf kendi orkestralarımdaki bozukları çözerken keşfettiğimde, bu yetenek beni mutlu edecek yere kendimle verdiğim mücadele yormuştu aslında.
Her seferinde yemin etmiştim geçmişte, orantısız fedakarlıklarımı ve manasız sevgi sevdamı tarihe gömeceğim diye. Yediğim dost kazıkları ya da can kırıkları üzerine de başaramadıklarım için kendime çok kez öfke duymuştum, itiraf olsun.
Ha bir de lafı geçmişken, bir ortaklığı da bir evliliği de “başarı takıntım” yüzünden bitirememiştim ve savaşıp çözdüm sanırken, üzerine eleştiriye açık hayallerim uğruna koşmayı geciktirmiştim mesela.
Neden bu kadar güçlü ve güçsüz olduğumu, neden bu kadar sevdiğimi ve sevilmek istediğimi ya da olmayanların olmayışını anlayamamıştım da beynimi yatırıp masaya, yazmaya başlamıştım bir gün, çok sonra, bir “ben yolculuğu” uğruna.
Ama sonra işte anlayıverdim bu rotanın sebebini. Bugün şu an olduğum yerden bakınca çok açıktı. Çünkü olanlar şu an ki “ben” içindi. İlginç olan, gerçekten o olanlar olmasa ya da o olmayanlar olsa, ben şu an ki ben katiyen olmazdım.
Mesela mutlu bir aşkın kitabını yazamazdım. Kavuşulmamış aşkı yazıp, üzerine bir de kendi yolculuğuma çıkıp bir kitap daha yazamazdım.
Babam babalığından gidince, babamı hayatıma, hayatımı aşka bölüp kendi özümü çıkaramazdım ve hatta o kitaplardaki hikayeler, sırf bu kanayan yerin dili sayesinde, bundan daha da güzel anlatılamazdı.
Belki ben anneme omuz olunca, o dağ gibi büyümüş ve gelip noktayı koymuştu bitmeyen kanamalı yarama.
Kendimi bulmak üzere bir yolculuğa çıkma gereği duymaz, birçoğunuz gibi var olduğunu sandığım suni bir benlikle yaşardım, yani bu şahaneliği tatmadan ölürdüm belki de.
Zaman bulamazdım kim bilir, kafamı gömdüğüm Avukatlıktan burnumu çıkarmasaydım hayatın başka kokularını alamazdım, bu kesin bilgi yayalım.
Hayat sınarken delirtir ya insanı, bu denli delirtmeseydi beni, deli gibi özgür olamazdım mesela. Kesin umurumda olurdu kimin ne diyeceği ve kımıldayamazdım hayallerime doğru.
Doğruluktan sapmış olsaydım, ki bunun bütün şartları mevcuttu bu hayatta, ruhumun kirini ölsem de artık atamazdım ve dahi bu denli temiz duyguları gönülden burada sizlere yazamazdım.
Mesela ne istediğimi kesinlikle tam olarak bilemezdim, çoğunuz gibi. Ve ne istemediğimi.
İlginç bir yetenek olarak durugörüyle tanışmazdım, ah var olanı hala sıradan sayardım bu da mutlak ihtimal. O şahane duyguyu, birazdan neler olacağını ya da insanların enerjilerini okumanın verdiği hazzı bilemezdim ve kıyasla sunsalar bilmediğim bu duyguyu seçmezdim ve çok şey kaçırırdım belki de.
Çok zengin olurdum ve Dünyayı karış karış dolaşırdım belki ama yorulurdum. Öyle olsaydım, o zaman da astral seyahati tadamazdım mesela. Bir yerlere gitmeden tüm evreni dolaşabilmenin tutkusunu göğsümde solumazdım, ah ne yazık olurdu.
Hayatımda mutlu bir aşk, mutlulukla dolu anılar ve zenginlik olsaydı, her şey tamam sanırdım kesin. Sanki şimdi yok ve olmaz sanmayın. Derim ya her şeyin bir zamanı var ve nedeni vardı.
Oradan bakınca sizin gibi, ne acıdır ki belki de önüme koysalar diğer beni seçerdim o zamanlar. Zira bu dikenli yolu seçmek bendekinden de fazla yürek isterdi belli ki.
Dedim ya her şeyin bir zamanı ve bir diğer şey için neden oluşu vardı. Yani olanlar ve olmayanlar ile gelecek arasında illiyet bağı mutlaktı (illiyet bağı, hukukta neden-sonuç ilişkisi demektir.).
Çok basit bir örnekle izah edebilirim mesela: Yani o adına bir kitap yazdığım adam elimi tutmuş olsaydı, o elin parmakları özgürce yazamazdı. Çünkü adına kitap yazmışsam da o asla bu yeni benim varlığıma müsaade etmeyecek adamdı. O bugünümün mimarı olmakla kalmayıp, hayatımda olmayışı ise geleceğimin sebebiydi. Önüme koysalar onu seçerdim ve fakat bir süre sonra aşk ölür, bu yeni ben ise hiç doğmamış olurdu.
Bu bir kedi-ciğer olayı değildir. Bu hayatın tam olarak gerçeğidir. Bugün ne yaşıyorsanız ve dün ne yaşadıysanız, hayat sizi varmanız gereken yer için yolcu ediyordur. Mutlak bir rota vardır, aralarını sizin ördüğünüz. Ha geriye o araları siz öreceğiniz için, yaşanmışlıklardan dersleri çıkarıp yolu kısaltmak da sizin maharetiniz olacak.
Ama şunu bilin ki, sorsalar seçmeyeceğiniz her ne hikaye varsa yaşadığınız, gün gelecek “iyi ki” diyeceksiniz. Gelecekte ne olması gerekiyorsa olacak ve siz ona hazırlana hazırlana gideceksiniz. Olacaklara siz uyumsuzsanız değişeceksiniz, ya da mutlak yollarınız için şekil değiştireceksiniz ve her sonsuz son zamanı gelince başlıyor olacak. Yani bugün olanlar ya da olmayanlar, yarın olacaklar uğrunadır.
Tıpkı bugün, bu yolun bu durağında, dünlerin sayesinde ve delice bir özgürlükle, benim bugünü ve yarınları kucakladığım gibi siz de:
Toplayın eteklerinizi, gelecekte bugünlerinize tebessümle dans edeceksiniz.
Betül Yergök /Mentalizasyon
mail: info@mentalizasyon.com
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon