Haftanın üç gecesine çıkartılıp Star TV’nin reytinglerine reyting katan ‘Yetenek Sizsiniz’ bu çok yönlü kazancın ötesinde, hem ekran başındakileri eğlendiriyor hem de Türkiye’nin yeteneklerini aramak için şehir şehir gezerek kendince büyük bir misyonu da yerine getirmiş oluyor.
Ortaya çıkıp yeteneklerini toplumla paylaşma olanağına sahip olmayanlar için gerçekten iyi bir iş. Tabi bu etaplarda yer alan yarışmacıların yetenekleri kadar, hakikaten farklılık sergileyenlerin maharetlerinin yarışma sonrası gerçek hayatta ne derece değerlendirildiği de ayrı bir konu.
Nice yeteneklerin ve en basitinden düşünme yeteneğinin harcandığı yaşamda yarışmacı yeteneklerin harcanmasının lafı mı olur, diyerek bu konuyu bir tarafa bırakıp gelelim ‘Yetenek Sizsiniz’deki başarılı performansların akla takılan ayrıntılarına…
Balıktan çıkan telefon çekim yapılanla aynı mı?
Saruman’ın hayaletinden girip, işi ağızdan iskambil kartı çıkartmaya vardırarak Acun’u illüzyonda en çok heyecanlandıran ekip olmayı başaran Kıvanç ve Burak, önce sihirbazlıkla dalga geçen, ardından çarpıcı bir illüzyonla gösterilerine noktayı koyan bir ikili.
Komedi-illüzyon karışımı kurgu tarzlarına bu hafta Acun’un cep telefonunu da katan sempatik ikili, ‘El çabukluğuyla yapıyoruz, sizler fark edemiyorsunuz’ sözleriyle özetledikleri sihirbazlık olayını Ördek Şakir’le şenlendirdi.
İyi haliyle kafa sallayan, kötü ördek tiplemesinde alttan pırtlatarak sahneyi batıran Şakir’i yok etme gösterisini ağır çekimle sunup 40 derece ateşle koltuğunda oturan Hülya Avşar’ı bunaltsalar da Avşar’ın sözlerini hastalığa bağlayan Acun ile illüzyonlarını ‘Yetenek Sizsiniz’in maksimum seviyesinde gören Sergen Yalçın’ın iltifatlarına mazhar oldular. Buraya kadar bir şey yok. Asıl mesele Banu Alkan’ın da malzeme yapıldığı esas gösteride. Yani Acun’un video moduna getirdiği cep telefonunu kaybetme-bulma oyununda.
İzleyenler görmüştür… İkili, Acun’un ‘Öyle bir el kaldırıyorsun ki kendimi mecbur hissettim’ diyerek sahneye çağırdığı bayan eşliğinde sergiledikleri ‘Yandı gülüm keten helva’ isimli gösterinin ilk anlarını Acun’un telefonuna kaydetti. Sonrasında kaybetme ve kırılma parodisi yaşandı. Nihayet kırıldığı varsayılan cep telefonu baştan beri sahnede duran bantlı kutudaki balığın içinden çıktı ve yarışmacılar yüzde 97 evetle turu atladı.
***
‘Kaytan bıyıklarımı sürsem nirelerine’ gibisinden esprilerle hoşluk katıp sempati toplayan, Ördek Şakir’le eğitimli hayvan gösterilerini bir anlamda taşlayan ikili, dünyanın en zor tahmin oyunlarıyla da bu alandaki meslektaşlarına göndermede bulunup buzlar arasındaki balığın içinden poşetlenmiş telefonu bulup jüriyi ve salondakileri hayrete düşürürken bizim de aklımızı şeytan dürttü.
Aynı telefondan iki tane bulunma olasılığı neden olmasındı!
Acun’un numarasını çaldıran Sergen balığın içinden gelen sesi şaşkın şaşkın dinlerken dikkatimiz balığın tutuluş ve kesiliş şekline takıldı.
Öncelikle balık, neden dik tutularak kesildi? Dahası balığın kafası neden tamamen gövdeden ayrılmadı?
Bu sorular bize telefonun önceden usulüyle balığın içine yerleştirilmiş ve balığın gövdesinin bitiştirilmiş olma ihtimalini düşündürdü.
Balığın kopmayan kafası gövdenin durumunu kamufle etmek için rahatlıkla kullanılabilirdi.
Böylece aslında daha önceden hazırlanan ‘balıkta telefon’ olayı da bir illüzyon olarak sunulabilirdi ki bu da komple bir işbirliği demekti!
***
İllüzyon sanatının göz boyama ve el çabukluğu üstüne kurulu olduğu, hilelere dayalı yürütüldüğü zaten kabulümüz.
Ne var ki, bu numara bir hayli şüphe uyandırıcı.
Kıvanç ve Burak’ın şüpheleri tamamen ortadan kaldıracak bir yolu vardı aslında ama nedense yapılmadı.
İşte bu noktadaki sorumuz, ‘Başlangıçta cep telefonuyla çekilen video kayıtlarının numara bitiminde neden gösterilmediği’ yönünde!
Şayet Acun’un verdiği telefon ile balıktan çıkan aynı ise neden ispat için bu yola gidilmedi? Böyle yapılsaydı bizim de aklımıza bu soruların hiçbiri gelmezdi.
Bir insanın iki farklı telefon numarası ve telefonu bulunması imkânsız bir durum değil ne de olsa… Yedek SİM kart durumunu da unutmayalım. Neyse... İrdeledikçe her şeyin suyu çıkacak, balık baştan kokacak. Onun için geçelim uçan akrobatımıza.
Gerçekten inanılmayacak bir durum mu?
Hülya Avşar’ın gözlerinin kocaman kocaman açılmasına ve ‘İnanamıyorum yani şu duruma’ demesine sebep olan Hakan Akdoğan’ın performansında göz boyamacılığa yer olmadığı kesin. Gerçekten de çok çalışmayı gerektiren bir durum. İzleyicinin yüzde doksan sekizinin isteğiyle ikinci tura yükselen Akdoğan, belli ki kas ve denge gücünü geliştirmek için bir hayli çalışmış.
Dolayısıyla genelde bayan yardımcılar eşliğinde yapılan sunumları(bizde bu performansı sergileyecek bayan bulunmadığından olsa gerek), erkeklerden oluşan grubuyla yapan Akdoğan’ı tebrik etmemek mümkün değil.
Ancak yaşadığı maddi problemler sonucu Show TV’nin yayından kaldırarak yazık ettiği ‘En Büyük Show’da çok daha gelişmişlerini izlediğimizden, yaptığı hareketler bu anlamda ‘inanılmayacak’ şeyler değil.
Jimnastikçilerin sahip olması gereken nitelikler sayesinde gerçekleştirilen denge gösterisini, Avşar’a ellerini açıp şükrettirecek bir finalle noktalayan Akdoğan’ın trambolinle jüriye doğru atlayışı da aynı şekilde ne çok korkmayı, ne de gözlerine inanmamayı gerektiren bir sıra dışılık arz etmiyor.
Çünkü arkasına bağlı olan belli uzunluktaki emniyet halatı sayesinde zaten jürinin üstüne uçması imkânsız!
Yarışmacının buradaki başarısı önceki katılımlarına oranla hayli gelişmiş kas gücü sayesinde, yatay sıçrayıştan dengeli bir iniş yapıp yere sağlam basabilme noktasında kendini göstermekte.
Asla küçümsemediğimiz bu olgu ise kendini buna yoğunlaştırmış biri için pek de zor sayılmasa gerek!
Ülkemizde böylesi performanslar sergilemeye yönelen kişi sayısı az olduğundan ‘inanılmaz’ bulunan bu uçuştan, illüzyon dahi olsa inandırıcılıkta açık veren ve ikircikli durum yaratan Kıvanç-Burak ikilisinin gösterisine… Eleştirilerimizin tamamı, jürinin abartısının seyirciyi yönlendirme ihtimalinden hareketle ve başta çekilen görüntülerin finalde ispat için kullanılma beklentisinin boşa çıkmasıyla kendini gösteren; diğer yarışmacıların hakkına yönelik bir hassasiyet sadece! Yoksa amacımız kimseyi karalamak ya da küçümsemek değil.
Anibal GÜLEROĞLU