SAĞLIK HABERLERİ SAĞLIĞIMIZI BOZUYOR!

18 Mart 2015

Haberlerin, internetten kotarılmış söylem alanına ve magazin zihniyetinin baskın çıktığı anlamsız şovlara dönüştüğü ekranlarımızda en tehlikelisi sağlıkla ilgili olayların aktarım tarzı… Önüne ardına bakılmadan şişirilerek vatandaşın zihnine pompalanan ‘sağlık’ haberleri gün geçtikçe daha bilinçsiz bir hale gelmeye başlamış durumda.

Ülkemizdekilerin yetmediği yerde, Çin ve Rusya ağırlıklı trafik görüntüleriyle zaman doldurma alışkanlığının sürdürüldüğü, bunların tükendiği noktada kurtarıcı olarak sebze-meyveden dem vurup bitkisel tavsiyelerin bolca verildiği haber akışlarında, sağlık sektörüyle ilgili olaylar da aynı gelişigüzel mantıkla sunulmakta.

Anı kurtarmak adına birbirlerinin benzeri yol tutturan kanallar, hiçbir sorumluluk duymadan yapılan haberlerle sadece sosyal medyada sansasyon yaratmayı gözetirken, adeta sağlık bozucu hale geldiklerinin duyarlılığını hissetmiyorlar ne yazık ki. Dahası, mesnetsiz bir sunumla verilen sağlık haberlerinin doktor-hemşire gibi hastane çalışanlarına yönelik şiddeti teşvik eder mahiyette olduğunu da söylemek mümkün.

TEK YANLI SAĞLIK HABERLERİ KIŞKIRTICI

Çalışma yükleri Avrupa’daki meslektaşlarına göre 6 kat daha fazlalaşan sağlık

Yazının Devamı

ENGİN HEPİLERİ’NİN AŞK HALLERİ

15 Mart 2015

Senaryo dünyamızın vazgeçilmez tutkusu ‘aşk üçgeni’ üstüne öyküler yaratmak. Aslında bu meraka, ‘yaratmak’ değil de birbirinin benzeri işler üretmek tanımı daha uygun düşüyor. Çünkü isimleri değişse bile dizi konularının ortaya çıkış mantığı hemen hemen aynı temele dayanmakta.

Kimi moda dünyasında geliştiriyor öyküsünü… Kimi konakların zengin-fakir zıtlığında. Bir bakıyorsunuz yurt çatısı altında geçen çocukluktan kalma aşklar çomaklanıyor… Ya da ufak tefek farklılıklar yaratmak için aşk ateşi, masalsı çalışma ortamlarının rastlantısal dünyasında alevlendiriliveriyor.

Kısacası böylesi yapımlarda izlenecek yol basit ve rutin. İki farklı türden aile yapısı oluşturacaksın. Sonra iki erkek bir kadın veya tam tersi, bir erkek iki kadın karakterle aşk çekişmesi yaratacaksın. Bir de yan karakterlerle düşmanlık-dostluk halleri sergiledin mi melodramatik dizi işi tamamdır. Tabii bunun bir de komediye odaklanan versiyonunu oluşturmak mümkün. Nihayetinde ister melodram, ister komedi kıvamı hiç fark etmez… Ekrana sıralanan işlerin yansıması ve mantığı üç aşağı beş yukarı hep aynı!

Şimdi bu yaklaşımın bir de sinema ayağı var ki, buradaki işler dizilere oranla daha elle tutulur türden.

Yazının Devamı

SİYAD'ın ‘Tek yapım’ odaklı Ödülleri’ne tarafsız bakış…

12 Mart 2015

‘Yaptığın iş için mutlaka ödül bekleme. Ödül gönül rahatlığındadır’ demiş ya Socrates... Gel de bu sözü her durumda pratiğe dök dökebilirsen. Evet, her iş için ödül beklemek doğru değil ama bazen ödül olayı da öylesine dibe vurduruluyor ki, ne gönül rahatlığında ödül keyfi bulunabiliyor ne de verilen ödüllere inanç tam oluyor. Organizasyonlar düzenleniyor, ödüller dağıtılıyor… Sonrası, körler sağırları ağırlıyor akabinde sen sağ ben selamet!

Şimdi genele yönelik bu değerlendirmenin ardından Cemal Reşit Rey’de 47’incisi düzenlenen SİYAD Ödül Töreni’ne gelecek olursak…

AYNI YAPIM ÜSTÜNE OYNAMAK ŞART MIDIR?

Kokteyl kısmına yetişemediğim… Daha doğrusu bu etabın, havada kapışılan kıt kanaat ikramlar ve dedikodulu gürültüden ibaret bir popülerleşme-varlık gösterme aşaması olduğunun tecrübesiyle yetişmek için çok da gayret sarf etmediğim SİYAD gecesinde her şey iyi güzeldi de, ödüller gerçekten yerini bulmuş muydu?

Sevgili ve değerli büyüğüm Atilla Dorsay’ın davetine icabet etmemek olmaz babında gittiğim gecede bana göre en kayda değer ayrıntı, Alin Taşçıyan’ın Antalya Film Festivali’ndeki sansür olayıyla ilişkilendirilip aklımla bağdaştıramadığım bir biçimde istifa etmesinin

Yazının Devamı

İSTANBUL FİLM FESTİVALİ’NDE ÖNE ÇIKANLAR

10 Mart 2015

İstanbul, her yönüyle renklilikler yaşatan ve ‘şehir’ kavramının ötesine taşan uluslararası bir marka olmanın yanı sıra bünyesinde farklı katmanlardan insanlar barındırma özelliğinde… Kimileri sırf gösteriş olsun diye su gibi para harcar bir gecede… Kimilerinin gücü yetmez, 1.99 TL verip internetten ‘Ulan İstanbul’ demeye!

Mekânların renkli dünyasından magazin haberleriyle hava atanların lüksü bir yanda, gittikçe çoğalan göçmenlerin dilendiren sefaletiyse çığ gibi sokaklarda… Yani tam bir toplumsal festivale uyanır her gün İstanbul.

Öte yandan çelişkili insan manzaralarıyla her daim festival havası solutan İstanbul’un yıllardır süren bir başka festival halleri vardır ki, pıtrak gibi çoğalan film festivallerinin ayaküstü iş bitiriciliğine karşı ‘kalite’ olgusuyla dimdik ayakta durma başarısını sergiler. Dolayısıyla İstanbul Film Festivali bu açıdan kayda değer bir organizasyon olarak gündemimizde.

Bu yıl 4-9 Nisan tarihleri arasında 34’üncüsü düzenlenecek olan İstanbul Film Festivali’nde neler var diye bakacak olursak…

20’nin üzerinde bölümle yoluna devam eden Festival, 62 ülkeden 222 yönetmenin 204 filmini sinemaseverlerle buluşturacak. Programını bir basın

Yazının Devamı

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ MASALCILIĞI...

6 Mart 2015

Bir yanda toplumsal baskıcılıkla artan kadın yıkımının yarattığı yaşamsal tablonun kapkara gerçekleri… Diğer yanda erkekten bağlılık ve sevgi bekleyen özgür ama zayıf kadın profilleriyle donatılmış kurgu dünyasının renkli masalcılığı… Birbirine çok zıt duruş sergileseler dahi aslında her iki yansımanın da kesiştiği tek bir ortak nokta var… Erkekten umduğunu bulamayan ve her halükarda zararı çeken taraf olan kadın halleri!

‘Beş Kardeş’ dizisiyle komedi tadında karşımıza gelen Melisa Sözen ile ‘Serçe Sarayı’nın çiçeği burnunda hovarda aşığı olarak ekran açılışını yapan Mert Fırat’ı buluşturan ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ da böylesi bir kadın halini masal kıvamında taşıyor beyazperdeye…

KURBAĞANIN PRENSE DÖNÜŞMESİ İÇİN DUVARA FIRLATACAKSIN

‘Başka Dilde Aşk’, ‘Atlıkarınca’ gibi kaliteli işlerle anılan İlksen Başarır’ın imzasını taşıyan ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’, ismine ve başlangıçtaki anlatım diline bakılarak aşk filmi gerçeklerinden soyutlanmış farklı-karmaşık bir iş gibi algılanmaya müsait yapıda.

Buna karşılık bozuk Türkçeyle anlatılıp görsel varyasyonlarla ilginçleştirilmeye çalışılan ‘Kurbağa Prens’in masalı ve erkeğin şiddet seven yüzüne ‘Oduncu ile Karısı’ dokundurması

Yazının Devamı

‘SENARYOSUZ’LUK TUTAR MI?

4 Mart 2015

Bir yanda kalıplardan medet umarak yerli piyasaya oynamayı sürdürenler… Diğer yanda ufuklarını geniş tutabilmek için kalıpların kırılması gerektiğine inanan dinamik yaklaşımlar… Her geçen gün büyüyen ve yurt dışındaki hedefini de yüksek tutan dizi sektörümüz her iki türden anlayışla yeni yapımlar üretmeyi hız kesmeden sürdürmekte.

Artık yeni sezon algısının tamamen sıfırlandığı gerçeğindeki sektörde yegâne amaç ilgiyi en çok çeken olmak… Herkesin kendine uygun bir dizi bulabileceği yelpazede basit rutinlerin yanı sıra ‘Filinta’, ‘Diriliş’, ‘Şeref Meselesi’ gibi sinema filmlerini aratmayan kalitede, kapsamlı içerikler çıkartabilenler gittikçe çoğalırken dizilerin büyük hedefi, yurt içinden ziyade sınır ötesinden ses getirebilmek… Nasıl ki ‘Serçe Sarayı’ henüz bizde yayına girmeden yurt dışına satıldıysa!

Yerli yapım çizgi filmleri dahi 23 ülkeye satmayı başaran sektörün içine girdiği bu ilerleme sürecine bakıp göğsümüzü gere gere ‘Biz bu işi başardık’ dememiz mümkün görünebilir. Tabii olaya nereden baktığınıza bağlı.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da gerçekleşen ve 400 milyon kişi tarafından ilgiyle takip edilen Türk içeriklerinin Alım Heyeti Programı dâhilinde Güney

Yazının Devamı

8 SANİYE’DE KADINI YAŞAMAK…

1 Mart 2015

Çocuk koğuşunda tecavüzlerin bitmek bilmediği, kadına şiddetin ve baskının rutin habere dönüştüğü yaşam gerçeğinde rüyaların derinliğine dalarak kadın gerçeğini anlamak ne derece mümkün?

Güneş’in Samanyolu etrafındaki turunun 255 milyon yıla ve buradan hareketle insan ömrünün de ‘8 Saniye’ye denk geldiğini vurgulayarak yaşamın ‘an’dan ibaret olduğunu hatırlatan bir yapım söz konusuysa, acılardan uzaklaşıp rüyalarda kaybolmak ve bu esnada da kadın ruhunun derinliklerine inebilmek pekâlâ mümkün olabiliyor.

Yıllar sonra gelen küçük kardeş Esra İnal’ın gerçek yaşamından uyarlanarak, Esra İnal’ın doğal canlandırmasında ve Ömer Faruk Sorak imzasıyla beyazperdeye aktarılan ‘8 Saniye’, bunu deneyimlemek için güzel bir fırsat.

Yaramazlaştığında kullanılan ‘siyah şemsiye’ fobisini çocukluğunda edinip küçüklerin korkularının kökeninde ailelerin yattığına delalet eden… Okulda şarkı söyleyerek kitap okuma uyumsuzluğuyla Mevlana’ya bağlanan ve babanın namazından ilhamla uyanan Allah’la konuşmak istemiyle de ‘Allah, bizim dilimizden çıkanları değil içimizden geçeni bilir’ bilgeliğindeki maneviyatı saptayan ‘8 Saniye’de, herkese göre bir rüyacılık var aslında. Önemli olan kendinizle

Yazının Devamı

ROMA SİTESİ’NDEN GERÇEĞE BAKIŞ…

26 Şubat 2015

İmparator Jules Sezar ile sihirli iksirden güçlerini alan Galyalıların bitmek bilmeyen çekişmesi animasyon meraklılarının yakından bildiği bir maceracılık…

Roma istilasına karşı koyan Galya köyünde Asteriks’i zor görevlerin kahramanı olarak öne çıkartan dünyanın en ünlü çizgi serisi, 1961’den bu yana ilgi çekmeyi sürdürmekte. Oburiks(Hopdediks) ve köpeği İdefiks’in de katkısıyla meraklılarına güzel serüvenler yaşatan Asteriks, gördüğü ilginin büyüklüğü karşısında sadece çizgi film olarak kalmayıp, Edouard Baer ve Gérard Depardieu’nün başrolünde, kanlı canlı insanlarla beyazperdeye de taşınmıştır.

Çocukların severek izlediği dünyaca ünlü ‘Winnie the Pooh’ adlı çizgi filmi, "Piglet" karakterinin domuz olması nedeniyle yayınlamaktan vazgeçen TRT’nin çizgi filmlerdeki "domuz" karakterlerine sansür getirmesine karşın, Oburiks’in hapır hupur domuzları mideye indirdiği, normal film haliyle defalarca TRT ekranında yer bulan Asteriks serisi, şimdi farklı bir animasyon macerayla vizyonda… Albert Uderzo’nun “Asteriks: Tanrılar Sitesi” kitabından uyarlanan ‘Asteriks: Roma Sitesi’!

ASTERİKS’TEN GÜNCEL MESAJCILIK

Her bölümünde küçüklere olduğu kadar büyüklere de hitap eden ve

Yazının Devamı