Yaşamın içinde birçok iş yaparız. Bunların bir kısmı gerçekten içimize siner, bir kısmı da sinmez!
Yaptığınız şey her ne ise yaptıktan sonra kendinizi huzurlu ve rahat hissediyorsanız, yaptığınız iş içinize sinmiştir! Ve de ne güzel bir duygudur o! Bazen zaman sıkıştırır, bazen şartlar zorlar ve çok da istemediğimiz veya yeterli bulmadığımız işler de yaparız! Örneğin, bunların çoğu uydurma yaptığımız işler, geçiştirdiğimiz ilişkilerdir. Yaparız ama sonuç içimize sinmez!
Yaptığımız bir iş, bir davranış, bir ilişki içindeki iletişim sonucunda kafamızda rahatsız etmeyecek derecede soru işareti kalmışsa, yani elimizden gelenin en iyisini yaptığımıza inanırsak o durum içimize sinmiş demektir.
Ancak soru işaretleriyle boğuşuyor ve aslında daha iyisini yapabileceğiniz halde yapmamışsanız, içinde olduğunuz durum içinize sinmiyor demektir.
Kimi zaman yapılan en iyi vicdanını sorgulatma sorusu, “Bu davranışın senin içine sindi mi?” diye sormaktır. Belki anında doğru bir cevap gelmez, ama karşınızdaki kişi bu soru üzerine düşünürse soru hedefine ulaşır.
Genelde davranışlarımızın iç dünyamızla, düşüncelerimizle orantılı olması beklenir. Yani siz adil ve dürüst bir insansanız ve yalan söylerseniz, bu davranış içinize sinmez. Hata yapmış bile olsanız içinizde huzuru bulamazsınız. Ama kendinizle ilişkiniz kopmuşsa, artık davranışlarınızdan kendinizi sorumlu hissetmiyorsanız, nasıl istersem öyle davranırım görüşündeyseniz, içinize sindirmek gibi bir sorununuz olmaz.
Ruhsal hazımsızlık!
İç dünyanızla sağlıklı bir iletişim halindeyseniz, duygu ve düşüncelerinize ters düşen bir şey yaptığınızda rahatsız olursunuz. İçimize sinmeyen bazı özel durumlarla yaşamayı öğrenmek gerekir, ama elden geldiğince de yaşayış biçimimiz, yaptığımız, yapmadığımız, işlerimiz, ilişkilerimiz içimize sinsin isteriz. Her şey olmasa da çoğu şey içinizdeki huzuru bozmuyorsa hayatla iyi baş ediyorsunuz demektir.
Burada çok ince bir ayrım var, ona dikkat etmek gerekli diye düşünüyorum. Bir durum içinize sinmiyorsa, bunda gerçekçi bir eksikliğiniz olmalı! Ama bazı kişiler, yaptıkları hiçbir işi içine sindirmez.
Tatile gider, aklı işinde kalır, yemeğe çıkar, aklı evinde kalır, arkadaşıyla vakit geçirir, aklı ailesinde kalır, yani ne yaparsa yapsın o işten tam bir keyif alamaz!
Mutluluğu, birazcık rahatı kendisine fazla görür, kendine ayırdığı zamanın tam keyfini çıkaramaz, çünkü hiçbir şeyi tam olarak içine sindiremez. Her şeyin içinde bir sorun arar, buradayken aklı orada, oradayken burada kalır. Keyfini, kendine ayırdığı zamanı doya doya yaşayamaz. Hep biraz yarımdır, çoğu şeyin tadı kursağında kalır, içi hiç rahat etmez, göğsünde sürekli kıpırdanan bir tedirginlik duygusu vardır. Bir de çoğunlukla kendi içine sindirmediği gibi yanındakinin de içine sindirmez, onu da huzursuz eder. Bu kişilerin huzursuzluğu genelde bulaşıcıdır. Ya sizi de huzursuz eder ya da işi gücü bırakır, onu teselli etmeye başlarsınız. Keyifli anlarınızda kendinizi huzursuz etmeyin, içinizi sıkmak için bahaneler üretmeyin. Güzel anlarınızda anda kalın, tadını doyasıya çıkarın, yani kısaca yaptığınız şey her neyse içinize sindirin. Yoksa içinize sinmeyen bu anlar ruhsal hazımsızlık yapıyor!