Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Bir yanda toplumsal baskıcılıkla artan kadın yıkımının yarattığı yaşamsal tablonun kapkara gerçekleri… Diğer yanda erkekten bağlılık ve sevgi bekleyen özgür ama zayıf kadın profilleriyle donatılmış kurgu dünyasının renkli masalcılığı… Birbirine çok zıt duruş sergileseler dahi aslında her iki yansımanın da kesiştiği tek bir ortak nokta var… Erkekten umduğunu bulamayan ve her halükarda zararı çeken taraf olan kadın halleri!

‘Beş Kardeş’ dizisiyle komedi tadında karşımıza gelen Melisa Sözen ile ‘Serçe Sarayı’nın çiçeği burnunda hovarda aşığı olarak ekran açılışını yapan Mert Fırat’ı buluşturan ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ da böylesi bir kadın halini masal kıvamında taşıyor beyazperdeye…

Haberin Devamı

KURBAĞANIN PRENSE DÖNÜŞMESİ İÇİN DUVARA FIRLATACAKSIN

‘Başka Dilde Aşk’, ‘Atlıkarınca’ gibi kaliteli işlerle anılan İlksen Başarır’ın imzasını taşıyan ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’, ismine ve başlangıçtaki anlatım diline bakılarak aşk filmi gerçeklerinden soyutlanmış farklı-karmaşık bir iş gibi algılanmaya müsait yapıda.

Buna karşılık bozuk Türkçeyle anlatılıp görsel varyasyonlarla ilginçleştirilmeye çalışılan ‘Kurbağa Prens’in masalı ve erkeğin şiddet seven yüzüne ‘Oduncu ile Karısı’ dokundurması hariç, tamamen hayatın akışında sıkça karşılaşılan ve gelişiminin tahmini zor olmayan düz bir öyküye sahip.

İnsanların kendilerini bir kez unutma hakkına sahip olduğu bir âlemin masalcılığından başlayıp ‘Anaokulunda düzgün Türkçe konuşamayan birine nasıl görev verilebilir’ diye sorgulatarak Nehir’in hoppacık hayat akışına dalan ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’, Ozan’ın bestesiyle yol haritasını çizerken, iki yetişkinin ilişkisinden gel-gitli safhalar sunup ‘Unutup yeniden başlama’ gerekliliğinin üstüne odaklanan bir yapı sergilemekte.

Mert Fırat’ın ses gücünü ve Melisa Sözen’in yatak hallerini ‘güçlendirici çeşni’ olarak içeriğine dâhil eden yapımın aşk hallerine baktığımızda, kadın-erkek ilişkisinin, masalsı bir romantizmden ziyade ‘Vah Belinda’ isimli grupla gelişen müzik olgusunun ağır bastığı bir atmosferde yaşandığını görüyoruz. Bu olgu da, aşk gidişatıyla sürpriz yaratamayan filme tempolu bir akış katmış olmak adına kayda değer.

Haberin Devamı

Gerçi Nehir, yakınlığına ukalalıkla karşılık veren Ozan’a kızıp yüzünde sürekli kakası varmış gibi bir ifade taşıdığı hakaretini yaparak ‘Yazmaya devam et ama söyleme. Çünkü mok gibi söyledin’ eleştirisini getiriyor ama… Bu sadece senaryonun bir parçası ve gerçekte ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’, Ozan’ın yani Mert Fırat’ın müziğiyle özellik kazanmakta. Zaten ‘Şarkılar da masallar gibidir. Önemli olan hikâyeyi nasıl anlattığındır’ saptamasını yapan içerik de filmin bu detayını gayet açık bir biçimde vurguluyor. Seyirciye de müzikleri dinleme keyfi düşüyor.

Masallarda kötülerin cezasını çektiğini buna karşılık gerçek yaşamda bunun tam tersi olduğunu dile getirerek hafif çapta mesajcılığa da bulaşan ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ta müziğin dışında öne çıkan en önemli ayrıntı ise ‘İlk masalı bir kadının anlattığı’!

Böylece kadınlar, erkekleri dizginleyip yönlendirmek için masal anlatırlar, demeye getirilmekte… Artık kadın ve erkek cenahından farklı görünen bu masalcılık vasfını, isteyen istediği gibi yorumlar.

Haberin Devamı

Buradan hareketle filme yöneldiğimizdeyse, kadının fonksiyonunu ‘Masalcı’ olarak niteleyen saptamalarla sergilenen ve her gün aynı kâbusa uyanıp yaşamak için bir sebep arama masalında gelişen Nehir-Ozan birlikteliğinde inişli-çıkışlı duygusallığı aktarmak, Melisa Sözen’e düşmüş. Tabii her zamanki gibi performansı yine gayet başarılı!

Kafeslenme korkusunun rutinindeki erkeğin, kadının diri tutmaya çalıştığı masalı birlikte yaşadıkça yozlaştırıp, ‘eşyalarıma dokunma’ benzeri triplerle gelişen kavgaya döndürme görevi ise Mert Fırat’ın omuzlarında…

Bu masal aleminde oyunculuk ve ses performansı tamam ama Ozan karakterinin kaçak dövüşmesine bulunan gerekçe beni tatmin edemedi. Fazlasıyla sade suya tirit bir ‘mazi’ yaratılmış ve oldukça yüzeysel bırakılmış. Yani insan ister istemez ‘Sebep bu muydu’ diye sorguluyor… Hani öpülmeyi beklerken duvara fırlatılan Kurbağa Prens gibi!

Neticede; Tüy yumağı sevimli kediciği bir gösterip çeken… Masalcılığı, anaokulundan her ortama taşıyarak adeta şova dönüştüren… İlk görüşte yatağa girilen aşk ilişkisini de çocuksu hatunla, serseriliğin derdine derman olacağını varsayarak yaşayan yakışıklı müzisyen zıtlığında yaratmaya çalışarak klişeleşen… Ara geçişlerdeyse, bolca içki şişelerine ve gece hayatı görüntülerine sığınarak masum sevgi olgusunu ve romantizmini tüketen ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’, tüm bu özellikleriyle çokça tanıdık bir konu harmanı kıvamında.

Melisa Sözen ile Mert Fırat’ın magazine malzeme veren sevişme sahnesiyle ilginçleşip gerisini masalcılığa havale eden ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’un mutluluk vaatli unutuş nehrinden akılda kalan ise ‘Erkeklerin öpünce değil, fırlatınca kurbağalıktan prense dönüştüğü’! Hadi bakalım...

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal