1994 yılından bu yana dünyanın çeşitli ülkelerinde ilgi gören yapımlarıyla televizyon dünyasına farklı renkler kazandıran ve ‘Big Brother’ ile reality formatında çığır açan Endemol, eğlence sektöründe lider konumunda bir kuruluş. Ülkemizde de 2008’de faaliyete geçip Film Gibi, Yarınlar Umut Olsun, Yoksa Rüya mı, Hayatımın Fırsatı, Akademi Türkiye, Wipeout, Fear Factor, Canlı Para, Benzemez Kimse Sana, Var Mısın Yok Musun isimli programlarla adından söz ettiren… Sonrasında 3+1, Eyvah Düşüyorum gibi popüler yapımların yanı sıra Paramparça, Sevdam Alabora, Serçe Sarayı dizileriyle de ülkemizdeki gelişimini sürdüren Endemol Shine Türkiye yeni bir adımla, bir ilke daha imza attı. Buyurun bakalım…
ENDEMOL SHINE TÜRKİYE-BÖCEK FİLM ORTAKLIĞI’NDAN ‘KAÇMA BİRADER’
Geçtiğimiz günlerde Soho House İstanbul’da düzenlenen basın toplantısı, Endemol Shine Türkiye’nin kendi yol haritasında bir ilke imza atarak sinema sektörüne girişinin habercisi oldu. Televizyonun ve interaktif platformların dışına yönelip filmcilikte de iddiasını sürdürmek isteyen Endemol Shine Türkiye’nin bu alandaki ilk işbirliği, Böcek Film’le… İki şirket arasındaki işbirliğinin ürünü de; Ömer Faruk Sorak’ın
Her gün didinip koşuşturan, gelecek için bir şeyler yapmaya çalışıp planlar sıralayan insanların anlamak istemediği ya da önemsemediği tek husus, hayatın içinde kendi kendine oluşan bir denge bulunduğu. Bazıları hayata bakarken maneviyatı dışlayıp ‘tesadüf’te karar kılabilir… Kimileri bu dengeyi Allah’ın işi olarak görüp ‘kader’ diyebilir… Ya da olaya daha çekicilik kazandırmak isteyenler ‘mucize’ şeklinde yorumlayabilir.
Ancak gerçek şu ki, ne yorum getirirseniz getirin, hayatımızda bizim inisiyatifimizin dışında gelişen durumlarla iç içeyiz. Bazı şeyler biz ne kadar çabalarsak çabalayalım olmuyor veya hiç ummadığımız bir zamanda gelişen bir olayla yaşantımız bir anda değişebiliyor. Yani kader, tesadüfleri mucizelerle birleştirip ağını örerek insanların hayatını şekillendiriyor. İnsanlara da kuzu kuzu bunları yaşamak düşüyor. Kanal D’nin yeni projesi olan ‘Hayat Mucizelere Gebe’ de böylesi bir öyküye sahip…
YANLIŞLIKLA HAMİLE BIRAKILAN BİR KADININ ÖYKÜSÜ
Çocuk sahibi olmak hemen her kadının arzusudur… Tabii ki kendi rızası dâhilinde! Peki ya hiç hesapta yokken tıbbi bir müdahale esnasında hamilelik oluşursa? O zaman nasıl bir tepki verir, hiç ilgisi olmayan birinden
Alınganlık nedir? Birinin yaptığı veya söylediği bir şeyden kişisel etkileşim çıkartıp tepki vermek diyebilir miyiz? Mümkündür. Ruhsal dengesizlik mi? Neden olmasın! En kestirme tanımla buluttan nem kapmaktır alınganlık. Aşırısı da tıp insanlarına göre hastalık sayılmakta. Nasıl ki, alınganlık düşünceleri veya referans fikirleri, dış dünyadaki durumları kendisiyle ilgili yorumlama halleriyle, kişilik bozukluğu olarak görülmekte.
Peki, bu alınganlık düşünceleri toplumlararası olursa o zaman ne yorum getirmek lazım? Tıpla yakınlığım olsa da psikiyatri uzmanlığım bulunmadığından bilimsel bir açıklama yapamayacağım. Ancak televizyon dünyasında veya sinemada yer bulan yabancı dizilerin-filmlerin içeriklerinden sürekli nem kapanlardan yola çıkıp bir şeyler söylemem mümkün.
Konu; Kıbrıs Cumhuriyetinden Çin’e… Norveç’ten Vietnam’a dünya çapında ilgi gören, ülkemizde de yer bulan “Da Vinci’nin Şeytanları” (Da Vinci’s Demons) isimli dizi!
ABD yapımı olup Starz, FOX, Star Movies gibi kanallarda ekrana gelen dizi, Leonardo Da Vinci’nin gençliğini kurgusal biçimde işleyen tarihi fantezi. İlk kez 2013’te görücüye çıkıp büyük ilgi toplayan ve 60 dakikalık süreleriyle üç sezondur devam
Katil Cadılar Haftası’ndan Son Cadı Avcısı’na…
Korku… Yaşamsal bir tepki, evrensel bir duygu. Bu olumsuz hissin rahatsız edici, uyarıcı bir yönü olduğu kesin. Ancak yine de insanlar korkuyla iç içe olmaktan uzak duramıyorlar. Yani insanlarla ‘korku’ arasında tarifsiz bir bağ var. Bunu gözlemlemek için en basit yol, korkutucu öğelerle dolu yapımlara olan düşkünlük! Korku dizilerine-filmlerine gösterilen ilgi had safhada. Hele ‘cadı’ olayı yok mu… Bayramı bile yapılmış. Tabii dizisi de… Ve dahi cadı avcılığı üstüne filmi de… Hâlihazırda her ikisine dair yeni örnekler izleyicisini beklemekte. Bunlardan biri ID Extra’da başlayacak olan ‘Katil Cadılar Haftası’… Diğeri de vizyonda yerini bulan ‘Son Cadı Avcısı’…
CİNAYET HİKÂYELERİNDE KORKMAK İSTEYENLERE…
‘‘Önümüzdeki Cadılar Bayramı’nda Sokak kapısını sürgüleyin ve ışıkları yakın, zira ID Xtra’da esrarengiz bir şekilde karşı konulamaz ‘Katil Cadılar Haftası’ başlıyor’’ sloganıyla yola çıkan seri, korkuyu televizyon ekranından yaşamak isteyenler için oldukça cazip bir seçenek.
Yerli dizilerimizde bırakın ‘korku’yu ‘gerilim’ öğesini dahi bulamayan… ‘Tatlı Küçük Yalancılar’ gibi başarılı bir uyarlamayla, gerilim ve gizem
Aşk dendiğinde akan sular duruyor. Ama kazın ayağı her zaman aynı çıkmıyor ne yazık ki. Aşktan güzellikler beklenirken bazen de sıra dışı ilişkilerle canavarlaşıp hayaletlerin nefretiyle bütünleşiveriyor aşk denilen şey. Aşk ve hayalet birbiriyle nasıl bağlantıya giriyor derseniz… Aşk; herkese göre tanımı farklı olan, gerilimle mutluluğu, heyecanla hırsı, korkuyla gizemi birlikte sunan tanımlanamamış bir olgu. Hayaletlerle, aşkın ilk buluşma noktası tanımlanamamış olmak... İkincisi, hissettirdikleri duygularla insanları kendilerine çeken bir merak uyandırmaları… Üçüncüsü de çılgınlaşarak canavarlaşmaya varan ürkütücülük ve gerilim potansiyeli!
Nitekim yıpratıcılığına rağmen aşktan vazgeçilemiyorsa, hayaletler de aynısı... Gerçekliği ispatlanamamış olsa bile, hayaletler de her alanda ve her kültürde kendine yer bulmakta. Dini veya bilimsel kaygılarla izaha çalışılan… ‘Sevimli Hayalet’ veya ‘Hayalet Dayı’ benzeri yapımların ötesinde sevimlilikten-komediden ziyade ürkütücü ve korkutucu yönleriyle ele alınan… Ölümden yaşama uzanan bir olgu! Bedensiz varlıklardan kaynaklanan etkilerin, gerçekleri açığa çıkartan haberciliğe ve kurtarıcılığa dönüştüğü ünlü eserlerin hayaletlere
Hatasız kul olmazmış ya, benzer şekilde kul yapımı dizilerin hatasızlığı da doğal olarak imkânsız. Kimi, iyiyi yaratma kaygısını abarttığından, baştan hatalarla koyuluyor işe… Kimisi de iyi başlayıp kötüye gidiyor. Ancak önemli olan yanlışları vaktinde görüp kendine çekidüzen verebilmek. Gerçi bazı kusurlar geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabiliyor ve dizi dünyası gerçek yaşamdan daha az toleranslı ama… Yine de zararın neresinden dönülse kârdır mantığı ağır basmakta. Gençlik dizisi olma hedefiyle yola çıkan ‘Son Çıkış’ta da durum böyle.
Kötü alışkanlıklar edinerek toplumun kayıp kesimi haline gelen gençlere yol göstermek, onları bağımlılıktan kurtarmak ve tuzaklara düşmelerini önleyici ışık olmak amacıyla Ömer Miraç Yaman’ın ‘Apaçi Gençlik’ isimli kitabından esinlenilerek yaratılan ‘Son Çıkış’, büyük beklentilere yol açmış ancak gençliği geri planda bırakıp aşk üçgenine odaklanmaya meyilli bir başlangıç yapma hatasına düşmüştü. Doğal olarak asıl hedef kitle olan gençlikten de umulan ilgiyi yakalayamamıştı.
***
Burada bir noktaya açıklık getirmek isterim. Zira ‘ilgi’ deyince akla gelen ilk kriter, reyting. Ana konu çerçevesinde gelişen farklı yan konularla ilerleyen
‘Geniş Aile’ dendi mi aklımıza ilk gelen, D Productions yapımcılığında Kanal D’de ekrana çıkıp sonrasında Star’a geçen komedi dizisi olur kuşkusuz. 2009’da başlayıp 2011’de sona eren ve toplamda 108 bölüm süren yapımda, hatırlanacağı üzere bölümler boyu Cevahir ile Bilal’in âşık oldukları Şukufe’yi elde etmek için birbirleriyle takışmalarını izlemiştik. Şukufe’nin evlenip gitmesinin ardından Zeynep’e tutulup bu kez de onun için didişen ikili final sezonunda nihayet farklı kızları sevmişler ve birbirleriyle bacanak olup didişmeyi kesmişlerdi.
Kısacası ilk sezonundaki kadar olamasa da ‘Geniş Aile’ dizisi ekran başındakileri güldürebilen bir yapım özelliğini taşıyarak üç sezon boyunca ayakta kalmayı başarmıştı. Şimdi ‘Geniş Aile’ bir kez daha karşımızda… Ama bu kez beyazcamda 90 dakikalık dizi olarak değil, sinema filmi versiyonuyla beyazperdede.
EKRANIN EN SEVİLEN KOMEDİ DÖRTLÜSÜ
Komedi iddiasıyla sinema sezonuna dalan ‘Geniş Aile: Yapıştır’, yoğun ilgi gören bir galanın ardından seyirciyle buluştu. Hem de Koyu Bilal, Ulvi, Müfit ve Cevahir’in zamanı durduran performansıyla. Yani bu dörtlü arasındaki her şey diziden alıştığımız gibi çıktı karşımıza... Ve gördük ki bu tadı
Yarış ortamında rakip çoğaldıkça, rekabetin kazananı olabilmek için farklılıklar ortaya koymanın, ilklere imza atmanın önemi daha bir fazlalaşıyor. Yönetmen koltuğunda Kartal Çidamlı’nın oturduğu ‘Eve Dönüş’ dizisi de ilklerin önemini kavrayarak farklılık yaratmaya çalışanlardan.
Ahmet Saatçioğlu’nun kaleme aldığı dizinin, Cansel Elçin, Tardu Flordun, Dilşad Çelebi, Zeynep Özder gibi isimlerden oluşan kadrosu bir hayli zengin. 7 Ekim Çarşamba günü saat 20.00’de ATV ekranından izleyiciyle buluşacak olan ‘Eve Dönüş’ün en büyük iddiasıysa, gerilim yüklü içeriği ve zorlu sahneleri! İddia büyük olunca, ön bakış atmamak olmuyor tabii.
SUALTI ÇEKİMLERİ DUBLÖRSÜZ GERÇEKLEŞTİRİLMİŞ
Eskiden beri Hollywood yapımlarındaki aksiyonlar, tehlikeli sahneler dillerden düşmez. Gerek teknik, gerekse dublör desteğiyle yaratılan planlardaki çekicilik bir başkadır çünkü. Emek ve bütçe gerektirdiği için de ne yazık ki yerli yapımlarda pek rastlayamazdık benzerlerine. Ancak şimdilerde yabancıların filmlerine, dizilerine farklılık katan ve imrenerek izlediğimiz aksiyonlar, gerilimler bizde de gerçekleştirilmeye başlandı. Üstelik efektlerle desteklenen sahnelerde izleyici, aksiyonun keyfine