EURO 2020 bizim için bitti. İsviçre maçını oynamaya fırsat kalmadan ışıklar yandı, perdede ”SON” yazdı ve valiz toplamaya başladık. Belki bir “üçüncülük” mucizesi yaşanabilir ama hiç umudumuz yok!
Eğri oturup doğru konuşalım… Bakü’deki maç, sonucu ne olursa olsun, Roma’daki gibi ezik, sıkıcı ve teslimiyetle biten bir maç olmadı. Milli Takım mücadele etti. Topa da oyuna da ortak oldu. Pozisyonlara girdi, gollük vuruşu bir türlü yapamadı. Galler’in boy ortalaması Bizim Çocuklar’dan hayli fazla. Hava toplarıyla çok kolay buluşup yere indirerek rahatça kullandılar… Fule farkı da vardı. Bizim Çocuklar’ın 7-8 adımda aldığı mesafeyi onlar en çok beş adımda tamamlıyordu.
Organizasyon, oyun kurma, ritm tutturmada istedikleri gibi oynayamadı bizimkiler. Sadece ilk yarının 25-35. dakikaları arasında 10 dakikalık bir denge yaratabildi bizimkiler. Burak Yılmaz buluştuğu her topla ya vuruş zamanlamasını kaçırdı, ya da adam kalabalığı arasında vurduğu toplar kale dışına düştü…
Galler’i aradıkları gole kavuşturan adam Gareth Bale oldu. Bence maçın yıldızıydı. Çok akıllı bir uzun pas attı bizim savunmanın arkasına… Ramsey zıpkın gibi aradan fırlayıp yapayalnız, golünü attı.
Milli Takım ikinci yarıda oyuna ortak oldu. Pozisyon demesek de gol fırsatları yakaladı. Kazandığı kornerler de umut veriyordu ama kullanamadılar. Galler önde olmanın bilinciyle kalabalık bir savunma oluşturup resmen geriye yaslandı.
Kısa boyun da futbolda avantaj yarattığı zamanlar vardır. Çabukluk ve kıvraklıkla çalım yaparak oyunu derinleştirebilir, alan boşaltabilirsiniz. Ne yazık ki dün çok top (56/44) kullandığımız, baskı kurduğumuz anlarda bu tür becerileri gösteremediğimiz için maçı kaybettik. Gareth Bale de bu maçta klasını ve değerini ortaya koydu. İlk golü de attıran oydu, oyunun sonunda ceza alanına topla girip topu Connor Roberts’a verdi ve ikinci asistiyle golü attırdı. Onca beceriye karşılık hiç ego yapmadan arkadaşlarına yardımcı olması, onları golle buluşturması takdir edilmeli.
Şenol Güneş hocamız, yenik duruma düştükten sonra Ozan ve Okay’ı çıkarıp merkezde bir yenilenmeye gitti. Yusuf ve Merih takımı oynatmaya çalıştılar. Sonradan Umut Mert, Kenan Halil, Cengiz İrfan değişiklileri de gole dönük arayışlara dayanıyordu. Olmadı, yapamadılar.
Hayır onları suçlamıyorum. Sadece hayal kırıklığına uğradığımızı söylemeliyim. İsviçre maçı sadece prestij özelliği taşıyor ve Bizim Çocuklar’ın galibiyet vaad etmediği çok açık.
Gerçeklere bakalım: Avrupa Şampiyonasına katılan bütün futbolcular ligi bitirip milli takımlarıyla buluştular. Turnuvanın en yorgun, en dirençsiz takımını Bizim Çocuklar oluşturuyor. İstatistikleri incelemeden gözlerimle gördüğümü anlatmaya çalışıyorum. 20 takımla 40 hafta süren kalabalık ligin bunda rolü olamaz mı? Bence var. Bunu da düşünmek gerekir.
Şenol Hoca’nın bu etkisizlik ve çaresizliği açıklaması gerekiyor.
Yine de dürüst davranıp EURO 2020’yi 2022 Dünya Kupası’na hazırlık süreci gibi değerlendirirsek, daha az üzülürüz. Çok eksiğimiz ve yanlışımız var. Ama hepsi de tamamlanabilir, doğrulanabilir. Geçmiş olsun.