Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Geçen yıllara oranla daha göz dolduran bir organizasyonla gerçekleşen 45. SİYAD Ödül Töreni, D-Smart’ın 20. kanalından yapılan canlı yayınla ekran başındakilere de erişme fırsatı buldu. İstanbul Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki törende sinemanın her alanında emek verenlerin ve yarışmacı film ekiplerinin yanı sıra Kıvanç Kılınç, Mehmet Özgür gibi ekranın ünlü kötü adamları da yerlerini almıştı.

19.30’da başlayan ve katılımın yoğunluğu ile salondaki serginin yarattığı sıkışıklık dolayısıyla dar alanda paslaşmalar şeklinde gerçekleşen kokteylin ardından D-Smart’ın 20.30’daki canlı yayınıyla start alan törenin açılışını, kısa sunum konuşmasıyla Ceyda Düvenci yaptı.

Haberin Devamı

Onur, emek ve umut başlıklarının da yer aldığı kategorilerdeki ödüllerin dağıtımına geçmeden önce, SİYAD Başkanı Tunca Arslan ve D-Smart Grup Başkanı Başar Başarır geceyi birkaç cümleyle değerlendirdiler.

Eleştirmenlerin bağımsızlığı üstüne

Sam Goldwyn’in, Louella Parsons için söylediği ‘Sinema yazarı Louella Parsons Samson’dan güçlüdür. Her şeyi yıkmak için Samson’a iki sütun gerekiyordu. Louella’ya tek sütun yetiyor’ yakıştırmasını tekrarlayarak eleştirmenlerin gücün hatırlatan SİYAD Başkanı, yıkma amacı taşımayan eleştirmenlerin bağımsız olduğunu söyledi.

Emek Sineması’nın tüm çabalara rağmen kapandığını, Beyoğlu’nun da zorlukla ayakta tutulduğunu belirten Başkan herkesi desteğe çağırırken eleştirmenlerin ‘bağımsız’ olma durumu aklıma takılı kalmıştı.

Eleştirmen bağımsız olmalıydı. Aksi takdirde eleştirmenlikten söz edilemezdi ama bu gerçek pratikte ne derece işlevseldi? Hangi alanda olursa olsun, eleştirmenlerin kaçta kaçı özgür iradeleriyle, kimseye yaranma gereği duymadan ya da kimseden çekinmeden dobra dobra söylüyorlardı sözlerini?

Zaten bilinen bir gerçeğin boşa sorgulanışına yönelik bu kısa akıl takılması, Amerikan Ulusal Film Eleştirmenleri Topluluğu’nun da en iyisi olan 85 yaşındaki Emmanuelle Riva ile 82 yaşındaki Jean-Louis Trintignant‘in başrollerini üstlendiği ‘Amour/Aşk’ filminin SİYAD tarafından da ‘En İyi Yabancı Film’ seçilmesiyle farklı bir boyuta sıçradı.

Haberin Devamı

Altın Küre, Altın Palmiye, Amerikan Eleştrmenleri’nin ödülü derken SİYAD ödülü… Filme diyecek yok doğrusu. Fakat geneliyle, onlar seçti biz de seçelim havasının estirildiği ödül törenlerinin sonuçlarına bakıldığında hep aynı yapımların öne çıkartılması bir anlamda sonu baştan belli oyunlara benzemekte. Bu de hem heyecanı sıfırlamakta, hem de taklitçi bir izlenim doğurmakta.

Konuya buradan dalarsak çok derine gideceğiz. Onun için en iyisi şimdi bunları geçip bağımsız sinema için ödülün öneminin vurgulandığı gecemize dönmek.

Dört kol çengi bir hatun!

Törende sahneye ilk çıkışını, Tuncan Okan anısına verilen ‘Emek Ödülü’ne layık görülen Sevin Okyay için yapan Atilla Dorsay, gecenin en şık erkeği olmanın yanı sıra en esprilisiydi de…

‘Biz onu Nokta’da tanıdık’ diyerek Okyay’ın geçmiş günlerine dönen ve esprilerle takılan Dorsay'ın, çevirmenliğinden yazarlığına, cazından sinemasına her alandaki uğraşlarına karşın Harry Potter çevirileriyle öne çıktığını dillendiren Okyay’ı ‘Dört kol çengi bir hatun’ cümlesiyle özetlemesi oldukça isabetli bir yakıştırmaydı.

Haberin Devamı

‘Sinemanın bir parçası olduğum için mutluyum’ diyen Okyay’ı esprilerle süslü konuşmayla sunmak Dorsay’a düşerken, ödülünü vermek de ‘sinemanın ayaklı kütüphanesi’ diyebileceğimiz Agâh Özgüç’e kaldı.

Sahnedeki bu üçlü güzelliğin ardından Kısa Film dalının birincisi olarak, çekim için Hakkâri’de bulunan Rezan Yeşilbaş’ın ‘Sessiz’ filmi anons edildi ki, bu da benim için hiç sürpriz olmadı.

Belgesel Film dalındaki birincilik ise Van Gölü Film Festivali’nde izlediğim ve ödülü fazlasıyla hak ettiğini düşündüğüm ‘Ben Uçtum Sen Kaldın’a gitti. ‘Bizi, birbirimizi anlamayan ve savaşan hale getirdiler’ sözleriyle bir gerçeğe işaret eden Mizgin Müjde Arslan, vizyona çıkma aşamasında destek beklediği yapımına verilen ödülünü asker ve gerilla ailelerine adayarak aldı.

Gecenin itirafçıları…

SİYAD Ödüllerinin en renkli dakikaları, Feyzi Tuna’ya ‘Onur Ödülü’nü vermek için sahneye gelen Fatma Girik sayesinde yaşandı.

‘70 yaşını bitirdim’ itirafına karşın hayli dinç ve güzel görünen Girik, tam bu esnada protokol arasından Uğur Yücel’i fark etti. ‘Hayatım seni gördüm öpmem lazım’ diyerek sahne kenarına gelen sanatçı özlem gidermenin ardından daha önce de Onur Ödülü verdiği Feyzi Tuna’ya ‘Elde ben vardım. Değişik kadın olsa iyiydi ama ne yapalım’ sözleriyle takıldı.

Geçmişte, Girik’in eleştirisiyle ödülü hak etmeme sendromu yaşadığını fıkralaştırarak aktaran Tuna ise ‘Ne zaman onur ödülüyle karşılaşsam Fatma veriyor olabilir mi’ sorusunun aklına takıldığından dem vurdu. İkili arasındaki diyalog, Girik’in ‘Bodrum’dan yürüyerek geldim bu iyiliğimi de unutma’ cümlesiyle noktalanırken Girik’in sahneden giderayak Uğur Yücel’e ‘Seni seviyorum’ demesi gecenin ilan-ı aşkı olarak kayda geçti.

İkinci Onur Ödülü’nün Necla Nazır’a gittiği törenin diğer itirafçısı da Yüksel Aytuğ oldu. ‘Sanat Yönetimi’ ödülünü ‘Araf’ filminden Osman Özcan’a vermek için sahneye gelen Aytuğ, kuliste Fatma Girik’i dayanamayıp öptüğünü taze eşinin önünde itiraf etti. Neyse ki anlayışlı eşten çıt çıkmadı.

Kaybettiklerimiz ve kazananlar…

En İyi Kurgu Ödülü’nün Zeki Demirkubuz’a gittiği gecede ‘Kaybettiklerimiz’in verildiği bölümün ardından Ceyda Düvenci’nin Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’nın yaşamını yitirdiğini duyurması salon genelinde şaşkınlık ve üzüntü yarattı.

2012’de yitirilen değerlere 2013’ün ilk ayındaki yaprak dökümü de eklenince ağırlaşan ortamın havası, ‘Evde Kaldım’ albümüyle ünlenen Mutlu Yuluğ ve Seyyah Grubu’nun mini konseriyle hafifledi. Kendilerine bu olanağı yaratan Dorsay’a teşekkür eden Yuluğ ve grubunun ardından yeniden söz alan Dorsay, bizde 80’indeki oyuncuları jön yapacak bir Heneke olmadığından dem vurarak, Onur Ödülü’ne layık görülen Arif Erkin’in müzik adamlığı yönünü ve geç kalmış oyunculuğunu özetledi.

Mine Mucur’un Arif Erkin’in bestelerinden derlediği dinleti sonrasında, ‘Unuttuğum müzisyenliğimi hatırladım. Belki yine piyano başına otururum’ diyen Erkin’e, ödülü Dorsay tarafından sunuldu.

Mehmet Özgür ‘En İyi Yardımcı Erkek’

Ödülü verirken de, alırken de heyecanlı olduğunu belirten ve tutuklanan avukatlarla, tutuklanmaya aday olan sanatçılara değindiği konuşmasıyla dikkat çeken Asiye Dinçsoy’dan ödülünü alan Mehmet Özgür, ‘Suskunlar’dakinin aksine çok esprili bir profil çizdi.

‘Tepenin Ardında’ ile ödüle layık görülen ve sahnede saçmalamamanın mümkün olmadığını itiraf eden nam-ı diğer Takoz İrfan’ın, insanlara yardımcı olma konusunda babasına verdiği sözü bu ödülle yerine getirdiğini söylemesi salondakileri hayli güldürdü.

Gece boyunca başkalarının ödülünü almak için sahneye çıkan Nihal Yalçın ise en sonunda ‘Yeraltı’ndaki performansından dolayı ‘En İyi Yardımcı Kadın’ heykelciğini, Pınar Selek’e adayarak, aldı.

Atilla Dorsay gençlerden rol çaldı

Grip olduğunu ve öksürdüğünü söyleyen Ceyda Düvenci’nin anlık yokluğundan faydalanıp yaramazlık yapan çocuk edasıyla sahneye çıkan ve ‘Genç sinema yazarları böyle gecelerde bana çok rol vermek istemiyorlar’ diyerek şaka yollu yakınan Dorsay, gençlere ders olacak birikimi ve hitabetiyle kayda değerdi. Çok sesli müzikle ilişki kurulmasına ve pop müziğe zemin hazırlanmasına yarayan Türkçe tangolardan bahsederek Erdener Koyutürk’ü sahneye davet eden Dorsay, sahnedeki varlığıyla geceye farklı bir tat kattı.

‘Zenne’ filmine giden ‘En İyi Müzik’ ödülünü sunan Koyutürk’ün babasıyla ilgili anıları sayesinde geçmişe köprü kurduran törende, ‘Tepenin Ardı’ Emin Alper’e ‘En İyi Senaryo’ ve ‘En İyi Film’ ödüllerini getirdi.

Meltem Cumbul’un ‘En İyi Film’ ödülünü verdiği gecede Engin Günaydın ‘Yeraltı’ ile ‘En İyi Erkek Oyuncu’; Neslihan Atagül de ‘Araf’ ile ‘En İyi Kadın Oyuncu’ seçildi. ‘En İyi Yönetim’ ödülü de Zeki Demirkubuz’a gitti. Erol Günaydın, Demirkubuz namına ödülü Uğur Yücel’den aldı. Ahmet Uluçay Umut Ödülü ise ‘Lal Gece’deki rolüyle, kendisinin de bir çocuk gelin torunu olduğunu söyleyen ve çocuk gelin-çocuk damat olmasın diyen, Dilan Aksüt’e gitti.

Alkışlar herkese…

‘Güzel ve enerji dolu bir gece oldu. Enerjinizle bu hastalıklı halimde bana güç verdiniz’ diyerek reklam arasında salondaki konuklara teşekkür eden ve kendi kendimizi alkışlatan Ceyda Düvenci’nin hastalığına rağmen başarılı sunumuyla geçen gecenin devamı Juno’daki eğlencedeydi.

Kısa süreliğine katıldığım mekânda samimi ve sıcak atmosfer ödüllü- ödülsüz oyuncularla, konukları daha da kaynaştırmıştı. Ne var ki hem bu satırları yazmak, hem de sabahki basın gösterimine kalkabilmek için erken ayrılmak durumunda kaldım. Daha gelişmiş yapımlarla daha destekli SİYAD törenlerinde buluşmak temennisiyle…

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal