Özellikle ‘Rezervuar Köpekleri’ ve ‘Pulp Fiction/Ucuz Roman’da "nigger" (zenci) sözcüğü gibi ırkçı hitapları fazlaca kullanarak tepki çeken Quentin Tarantino’nun günah çıkarımı gibi algılanabilecek olan, ilhamını da 1966 Spagetti Western klasiği Django’dan alan ‘Django-Zincirsiz’ adlı yapımı, en iyi film dâhil beş dalda Oscar’a aday. Yönetmenlik dalında Oscar adaylığına layık bulunmayan yapımın kritiğine geçmeden köleliğin geçmişine kısaca bir göz atalım.
En basit tanımıyla ‘kölelik’, bir insanın başka birinin malı olması demek.
Osmanlı’da Fatih Sultan Mehmet döneminde ortaya çıkan Harem’deki cariyeleri de kadın köle sayan kul-efendi sistemi, kökü çok eskilere dayanan bir sömürü trajedisi. Savaşta esir düşenler, borcunu ödeyemeyenler, korsanlara yakalananlar bu trajedinin mağdurları.
Kökeni Mezopotamya’ya, Mısır’a dayanan ve Osmanlı’da Sultan Abdülmecid’in 1847’deki fermanıyla kaldırılan kölelik, tarıma dayalı ekonomisini Afrika’dan getirilen siyahîlerin işgücüyle geliştiren Amerika’nın güney kesimlerinde 1860’ta başlayan iç savaşın bitimine dek tüm hızıyla sürmüş.
16. yüzyılda İngiltere, Hollanda, Portekiz, Danimarka, Fransa tarafından başlatılan Afrika’dan Amerika’ya
Alman edebiyatının dünyaca ünlü ‘Hansel ve Gretel’ masalını ‘cadı avı’na dönüştüren Hollywood yapımını, günümüzün ekranlarındaki cadı avlarıyla ilişkilendirip, irdelemeden önce merakla beklenen ‘G.I. JOE: MİSİLLEME’ye kısaca değinelim.
Dünyanın dört bir yanındaki sinemalarda ‘HANSEL VE GRETEL: CADI AVCILARI’ filminden önce 3 boyutlu olarak gösterilen ‘G.I. JOE: MİSİLLEME’nin 4 dakikalık tanıtım görüntülerini basın gösteriminde izlediğim yapım, ‘Birilerinin dünyayı kurtarma’ gerekliliği üstüne öyküsünü kurmuş bir devam filmi!
Can düşmanlarının yanı sıra, hükümetin içinden gelen ve varlıklarını tehlikeye atan tehditlerle de mücadele etmek zorunda kalan G.I. Joe ekibinin aksiyon yoğun macerasındaD. J. Cotrona, Byung-hun Lee, Adrianne Palicki, Ray Park, Jonathan Pryce, Ray Stevenson, Elodie Yung, Channing Tatum, Bruce Willis ve Dwayne Johnson rol alıyor. Yönetmenliğini Jon M. Chu’nun üstlendiği filmin senaryosunu ise Hasbro’nun G.I. Joe karakterlerinden yola çıkarak Rhett Reese ve Paul Wernick yazmış. 2009 yılında vizyona girdiğinde 300 milyon doların üzerinde hâsılat elde eden ‘G.I. JOE: KOBRANIN YÜKSELİŞİ’nin devamı olan yapımın, özel tanıtımından görüldüğü kadarıyla, dövüş
Haftanın üç gecesine çıkartılıp Star TV’nin reytinglerine reyting katan ‘Yetenek Sizsiniz’ bu çok yönlü kazancın ötesinde, hem ekran başındakileri eğlendiriyor hem de Türkiye’nin yeteneklerini aramak için şehir şehir gezerek kendince büyük bir misyonu da yerine getirmiş oluyor.
Ortaya çıkıp yeteneklerini toplumla paylaşma olanağına sahip olmayanlar için gerçekten iyi bir iş. Tabi bu etaplarda yer alan yarışmacıların yetenekleri kadar, hakikaten farklılık sergileyenlerin maharetlerinin yarışma sonrası gerçek hayatta ne derece değerlendirildiği de ayrı bir konu.
Nice yeteneklerin ve en basitinden düşünme yeteneğinin harcandığı yaşamda yarışmacı yeteneklerin harcanmasının lafı mı olur, diyerek bu konuyu bir tarafa bırakıp gelelim ‘Yetenek Sizsiniz’deki başarılı performansların akla takılan ayrıntılarına…
Balıktan çıkan telefon çekim yapılanla aynı mı?
Saruman’ın hayaletinden girip, işi ağızdan iskambil kartı çıkartmaya vardırarak Acun’u illüzyonda en çok heyecanlandıran ekip olmayı başaran Kıvanç ve Burak, önce sihirbazlıkla dalga geçen, ardından çarpıcı bir illüzyonla gösterilerine noktayı koyan bir ikili.
Komedi-illüzyon karışımı kurgu tarzlarına bu hafta Acun’un cep
Eleştirmek, eleştirel dil kullanarak iş üretmek çok kolay gözükse de, gerçekte en zoru. Öncelikle eleştirilmek çoğunun işine gelmez. Çünkü gerçeklerin yüzlerine vurulmasını istemezler. Gerçi, bilinçli ve gerçekçi dille eleştiri yapıp kimseye yaranma kaygısı taşımayanlar için bu ayrıntı önemli değildir. Ama ‘Dost acı söyler’ düsturuyla bu yola baş koyanların pek dostu olmayacağı da kesin.
Öte yandan, eleştirirken eleştirilecek hale gelip komik duruma düşmek vardır ki en vahimi de işte budur. ‘Muhteşem Yüzyıl’a yöneltilen eleştiri yağmuruyla yaşanan bu vahamet, komedi dilini kullanmayı ve dozunda sivriltilmiş mesajlarla hak edenleri dürtüklemeyi iyi bilen Gani Müjde’nin ‘Harem’ine karşı sürdürülmekte.
Harem’in Esprileri Basurlulara Merhem
İş üretmekte hayli kabız olanlar, sıra boş laf üretmeye gelince tekmil hamarat kesilir ya, ‘Show dünyasında maymun olmak dönüşümlü’ diyerek ekrandaki gerçekleri hicveden ‘Harem’i hedef tahtasına oturtanlar için de durum aynı.
Laf olsun torba dolsun misali yapılan ‘Muhteşem Yüzyıl’la kafa bulan Harem adlı diziyle de kafa bulan bir dizi çekilebilir’ yorumunu, Önder Açıkbaş’ın ‘Ben onunla kafa bulayım. Önce bir adam olayım sonra taraf
Nicedir tanıtım bültenleri ve fragmanlarıyla ‘Ha başladı, ha başlayacak’ dediğimiz yeni komedi dizisi ‘Ali Ayşe’yi Seviyor’un yayını yılan hikâyesine dönmüştü, malumunuz.
Bir türlü açıklanmayan tarih duyurulduğunda da diziyi Show TV ekranında görmeyi umanların gözleri boş kalmıştı ne yazık ki. Daha başlamadan kaldırılma rekoru kırdığı düşünülen yapımla ilgili söylentilere başta pek itibar etmemiştik. Keza daha önce de ‘Pis Yedili’nin FOX’a gideceği fısıldanmış olmasına rağmen yeni bölümüyle Show’da çıkmıştı karşımıza. Öte yandan kanaldan gelen ‘İleri bir tarihte yayınlanacak’ açıklaması da yeterli güveni vermemişti. Nitekim kısa süre sonra akla kara belli oldu, dizinin FOX’ta ekrana geleceği basın bildirimiyle kesinlik kazandı.
Kolay değil tabi. Hesap kitap işi hepsi de. Hani Nasrettin Hoca’nın dediği gibi ‘Parayı veren düdüğü çalar’! Burada da Ayşe’yi Ali’ye sevdirmek FOX’a kısmet olmuş.
Besbelli,‘Muhteşem Yüzyıl’ın ardından Acun’u da elinden kaçıran Show TV kısıtlı bütçesini, reytingi belli bir noktada sabitlenmiş, izleyicisi hazır olan ‘Pis Yedili’yi elde tutmaktan yana kullanıp henüz ekranda test edilmemiş ‘Ali Ayşe’yi Seviyor’la kendini riske atmak istememiş.
Bunlar
Geçen yıllara oranla daha göz dolduran bir organizasyonla gerçekleşen 45. SİYAD Ödül Töreni, D-Smart’ın 20. kanalından yapılan canlı yayınla ekran başındakilere de erişme fırsatı buldu. İstanbul Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki törende sinemanın her alanında emek verenlerin ve yarışmacı film ekiplerinin yanı sıra Kıvanç Kılınç, Mehmet Özgür gibi ekranın ünlü kötü adamları da yerlerini almıştı.
19.30’da başlayan ve katılımın yoğunluğu ile salondaki serginin yarattığı sıkışıklık dolayısıyla dar alanda paslaşmalar şeklinde gerçekleşen kokteylin ardından D-Smart’ın 20.30’daki canlı yayınıyla start alan törenin açılışını, kısa sunum konuşmasıyla Ceyda Düvenci yaptı.
Onur, emek ve umut başlıklarının da yer aldığı kategorilerdeki ödüllerin dağıtımına geçmeden önce, SİYAD Başkanı Tunca Arslan ve D-Smart Grup Başkanı Başar Başarır geceyi birkaç cümleyle değerlendirdiler.
Eleştirmenlerin bağımsızlığı üstüne
Sam Goldwyn’in, Louella Parsons için söylediği ‘Sinema yazarı Louella Parsons Samson’dan güçlüdür. Her şeyi yıkmak için Samson’a iki sütun gerekiyordu. Louella’ya tek sütun yetiyor’ yakıştırmasını tekrarlayarak eleştirmenlerin gücün hatırlatan SİYAD Başkanı, yıkma amacı
Annelik, içinde pek çok zıtlığı barındıran bir olgu. Sahiplenmenin hoşgörüsüzlüğünden, korumacılığın bunaltıcılığına… Sevginin yaşamsallığından, kıskançlığın ölümcüllüğüne… Türlü vasıflar annelik sıfatında toplanmakta.
Dolayısıyla devlete de yakıştırılan ‘anne’ sıfatı, genelinde olumlu bir imaja sahip olsa bile, kimi zaman olumsuzlukların da başrolünü üstlenmekte. Hal böyle olunca, geniş yelpazede irdelenmesi gereken ‘anne’ olgusu, sinemaya da sıkça malzeme yapılıyor.
Kimi zaman dram, kimi zaman gerilim, kimi zaman da korku öyküsüyle ele alınan bu malzemenin bütünleyicisi de kuşkusuz ‘çocuk’ öğesi!
Time dergisi tarafından ‘yeni milenyumun 50 genç liderinden biri’ olarak seçilen Guillermo del Toro yapımcılığında, Andres-Barbara Muschietti ürünü 2,5 dakikalık kısa filmden ilham alınarak geliştirilen ‘Mama’ da, böylesi karmaşık bir yapıya sahip olan anne-çocuk ilişkisinin, korku atmosferinde melodram tarzıyla yansıtılmış hali olarak karşımızda.
***
1929 yıllarındaki ekonomik krizden söze girerek bir anlamda yaşanacakların sorumlusu olarak mali sıkıntıları işaret eden ‘Mama’, eşini ve iki iş ortağını öldüren adamın kaçırdığı kızlarıyla birlikte ormandaki ‘Helvetia’ yazılı
Başlangıcından bu yana devşirmeliği sürekli vurgulanan ve nice badire atlatan Pargalı İbrahim Paşa, sonunda fal taşı gibi açılan gözünden sızan bir damla yaşla ‘Muhteşem Yüzyıl’dan göçüp gitti. Ama ne gidiş…
Dostluğun güveninden, kıskançlığın gazabına; sevgiyle kabullenişin hoşgörüsünden, iktidar hırsının fitnelerle körüklenip verilen söze ihanet etme formülüne… İnsana ve iktidara dair cümle mesajlarla dolu bir gidiş!
Kendi buyruğunu delme işini Kadı’ya havale eden Padişah’ın kendini inkâr riyakârlığını umursamak yerine, bu tarihi vahameti ‘Ninja kılıklı cellâtlar’ safsatasıyla sulandıranların eleştirenlerini bir kalem geçerek gelelim Pargalı’dan yansıyan gerçeklere…
***
Osmanlı’ya hizmetleri, yaptığı hayır işleri görmezden gelinip kökeni ve ilerici kişiliği hedef alınarak gözden düşürülmeye çalışılan Pargalı, giderayak cümle âleme verdi cevabını. Bunu da, dünyaca ünlü iki eserin felsefi varlığında layıkıyla gerçekleştirdi.
Yaşadığı her dakika kendi şeytanıyla dost olduğunu bilen ve Süleyman’ın gözünde hep kendi ölümünü gören Pargalı’nın ‘İnsanlar kendisini sevdiren birinden çok, kendisinden korkulan birine zarar vermeyi göze alamazlar...’ felsefesini savunan