Eleştirmek, eleştirel dil kullanarak iş üretmek çok kolay gözükse de, gerçekte en zoru. Öncelikle eleştirilmek çoğunun işine gelmez. Çünkü gerçeklerin yüzlerine vurulmasını istemezler. Gerçi, bilinçli ve gerçekçi dille eleştiri yapıp kimseye yaranma kaygısı taşımayanlar için bu ayrıntı önemli değildir. Ama ‘Dost acı söyler’ düsturuyla bu yola baş koyanların pek dostu olmayacağı da kesin.
Öte yandan, eleştirirken eleştirilecek hale gelip komik duruma düşmek vardır ki en vahimi de işte budur. ‘Muhteşem Yüzyıl’a yöneltilen eleştiri yağmuruyla yaşanan bu vahamet, komedi dilini kullanmayı ve dozunda sivriltilmiş mesajlarla hak edenleri dürtüklemeyi iyi bilen Gani Müjde’nin ‘Harem’ine karşı sürdürülmekte.
Harem’in Esprileri Basurlulara Merhem
İş üretmekte hayli kabız olanlar, sıra boş laf üretmeye gelince tekmil hamarat kesilir ya, ‘Show dünyasında maymun olmak dönüşümlü’ diyerek ekrandaki gerçekleri hicveden ‘Harem’i hedef tahtasına oturtanlar için de durum aynı.
Laf olsun torba dolsun misali yapılan ‘Muhteşem Yüzyıl’la kafa bulan Harem adlı diziyle de kafa bulan bir dizi çekilebilir’ yorumunu, Önder Açıkbaş’ın ‘Ben onunla kafa bulayım. Önce bir adam olayım sonra taraf değiştirip başka bir tarafa geçeyim. Biz Harem’de kafa bulmuyoruz bir şeyi hicvediyoruz. Kafa bulmak çok çirkin bir laf’ cevabıyla savuşturan ‘Harem’, padişahın ve o dönemdeki yöneticilerin halkın gözünde küçük düşürüldüğünü iddia ederek dizinin kaldırılmasını isteme aklıevveliğini de, Gani Müjde’nin ‘Nihayet Basur soyundan gelen birini bulduk. Harem gibi uydurma bir tarihi bile tarihimiz diye sahiplenen, izlediğini anlamaktan aciz bu vatandaşı Allah’a havale ediyorum’ twitiyle karşılamıştı.
‘Uydurma bir coğrafyada, uydurma şahıslar üzerinden dizi yaparken bile bunlar oluyorsa gerçeklerini yapanlara Allah yardımcı olsun’ diyerek bir anlamda kader birliği yaptığı‘Muhteşem Yüzyıl’a göndermede bulunan Gani Müjde, üretkenlikte kabızlık çekip basurlu hale gelenlere merhem niteliğindeki esprileriyle, ‘Harem’i her geçen bölüm daha da güncelleştirmekte…
Mesajcı ‘Harem’de ‘Ben Bilmem Sultanım Bilir’
Hakkında yapılan abuk sabuk söylemleri yine hiciv diliyle cevaplayan ‘Harem’, son bölümde görüldüğü üzere sadece tarihi değil günümüz yapımlarını da komedi diliyle eleştirmekte ne derece başarılı olduğunu gösterdi.
‘Çarşı’ yazılı göktaşından kurtulup ‘Yeşil Vadi’yi bize bırakın’ diyerek doğayı betonlaştıran rantiyecilere iğnesini batıran, çok eşlilik denen garabetin Harem dışına taşıp halka indiği vurgusuyla sözde ahlakçılara gönderme yapan ‘Harem’, gözde yarışma programını da unutmadı.
‘Muhteşem Yüzyıl’ı ses yarışmasına adapte edip gülmece yaratan ‘Yalan Dünya’dan sonra, Mezopotamya’nın eğlendirirken yöneten sultanının sarayında içyapım ürünü yarışma düzenleyen ‘Harem’, yarışmacılarının hal ve tavırlarıyla birtakım eleştirilere maruz kalan ‘Ben Bilmem Eşim Bilir’in konseptini kendi içeriğine adapte ederek ustaca kullandı.
Sebile Hatun’un şuursuz konuşmasıyla diskalifiye olduğu kombine sohbet ödüllü yarışmada, sultan otoritesinin farkıyla yaşanan etaplar, rolünün hakkını veren Levent Üzümcü’nün performansıyla komedinin ötesine geçip basbayağı ciddi bir çekiciliğe büründü. Öyle ki, buradan alternatif bir yarışma bile çıkartmak mümkün. Dolayısıyla yakında çok eşliliği caiz görüp üç beş hatun alan erkekler için aynı formatta bir yarışma düzenlenirse şaşmamak gerek.
İlker Ayrık’ı kıskandıracak bir sunumla karşımıza çıkan yarı zamanlı doktor Gaybettin’in kadrolu vezir Çıngıraklı’ya suni teneffüs yaptırdığı ‘Harem’ bundan sonra ne gibi eleştiri ve şikayet dilekçelerine maruz kalır?
Kim bilir… Belki Vezir Hamit Paşa’nın ikide bir çıngırağını sallaması manidar bulunur. Daha olmadı ‘Erkekliğini gizleyen harem ağasının varlığı haremin mahremiyetine, padişahın namusuna halel getiriyor’ diyen çıkabilir. Hatta hatta Valide Sultan’ın Doyurcan Usta’yla kırıştırmasına takanlar bile olabilir. Maksat kulp takmak olduktan sonra sebepten bol bir şey yok nasılsa. Bu nedenle yapımın neresinden mıncıklanacağını bilemiyoruz.
Ancak dizi anlamında boş sayılan Pazar gecesi avantajını ‘Ali Ayşe’yi Seviyor’a terk edip zorlu rakiplerin ekrana çıktığı güne kaydırılmasına rağmen kervanını yürütmeyi bilen ‘Harem’in, içerikte bir dakikalık yer kaplayan ‘Sülüman-Zührem’ göndermesinin ötesinde değerlendirilmesi gereken bir hiciv olduğunu çok net görüyoruz. Tıpkı, dünyaya at gözlüğüyle bakanların ya da durumdan vazife çıkartmaya çalışanların bu hicivleri anlamazdan gelerek gündem yaratmaya soyunduklarını gördüğümüz gibi…
Buluttan nem kapıp öküz altında buzağı arayanlar için bir kez daha hatırlatalım dedik!
Anibal GÜLEROĞLU