KAĞIT YOKSA ÇARŞAFA YAZSINLAR

8 Kasım 2016

İçinizde en derinde sakladığınız, ayrılmaz bir parçanız olan tutkunuzu düşünün. Hani yapmazsanız delireceğinize inandığınız.

Herkes onu bulup ortaya çıkaracak kadar şanslı olmaz tabii, içinde gerçekleşmemiş hayallerle yarım yamalak tamamlar ömrünü. Ama bulduysa da bir kere, artık
o olmadan eksik insandır.

Marquis de Sade (1740-1814) için yazmak böyle bir şey. Gem vurulmaya çalışıldıkça azan, yasaklandıkça coşan bir dürtü. Aristokrat bir aileden geliyor, askeri ve dini eğitim almış. Felsefeci, romancı, politika yazarı ama daha çok ‘erotik’ hatta ‘pornografik’ metinleriyle tanınıyor. ‘Sadizm’, adını ondan alıyor. Ve bu sayede bütün rejimlerce tehlikeli bulunuyor. Hani yönetimler gelip geçiyor, Marquis de Sade hep içeride. Muhtelif sebeplerle, 74 yıllık hayatının 27 yılını hapishane ve akıl hastanelerinde geçiriyor.

‘Tehlikeli’ bulunuyor yazdıkları, zararlı bulunuyor, susturulması gerekiyor kaleminden taşan ‘zehirli’ fikirlerin. İnsanoğlunun kelimelerle savaşı yeni değil tabii. Ama şu da yeni değil: Akacak kan damarda durmadığı gibi, Marquis de Sade’ın cümleleri de bir yol bulup taşıyor aklından dışarıya.

Tatbikat Sahnesi’nin İstanbul Uniq Istanbul’daki ilk oyunu ‘Tüy Kalemler’

Yazının Devamı

Gereken yapılır

7 Kasım 2016

Böyle bir tarz doğdu ülkede: Canınızı sıkan, kafanıza uymayan bir şey olduğunda hemen ‘gerekeni yapıyorsunuz’. Bizzat kendiniz yapıyorsunuz, evet. Hakkınız var buna, her şeyi devletten beklemeyin.

Gereken ne mi? Orası tamamen sizin paşa gönlünüze, kendinizi ifade etmek için seçtiğiniz yöntemlere, şiddet yanlısı olup olmamanıza göre değişir. Bir de karşınızdakinin mesajı alma hızına tabii. Biliyorsunuz, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

Benimsemediğiniz, hoşlanmadığınız bir topluluk; diyelim eşcinseller yürüyüş mü yapacak, hemen tehdit ediyorsunuz mesela. Paşa paşa vazgeçsinler, getirtmesinler sizi oraya, fena olur. Çoluk var çocuk var, kötü örnek olmasınlar, bu toplumun değerlerine uygun davransınlar. Bakın eve kapansınlar demiyorsunuz, gene çıksınlar ama teker teker ve taşkınlık yapmadan. Aksi halde gereken yapılır.

Otobüste karşınızda oturan, sokakta yanınızdan geçen kadının kıyafetini mi beğenmediniz, eteğini kısa, dekoltesini fazla mı buldunuz? Homurdanıyorsunuz önce, uyarıyorsunuz. Baktınız hemen kadınlığını bilip yanlışını anlayıp kendisine çekidüzen vermedi, günah sizden gitti artık. Yumrukla mı uyarırsınız, uçan tekmeyle mi, artık o anki dürtülerinize bağlı.

Yazının Devamı

BU NASIL FİNAL?

4 Kasım 2016

Hikayesi tükenmiş, ana karakterleri ayrılmış, artık gidecek tek bir adımı kalmamış diziler ciklet gibi uzadıkça uzuyor; nerede eli yüzü düzgün, merakla takip edilen dizi var, onu kaldırıyorlar. Misal, ‘Arkadaşlar İyidir’. Sosyal medyadan olsun, kendi çevremde konuşulanlardan olsun, müdavim kitlesi bulunduğunu bildiğim, iyi yazılan, çok iyi oynanan ve merakla izlenen bir projeydi.

Yaratıcı yönetmen Zeynep Günay Tan’ı, yönetmen Deniz Koloş’u, senaryo yazarı Ekin Atalar’ı kutlamak lazım. Hiçbir hikaye diğerinin önüne geçmiyor, her biri bağımsız ilerlerken birbirine ustaca değiyor, basbayağı keyifle izleniyordu.

Daha Ayşe (Didem İnselel) ile Tarık Hoca’nın (Emre Karayel) flörtü yeni başlıyordu; Eren (İdris Nabi Taşkan) ile Gizem (Su Kutlu) yaralarını sarıyordu; Seda (Aslı Melisa Uzun) sevginin baktığı yerde değil, başkasında olduğunu keşfedecekti; Yunus (Akın Akınözü) öz annesini bulacaktı; Sema (Pınar Çağlar Gençtürk) kendi kıymetinin farkına varıp, hayırsız kocadan kurtulacaktı Candan (Neslihan Yeldan) yeniden hayata tutunacaktı; Leyla (Ece Dizdar) kızından ve Arda’dan aldığı derslerle görünenin arkasına bakmayı öğrenecekti belki...

Final haberi son gün gelmiş!

O bayıldığımız Merve

Yazının Devamı

Müebbet hapis hangi günler için?

3 Kasım 2016

Aynı ‘tutuklu yargılanma’nın hangi durumlarda gerekli görüldüğünü, birileri için hayati tehlike tarz eden sanıkların nasıl salıverildiğini anlayamadığım gibi, ‘kanun’a nerede harfiyen uyulup nerede hafifçe ‘esnetildiğine’ de akıl sır erdiremiyorum.

Antalya’nın Kepez ilçesinde yaşayan, 47 yaşında, dört çocuklu bir adam, Ekrem E. ‘Baba’ demeye dilim varmıyor çünkü çocuklarından birine; 21 yaşındaki zihinsel engelli kızına tecavüz etmekten yargılanıyor. Tam altı yıl boyunca devam eden bir işkence bu üstelik. Bunun sonucunda kız üç kez hamile kalıyor, ilkini düşürüyor, 2012 ve 2014 yıllarında doğan iki bebeği de Ekrem E. canlı canlı boş araziye atarak ölüme terk ediyor.

Yani adam hem tecavüzcü hem katil. Tecavüzü altı yıl boyunca, cinayeti de iki kez işlemiş. Daha büyük nasıl bir suç olabilir acaba? Bu arada tabii evde bir de anne var, onun da gıkı çıkmıyor. En sonunda olay komşuların ihbarı üzerine öğreniliyor ve adam ‘öz kızına nitelikli cinsel saldırı’ suçundan Antalya 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor.

Mahkeme cinsel saldırı suçundan verdiği 16 yıllık hapis cezasını, mağdur öz kızı olduğu için 24 yıla, aynı suç değişik zamanlarda birden fazla kez işlendiği için de 42 yıla

Yazının Devamı

VAHŞETiN DAYANILMAZ CAZiBESi

1 Kasım 2016

Sade döşenmiş bir oturma odası, sehpanın üstünde sanat kitapları ve kırmızı laleler. Etrafında dört eğitimli, nazik insan sohbet etmekte. Annette ile Alain, Veronique ile Michel, iki evli çift. Kahveler içiliyor, kekler yeniyor, son derece ‘medeni’ bir ortam.
Yalnız bir araya gelme sebepleri bir garip. Annette ile Alain Reille’in 11 yaşındaki oğulları Ferdinand, Veronique ile Michel Houillie’nin oğulları Bruno’nun suratına sopayla vurarak dudağının patlamasına, iki dişinin kırılmasına, birinin sinirinin zedelenmesine neden olmuş. Çiftlerimiz de bir araya gelip ‘medeni’ bir şekilde olayı tatlıya bağlamaya çalışıyorlar.

Fakat daha sigortaya verecekleri dilekçede geçen ‘Bir sopayla silahlanmış olarak’ cümlesindeki ‘silahlanmış’ sözcüğünden başlayarak sevimsiz bir hava esmeye başlıyor ortalıkta. Onu büyük bir olgunlukla atlatıyorlar ama hemen ardından bir yenisi geliyor. Herkes birbirinin açığını kovalıyor, taşı gediğine koymak için fırsat kolluyor, o başta öve öve bitiremediğimiz ‘birlikte yaşama sanatı’ yalan oluyor. Alışmamış bünyede ‘medeniyet’ zor duruyor özetle.Giderek bu birbirini takdir eden, oğullarının nasıl olup da bu ‘vahşi’ noktaya geldiğini anlayamayan dünya tatlısı

Yazının Devamı

Kızlarla erkekler ayrı sıraya

31 Ekim 2016

Yasaklanan şeyin cazip hale geldiğini biliyoruz, değil mi? Yani ille biri söylemiştir, ya da çocukken bir an içinizden dalga dalga çimenlere basma isteği gelmiştir, o duyguyu tanırsınız. Komşunun ‘yakalarsa bacağınızı kıracağı’ elma ağacı manavdan alınandan, ‘topunuzun kesilmesi’ pahasına oynadığınız bahçe top sahasından ilginçtir.

Hal böyleyken, nasıl oluyor da büyüdükçe ve elimize imkan geçtikçe her şeyi ‘yasaklarla’ düzenlemeye kalkışıyoruz, anlamak mükün değil. Mersin’de, kaderin bir cilvesi olarak adı ‘İleri’ olan ortaokulun müdürü, kız öğrencilerle erkek öğrencilerin yan yana, aynı sırada oturmasını yasaklamış. DHA’nın haberine göre “Buna herkes uymak zorundadır. Hangi öğrenci ya da veli itiraz ederse müdür beyin talimatıdır denecek” diye de açıklamada bulunmuş.

Bu yasakla ne amaçlanıyor olabilir? Ne gibi bir sakınca var yan yana oturmalarında, sınıf arkadaşı bunlar. Bu arada kendi hallerine bıraksan hepsi sıra arkadaşı olarak zaten hemcinslerini tercih eder muhtemelen, daha çok paylaşacak şeyleri var diye ama böyle yaparak o yaşta bir ‘karşı cins’, bir ‘uzak durulması gereken, yasak olan kimse’ kodlaması yaratılıyor beyinlerinde. ‘Bu senden farklı bir yaratık, bununla

Yazının Devamı

ELMALAR EKŞi KALSA

28 Ekim 2016

Hakkari Belediye Reisi Aziz Özay ‘Dediği dedik, çaldığı düdük’ sözünün vücut bulmuş hali. Etrafında kendisine boyun eğmeyen hiçbir şeye tahammülü yok. Dilere destan bahçesindeki ekşi elma ağaçları buna dahil düşünün, aşı tutmayanın ‘kellesini uçuruveriyor’, hem de azarlamayı da ihmal etmeyerek. İlla hepsi tatlı olacak, olduğu gibi kalmakta ısrar etmek de neyin nesi?

Tabii elma ağaçlarına hükmetmeye kalkan, etinin de kemiğinin de kendisine ait olduğuna inandığı kızlarına ne yapmaz? Güzellikleriyle ünlü üç kızı var Aziz Bey’in; büyükten küçüğe Safiye (Songül Öden), Türkan (Şükran Ovalı), Muazzez (Farah Zeynep Abdullah). Ne genç kızlıklarını yaşamalarına izin var, ne gelecek hayalleri kurmalarına. Başları önde, babalarına hizmet ederek o evdeki günlerini tamamlayacak, sonra gene babalarına benzeyen bir kocaya varacaklar. Öyle istiyor çünkü, damat adayında aradığı kriter, ‘kendisi gibi’ olması. Hayatta birer kez kalpleri birisi için çarpacak oluyor, alıyorlar boylarının ölçüsünü. Anneleri Ayda (Devrim Yakut) zaten hayatta hayal bile etmemiş kocasına “Hayır” demeyi.

Görüntüler rüya gibi

Yılmaz Erdoğan, bu kez anne tarafından esinlenerek yazdığı, yönettiği ve Aziz Özay’ı oynadığı ‘Ekşi

Yazının Devamı

Cinler musallat olduysa tamam

27 Ekim 2016

Ben de endişe ediyordum, adamın biri güpegündüz, bir belediye otobüsünde, onlarca insanın gözü önünde bir kadının çenesine tekme attığı için cezalandırılacak mı acaba diye. Yılmaz Erdoğan’ın yeni filmi “Ekşi Elmalar”da söylediği gibi; “Dünyanın sonu gelmiş, bize niye haber vermiyorsunuz?” diye sormanın sırası olacaktı ki ilk duruşmada jet hızıyla tahliye kararı çıktı, içimize su sepildi. Memlekette işler bildiğimiz gibi, rahat edebiliriz.

Zaten savunmayı okuyun, tanık ifadelerine bir göz atın nasıl şenlikli bir ülkede yaşadığımızı anlayın. Medyada ‘tekmeci saldırgan’ diye anılan Abdullah Çakıroğlu, fantastik bir hastalıktan muzdarip. Kendisine göre sara, avukatına göre ‘bipolar’. Nüksettiğinde kendi kendine konuşuyorsun, istem dışı hareketlerde bulunuyorsun, mesela işte karşında oturan kadına tekme atıveriyorsun. Ama “oturuşu müstehcen olduğu için”, bundan da geri adım atmıyor. “İstem dışı oluyor ancak doğrular üzerinden gerçekleşiyor” diyor: “Ortamı bozuyordu. Otobüste aile, ana baba var. Herkesin ruh dünyasını etkiliyordu. Doğruları birinci dereceden Kuran-ı Kerim’den almak zorundayız. Kadının haya perdesinin oluşması için örtüsünün olması gerekiyor. Gayrimüslimim diyorsa

Yazının Devamı